Hoşgeldiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


HOŞGELDİNİZ
 
AnasayfaKapıAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
» 1.Sezon 13.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:30 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 12.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:29 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 10. ve 11. Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:27 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 9.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:24 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 8.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 7.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 6.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 5.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 4.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:17 pm tarafından Admin

En iyi yollayıcılar
OnuRBeRK
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
Admin
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
ßuSRa
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
asram
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
asii25
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
__KiLLiNg__
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
zeynep20
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
dLss
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
by_pesimist
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 
chileqly rocco
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 I_vote_rcap 

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9
Yazar Mesaj
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:15 pm


SİĞİLLER VE TEDAVİLERİ (VERRUCA)


Siğil viral kokenli bulasici bir hastalik olup, etkeni human papilloma
virus (HPV) diye adlandirilan bir virus ailesindendir. HPV virusunun
bircok altgurubu olup bunlar da degisik klinik goruntu ve degisik ve
degisik bolgelerde gelisimine olanak saglar.


Sigillerin bulasma sekli direk deriden kontak seklinde olup, virusu
tasiyan kisilerle temas, deriden deriye aktarilmasina neden olur. Bu
nedenlede sigil tasiyan kisiler bunu diger aile bireylerine,
arkadaslarina bulastirabilirler. Genital sigiller ise genellikle
seksuel temas ile bulasir.


Her yasta sikca rastlanan sigiller viral kokenli olduklarindan herhangi
bir tedavi yapilmadagi surece artabilir ve buyuyebilirler. El sikisma,
opusme, dokunma, ayni havluyu kullanma ile de bu virusu baskalarina
aktarabilir. Cogu zaman yuz, gogus ve boyunda kahverengi duz lekeler
seklinde gorulup, taninmasi ve hasta tarafindan sigil oldugunun
anlasilmasi zor olabilir. Bu kahverengi, sari lekeler cogalarak tum
yuze, gogse ve hatta karin bolgesine dek yayilir. Yuz ve gogusde
gorulen bu tip sigillere verruca planus(duz sigil) adi verilir. Bazen
uzun yillar farkedilmeyebilirler, buda sayilarinin cok artmasina neden
olabilir . Elde ve ayakta ise daha kabarik ustu tirtikli deri
kabalasmalari olarak gorulur.


Sigillerin oynanmasi, koparilmasi yahut zaman icerisinde gecer
dusuncesi ile tedavinin geciktirilmesi buyume ve artmalarina neden
olabilir. Ozellikle ayak tabanindaki sigiller nasir ile
karistirilabilir ancak nasir cogalma egiliminde degildir. Yan yana
sigiller birleserek mozaik form dedigimiz genis sigil alanlari
olustuturulabir ve yurumekte agri yaratabilir. Periungual tirnak etrafi
sigiller ise ozellikle ya tirnak yeme aliskanligi olanlarda yada
manikur yaptiranlarda sikca olusabilir ve tirnak yataginin altina
yayilarak tedavileri zorlasabilirGenital bolgede ise ozellikle penis
etrafinda, labiumlarin cevresinde minik kabarciklar seklindedir. bi tur
sigiller genelde cinsel iliski ile bilasir. Kisa sure icinde tedavi
edilmediginde kadinlarda rahim boynunda prekanseroz degisiklikler
yaratabilir.


Sigiller tedavi edilmedigi taktirde artabilir. Tedavide kullanilan
krem, jel tarzindaki urunler genelde yuzeysel ce az sayidaki sigilin
tedavisinde uygulanir. Krioterapi (dondurma tedavisi) sivi azotun
patolojik deri bolgesinde yarattigi destruksiyon ile iyilesmenin
saglanmasidir. Elektrokoter(sicak ) ile yakma ise en yaygin ve
guvenilir yontemlerden olup, lokal anestezi ile uygulanir. Sigil tedavi
edildikten sonrada hastani iyilesmesi bir sure izlenir.


Dogru teshis ve dogru tedavi problemin cozulmesinde ve bulastiriciligin engellenmesinde onemlidir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:23 pm

SİVİLCE


Sivilce, dermatolojik adıyla akne vulgaris, toplumda en sık
karşılaşılan cilt hastalığıdır.Özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde
% 80-90 oranında rastlanmaktadır ve hemen hemen herkes hayatı boyunca
en az 3-5 kez sivilce çıkarmaktadır.


Bu sık görülen hastalık hem fiziksel olarak görüntüyü bozmakta hem de
bu görüntü bozukluğu psikolojik bozuklukların artmasına neden
olmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde uzun yıllar, hatta bir ömür
boyunca devam edebilen bir hastalık haline dönüşmektir.


En sık karşılaştığımız 12-18 yaş gurubundan başlayarak, uygun tedavi
alışkanlıkları ve tedavileri, hastanın cilt tipine ve hastalığın
şiddetine göre uygulanmalıdır .Sivilce sadece yüz bölgesinde değil aynı
zamanda sırt, göğüs, boyun gibi vücudun diğer bölümlerinde de çıkabilir.


Ani başlayan ve ileri yaşlarda gelişen sivilce sorununun altında bazen
hormonal bozukluk, stres, yanlış kozmetik ürünlerinin seçimi gibi
nedenler yatabilmektedir. Hastaların cildindeki sivilceleri sıkması ve
oynaması da iyileşme sürecini uzatmakta ve bazen de kalıcı çukurcuklar,
izler oluşturabilmektedir. Temelde yapılan hatalardan bir diğeri de
sivilce tedavisinin güzellik salonlarında yapılmaya çalışılması, yanlış
yönlendirme ve tedavi girişimleri ile hastaların zaman kaybetmesidir.
Sivilce temelde yağ bezlerinin fonksiyonlarının bozulması ve derideki
birtakım bakterilerin buna katılmasıyla oluşur. Kimi formlarda siyah
nokta veya butonlar şeklinde iken kimi zaman da iri, deri altına
yayılmış ağrılı kabarcıklar şeklinde oluşabilir. Genellikle15-25 yaş
arasında, erkek cinsiyetinde daha ağır formda yaygın ve şiddetli
sivilcelere rastlarız.


Sivilcede, ne kadar erken yaşta tedaviye başlanır ise o kadar olumlu
cevap alınır. Tedavi mutlak olarak dermatolog tarafından düzenlenmeli
ve doğru bilgilendirmeyle yapılmalıdır. Tedavi için kaybedilen süre,
sivilcenin ilerlemesine ve bazen de geriye dönüşü mümkün olmayan
izlerin gelişmesine neden olabilir. Uygun bir tedavi, iyi bir temizlik
sistemi ile başlar. Tahriş edici olmayan, cildi kurutmayan, Ph ı
dengeli bir temizleyici uygun miktarda köpürtülerek cilde uygulanır.
Fazla salgılanan yağın emilmesini, bakterilerin üremesini engelleyen
krem ve jeller cilde düzgün aralıklar ile sürdürülür. İltihaplı
sivilceler bulunuyor ise uygun bir antibiyotik, tedaviye eklenir.
Dirençli ve yaygın sivilce formlarında ise A vitamini türevleri
kullanılabilir.


Unutulmamalı ki sivilce bir hastalıktır ve tedavisi mümkündür. Erken
dönemde tedavi yapılması hem tedavi süresini kısaltır, hem de
komplikasyonları azaltır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:25 pm


TALASEMI (AKDENIZ KANSIZLIGI)


Eski çağlarda Akdeniz çevresindeki bölgelerde ortaya çıkan ağır bir
kansızlık türü kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze değin ulaşmıştır.
Akdeniz kansızlığı olarak bilinen bu hastalığın öbür adı olan talasemi,
Yunanca da "deniz" anlamına gelen bir sözcükten türetilmiştir.

HASTALIĞIN KALITSAL NİTELİĞİ

Akdeniz kansızlığının çeşitli biçimleri anne ya da babadan genler
yoluyla çocuğa aktarılır. Doğumsal hemolitik sarılıkta, yani
alyuvarların parçalanması sonucu ortaya çıkan sanlıkta olduğu gibi ana
baba normal kalıtsal özelliklerle birlikte hastalık taşıyan genleri de
çocuğa aktarır. Alyuvarlara ilişkin kalıtsal bir hastalığın söz konusu
olduğu bu durumda erişkinin hemoglobin yapımında bozukluk vardır.

Elektroforez yöntemiyle sağlıklı kişilerin taşıdığı dört hemoglobin
tipi saptanabilir. Alyuvarlarda değişik oranlarda bulunan bu dört
hemoglobin molekülü içerdikleri protein yapısındaki farklılıklar
nedeniyle birbirlerinden ayrılır. Hemoglobinin uluslararası simgesi Hh;
dört tipinin ise Hb A1, Hb A2, Hb A3 ve Hb F dir. Hb A1 bütün
hemoglobinlerin yüzde 97 sini oluşturur. l-lb A3 olasılıkla erişkin
kanında yıkıma uğramış A1 hemoglobininden kaynaklanır. Hb F ya da dölüt
(fetüs) hemoglobini yenidoğanın kanında yüzde 80 oranında bulunur. Bu
oran 1 yaşında yüzde 1 e düşer.

Normal protein zincirlerinden farklı protein zinciri içeren sıra dışı
hemoglobin tipleri de vardır. Örneğin S, C, E hemoglobin tipleri sıra
dışı kabul edilir ve değişik kansızlık hastalıklarında görülür. Adı
alyuvarların aldığı biçimden kaynaklanan orak hücreli kansızlık
bunlardan biridir.

Akdeniz kansızlığı A1 hemoglobininin iyice azalmasına bağlı bir
hemoglobin hastalığıdır. Bu eksikliği gidermek için hastanın kemik
iliğinde Hb A2 ve/ya da Hb E üretimi başlar. Ama bu işlem eksikliği
gideremediği gibi bazen kansızlığın ağırlaşmasına yol açar. Hb A1 in
kısmen üretilmesi ya da hiç üretilememesi, bu hemoglobine özgü protein
zinciri yapımını denetleyen gende bilinmeyen nedenlerle bir mutasyon
(değişinim) olmasından kaynaklanır. Böylece Hb A1 normal biçimde
üretilemez.

Daha önce belirtildiği gibi hastalık belirtilerinin ortaya çıkması
kalıtsal etkenlere sıkı sıkıya bağlıdır ve Akdeniz kansızlığı baskın
kalıtsal özellik gösterir.

Hem anne, hem de babanın hastalığı taşıması durumunda çocuk hastalık
yapıcı geni her ikisinden de alabilir (homozigot durum). Çok ağır bir
biçimde ortaya çıkan bu olgular Cooley kansızlığı (hastalığı), talasemi
majör ya da büyük Akdeniz kansızlığı olarak bilinir.

Anne ve babadan birinin hastalığı taşıdığı durumlarda, çocuk hastalık
taşıyan genin yanı sıra sağlıklı anne ya da babadan hemoglobin
yapımıyla ilgili sağlıklı geni de alır (heterozigot durum). Sağlıklı
gen hastalıklı genin etkisini zayıflatmakla birlikte ortadan
kaldıramaz. Ama hastalık belirtileri önceki durumda olduğu kadar ağır
değildir. Bu durumda hastalık talasemi minör ya da küçük Akdeniz
kansızlığı olarak bil mu. Akdeniz kansızlığının üçüncü ve son tipi
talasemi minimadır. Bu tip belirti vermez. Hastalık ancak kan
tahlilleri ile ortaya çıkarılır.

Yukarıdaki sınıflama daha çok kuramsal bir önem taşır. Gerçekte Akdeniz
kansızlığı tipleri, hastalıktan sorumlu anormal genin değişik
biçimlerde etkisini göstermesinden kaynaklanır.

GÖRÜLME SIKLIĞI

Geziler, göçler ve değişik bölgelerden insanlar arasındaki ilişkilerin
yoğunlaşmasıyla Akdeniz kansızlığı Akdeniz bölgesinin dışına da
yayılmıştır. ABD ve Kuzey Afrika da Akdeniz kansızlığı olgularına
rastlanmaktadır. Ama bu hastalık. özellikle bazı bölgelerde daha sık
görülür. Örneğin İtalya nın kuzeyindeki Ferrara bölgesi, Po Irmağı
havzası, Sardinya ve Sicilya da görülme sıklığı oldukça yüksektir. Bu
coğrafi dağılımın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bazı
araştırmacılara göre hastalık Eski Yunan kentlerinde ortaya çıkmış,
daha sonra Avrupa, Afrika ve Asya ya yayılmıştır.

Akdeniz kansızlığı her yaşta ve her iki cinste de görülür. Kalıtsal
özelliği nedeniyle genellikle erken yaşlarda ortaya çıkar. Eskiden
çeşitli nedenlere bağlanmasına karşın, artık kalıtsal bir hastalık
olduğu kesinlik kazanmıştır. Bununla birlikte hastalığın seyri ve
yayılımı çevre koşullarından da etkilenmektedir. Bu yönüyle Cooley
hastalığı ile sıtma arasında bir bağlantı kurulabilir.

Sıtma potansiyeli yüksek olan bölgelerde sıtma olgularında düşüş
görülmektedir. Bu olay sıtma etkeni olan Plasmodium cinsi tek hücreli
asalağın yalnız sağlıklı alyuvarlarda çoğalabilmesiyle açıklanır.
Sağlıklı kişiler sıtma etkeniyle karşılaştıklarında sıtmaya
yakalanırlar. Ama Akdeniz kansızlığı olan hastalar sıtma salgınlarından
etkilenmezler. Eskiden sıtma, ağır durumlar dışında, Akdeniz
kansızlığından daha tehlikeli bir hastalıktı; Akdeniz kansızlığına
yakalananlar sıtmaya yakalanmaktan kurtulurlar ve daha uzun yaşama
şansına sahip olurlardı.

Akdeniz kansızlığında alyuvarların ilk yapım aşamasında oluşan
bozukluk, kanda normalden daha küçük, ortalama yaşama süresi azalmış,
damla ve kalp gibi değişik biçimlerde alyuvarların belirmesine yol
açar. Hastalığın seyri sırasında alyuvarların bu biçim ve işlev
bozuklukları sonucu kansızlık, ayrıca dalak büyümesi, kemiklerde yapı
değişiklikleri ve aşağıda sıralanan başka kansızlık belirtileri ortaya
çıkar.

AKDENİZ KANSIZLIĞINA EŞLİK EDEN BAŞKA ALYUVAR HASTALIKLARI

Hemoglobinin globin bölümünü oluşturan polipeptit zincirlerinden bir
çifti a (alfa), öbür çifti ß (beta) olarak adlandırılmıştır. Akdeniz
kansızlığı ß zincirindeki yapım bozukluğundan kaynaklanır. Bu nedenle
Akdeniz kansızlığının üstün tipleri ß talasemi (beta-talasemi) olarak
da bilinir. a zincirinde ortaya çıkan bozukluklar ise Akdeniz
kansızlığından ayrı olarak a-talasemi (alfatalasemi) adı altında
toplanır. ß talasemiler başka alyuvar hastalıklarıyla birlikte
görülebilir. Hemoglobin ya da enzim bozukluklarıyla ilişkili olabilen
bu hastalıklar ancak kanın biyokimyasal incelemesi sonucunda ayırt
edilebilir. Akdeniz kansızlığının öbür hastalıklarla ilişkisi her zaman
olumsuz sonuç vermez. Örneğin, alfa-talasemi Cooley hastalığının
belirtilerini hafifletir. Öte yandan heterozigot 13 talasemi ile Hb S
hemoglobin bozukluklarının birlikte görülmesi daha ağır sonuçlar
doğurur.

TEDAVİ VE KORUNMA

Küçük Akdeniz kansızlığı (talasemi minör) daha hafif bir hastalıktır.
Hastanın yaşam süresi uzundur; hasta normal yaşamını sürdürebilir. Ama
bu durumdaki kişiler, aynı gen bozukluğu bulunan taşıyıcılarla
evlenmemelidirler. Böyle bir evlilikte, anne ve babanın Cooley
hastalığına yol açacak genleri çocuğa aktarma olasılığı yüzde 25 tir.

Büyük Akdeniz kansızlığı (talasemi majör) olan çocuklarda ise yaşama
olasılığı oldukça düşüktür. Ortalama yaşam süresi azalmıştır ve sağlık
durumları kötüdür. Bu hastalığın da ağır ya da daha hafif seyreden
biçimleri vardır. Cooley hastalığında kansızlık yalnızca kan nakliyle
denetim altında tutulabilir. Verilecek kan miktarı duruma ve hastaya
göre belirlenir. Bu tedavide amaç hemoglobin miktarını 100 mililitre
kanda 10 gram dolayına çıkarmak ve bir süre bu düzeyde tutmaktır. Bu
değer yüksek olmamakla birlikte, küçük hastaların organizma
gereksinimleri için yeterlidir.

Küçük yaşlarda uyarlanma mekanizmalarının iyi olması sayesinde hastalar
normalin altında hemoglobin miktarı ile yaşayabilirler. Kan naklinde
dikkat edilecek nokta, uygulamanın yalnız gerekli olduğunda
yapılmasıdır. Bu hastalarda demir düzeyi yüksek olduğundan, gereğinden
çok kan nakli açığa çıkan demir miktarını artırır. Bunun sonucu olarak
da aşırı demir, çeşitli organlarda birikme eğilimi gösterir. Günümüzde
demiri bağlayıp idrarla atılmasını sağlayan maddelerin tıpta kullanıma
girmesiyle bu tehlike önemli ölçüde azalmıştır.

Alyuvarların yaşam süresinin çok kısaldığı, kan nakline karşın
kansızlığın giderilemediği durumlarda dalak çıkarılır. Bu girişimin
sonuçlarını değerlendirmek zordur. Cerrahi girişim zamanla kan nakli
sıklığının azalmasını sağlar.

Bu hastalıkta kesin iyileşme beklentisi olmasa da büyük Akdeniz
kansızlığına yakalanmış çocuklarda uzun ve zor tedaviyi yürütmek bir
görevdir. Zeki ve duyarlı olan bu çocukların rahat edecekleri ve normal
yaşamlarını sürdürecekleri koşullar hazırlanmalıdır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:27 pm


TALASEMI MAJOR (COOLEY KANSIZLIGI)


Bu hastalık sorumlu genin hem anne, hem de babadan, yani homozigot
olarak geçmesiyle oluşur. Akdeniz kansızlığının en ağır belirtiler
veren tipidir.

Yapılan incelemelerde anne ve babanın kanında talasemi minör ya da
talasemi minimaya özgü hemoglobinler saptanarak hastalığın kalıtsal
temeli açıkça ortaya çıkarılır.

Hastalık hemen her zaman çocukluk evresinde görülür. Yaşamın ikinci
altı ayında tanı konabilmekle birlikte hastalık ilk iki ya da üç yaş
içinde açık belirtiler vermeden yavaş yavaş gelişir. Kendini kötü
hissetme durumu, hafif üşütme ve diş çıkarma gibi olaylarla ilgili ya
da nedensiz ortaya çıkan hafif ateş yükselmeleri biçiminde belirtiler
baş gösterir. Ana ve baba oldukça erken evrede bebeğin gittikçe
solduğunu ve deri renginin sanlıkta olduğu gibi sarımtırak bir renk
aldığım fark ederler. Bebekte iştahsızlık başlar ve büyüme yavaşlar.

Bu noktada hekim hastayı gözleyerek sarımtırak deri rengine ek olarak
tanıya yardımcı başka önemli ve tipik belirtileri saptar. Bu
belirtilerden biri dalak büyümesidir. Hastalıklı alyuvarların yıkıma
uğradığı yer olan dalak, aşın çalışarak iyice genişler.

Karaciğer de büyümüştür ve karın, büyüyen bu iki organ nedeniyle
şişerek, dışarı fırlamıştır. Bu durum ince bacaklarla belirgin bir
zıtlık yaratır. İskelet yapısında ortaya çıkan değişiklikler ve kemik
lezyonlarının da etkisiyle Akdeniz kansızlığına yakalanan çocukların
görünümü ayırt edici bir biçim kazanır. Kan hücrelerinin yapılma yeri
olan kemik iliği, yıkıma uğrayan alyuvarların eksikliğini
karşılayabilmek için aşın miktarda çalışarak alyuvar üretir. Böylece
kemik iliği aşırı çalışmaya bağlı olarak genişler, kemikler incelir ve
kırıklar oluşabilir.

Uzman bir gözün bebeklerde hemen tanıyacağı bu fiziksel gelişme zamanla
daha da belirginleşir. Kafatası genişleyerek köşeli bir görünüm
kazanır. Burun basıklaşır ve burun kanatları genişler, burun kökü
çöker, elmacık kemikleri çıkıklaşır, gözler çekikleşir.

İskelet filminde kalça, kol ve bacaklarda kemik dokusunun inceldiği,
kafatası filminde kemiklerin fırça" biçimini aldığı görülür.

Cooley hastalığına kesin tanı koymada kan tahlillerinin büyük önemi
vardır. Hastada kansızlık belirgindir. 1 milimetreküp kandaki alyuvar
sayısı genellikle 3 milyonu aşmayan düzeydedir (normal değer 1
milimetreküpte 5 milyondur).

Ama asıl önemli olan dolaşımdaki hemoglobin miktarının azalmasıdır.
Normalde 100 mililitre kanda yaklaşık 15 gram olması gereken hemoglobin
miktarı, Cooley hastalığında çok azalarak 4 gramın altına düşer. Buna
ek olarak fetal hemoglobin (Hb F) önemli ölçüde artarak dolaşımdaki
hemoglobinlerin tamamına yakın bölümünü oluşturur.

Lam üstüne yayılan bir damla kan, mikroskopta incelendiğinde
alyuvarların küçük, garip biçimli (damla, virgül, kalp, halka, yüzük
vb) ve az miktarda hemoglobin içermesi nedeniyle hemen hemen
saydamlaştığı açıkça görülür.

Aşırı alyuvar parçalanması sonucunda plazmada ayrışan demir ve
bilirubin gibi hemoglobin ürünlerinin düzeyi yükselir. Bu, hafif
sarılığa (subikter) yol açar.

Akdeniz kansızlığına yakalanan küçük yaşlardaki hastaların bu duruma
oldukça iyi uyum sağladığı söylenebilir. Kansızlık belirginleşene değin
hastalar normal yaşamlarım sürdürürler. Ama hastalık sürekli ilerler ve
özellikle ilk yıllarda başlamışsa çocukluk yaşında ölüm oram oldukça
yüksektir.

Hastalığın çok erken ortaya çıkmadığı durumlarda eşeysel gelişim de
etkilenir. Boy ve kilo gelişimi durur. Kıllanma ve ses kalınlaşması
gibi ikincil eşeysel özellikler gelişemez. Sonuçta ortaya enfantilizm
(çocuk olarak kalma) olgusu çıkar. Genel durumda ve kan sayımında
görülen belirgin bozukluğa karşın, hastaların ruhsal ve zeka
gelişimlerinde gerileme yoktur. Hatta bu çocukların normalin üstünde
bir zekası ve zengin bir iç dünyası olabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:28 pm


TATARCIK HUMMASI (TATARCIK HASTALIGI)


Tatarcık humması, akut, hafif seyirli, enfekte kişide sınırlı bir
gelişimi olan ve tatarcık sineği ısırmasıyla bulaşan virüs etkenli bir
hastalıktır. İnsanlar dışında bu virüslerin hastalığa neden olduğu
başka bir canlı türüne rastlanmamıştır. Orta Doğuda tarla farelerinin
ara konakçı olduğu düşünülmektedir. Akdenize kıyısı olan ülkelerde,
Balkanlarda, Afrika nın doğu kesimlerinde, Rusya ve Orta Asya
ülkelerinde, İran, Irak, Pakistan, Hindistan, Panama, Brezilya ve
Trinidad adalarında görülür. Panama ve Brezilya daki olgular genellikle
salgın şeklinde değildir ve daha çok ormanla ilişkisi olan insanlarda
rastlanmaktadır. Görevli veya turist olarak Kıbrısa gidenlerde sık
olarak görülür. Halk arasında Tavuk Hastalığı olarak da bilinir.

Tatarcık hummasının Phlebotomus papatasii ile bulaşan bir virüs
hastalığı olduğu 1909 da bildirilmiştir. Tatarcık hummasının etkeni
Arbovirüs ailesinden olan bunyavirüs grubundan bir RNA virüsüdür.
Tatarcık humması 20 - 45 kuzey enlem dereceleri arasındaki endemik
bölgelerde ve vektör phlebotomusların bulunduğu ülkelerde görülür.

Tatarcık Sinekleri (Flebotom)

Tatarcık sinekleri; tropikal bölgelerde yıl boyunca hastalık
bulaştırabilirlerken, daha soğuk iklimlerde sadece sıcak aylarda
etkilidirler. Orta Doğu ve Orta Asyada hastalık sıcak ve kurak aylarda
(yaz veya sonbahar ayları) gözlenir ve insanlara enfekte tatarcık
sineklerinin (phlebotomus papatasii) ısırmasıyla bulaşır.

Tatarcık sinekleri; sadece bir kaç milimetre boyunda olan
sinekçiklerdir. Sadece dişi tatarcıklar insanları ısırır. Isırılan kişi
eğer allerjik bir yapıya sahip değilse ısırılan yerde ağrı hissetmez ve
lokal irritasyon görülmez; ısırılanların sadece % 1 lik kesimi
ısırıldığının farkına varmaktadır.

Tatarcık sineği geceleri beslenir, gündüzleri karanlık yerlerde bulunur
(duvar çatlakları, mağaralar, evler ve ağaç kovukları). Yumurtlama kan
emdikten bir kaç gün sonra olur. Yumurtaların kanatlı tatarcıklar
haline gelmesi için yaklaşık 5 haftalık bir süre gereklidir. Yetişkin
bir tatarcık sineği sıcak ortamda bir kaç hafta yaşar.

Flebotomların hastalardan kan emerek virüs almaları, hastalık
belirtilerinin başlamasından iki gün evvel ile hastalık belirtilerinin
kaybolmasından 24 saat sonrası arasında olur. Bu süre dışında
hastalardan kan emen dişi flebotomlar enfekte olmazlar. Tatarcıklar kan
emdikten 6 - 10 gün sonra bulaştırıcı olurlar ve ömürleri boyunca
bulaştırıcı kalırlar. Virüs, yumurta ile bir nesilden diğerine geçer.

Bu sinekler zemine yakın yerlerde bulunduğundan ve 3-4 m. yüksekliğe
uçamadıklarından büyük binalarda hastalık daha çok alt katta oturanlar
arasında görülmektedir. Uçuş menzilleri 100 metreyi geçmez.

Gündüz dinlenir, gece uçarlar. Dişi tatarcıklar yumurtalarını kaya
diplerine, ağaç kovuklarına, organik maddelerden zengin nemli ve gevşek
topraklara bırakırlar. Doğada tatarcık yumurtalarını, larva ve
pupalarını bulmak çok güçtür.

Deri içi veya ven yoluyla aşılanan insanların %5 kadarı infeksiyona
tutulmamakta, % 50 - 75 inde ise hastalık belirtileri ortaya
çıkmamaktadır.

Belirtiler

Tatarcık sineğinin ısırdığı insanlarda, ısırığın olduğu yerdeki deride
kaşıntılı kabarıklıklar oluşur ve 5 gün kadar devam eder. 3 - 6 günlük
bir inkübasyon dönemini takiben hastalık aniden ortaya çıkar. Ateşin
ortaya çıkışından 24 saat önceki ve 24 saat sonraki periyotta kandan
virüs elde edilebilir.

Hastalık genel olarak birdenbire, titreme veya ürpermelerle ateşin
yükselmesi şeklinde başlar, bazı hallerde önceden kırıklık, başdönmesi,
bacak ve karında anormal hisler olabilir. Başlangıçta veya daha sonra
baş ağrısı, gözlerde yanma, göz arkasında göz hareketleriyle ortaya
çıkan ağrılar, ensede ve sırtta sertlik, oynaklarda ve taraflarda
ağrılar, tat alma duyusunda değişiklikler, iştahsızlık, bulantı, kusma,
kabızlık veya sürgün, boğazda ağrı, burun kanaması, baş dönmesi
olabilir. Damakta küçük veziküller görülebilir ve maküler veya
ürtikeryal döküntüler gelişebilir.

Ateş, 39 - 40 oC ye kadar yükselebilir. Genellikle ateş 2 - 4 gün kadar
sürer (3 gün ateşi) ve bol terleme ile düşer; ancak ateş, 1 - 9 gün de
sürebilir. Bazen ateş düştükten sonra kısa süren bir yükselme de
görülebilir. Nabız yavaşlar. Tatarcık hummasında yüz ve boyun
kızarmıştır. Gözde konjuktivadaki kanlanma ucu korneaya varan bir üçgen
şeklinde dikkati çeker, fotofobi ve gözde yaşarma olabilir. Ağızda
yumuşak damakta ve yutağın arka cidarında kanlanma olabilir. 2 - 12
hafta içerisinde hastaların % 15 inde ikinci bir atak gelişmektedir.

Nadiren splenımegali gelişir, lenfadenopati gözlenmez. Ateşin ilk günü
kanda lökosit sayısı normaldir, lenfositler azalabilir ve nötrofillerin
sola sapması ile gençlerin çoğalması görülebilir. Ikinci veya üçüncü
günler kanda lökopeni polinukleoz yerleşir. Hastalığın sonunda veya
iyileşme sırasında lökopeni belirgindir.

Diğer arbovirüs enfeksiyonlarında olduğu gibi tatarcık humması da aseptik menenjitle ilişkili olabilir.

Hastalık kendiliğinden iyi olur, ölüm bilinmemektedir.

İyileşme sırasında ateş ve belirtiler depreşebilir, geçici depresyonlar görülebilir.

Laboratuvar

Beyaz küre sayısındaki değişiklikler hastalıktaki tek pozitif
laboratuvar bulgusudur. Düzeldikten 5 - 8 gün sonra lökositlerdeki
değişiklikler tamamen normale döner.

Tanı genellikle klinik bulgular ve bölgesel bilgiler ışığında konur. Serumda antikor titresinde artış saptanabilir.

Bağışıklık

Bağışıklık tipe özgüdür ve bu bağışıklık en az iki yıl devam eder.
Hastalığın endemik olduğu bölgelerde virüsün 20 kadar alt tipi vardır
fakat bunlardan yalnızca 5 i hastalık yapıcıdır. Endemik bölgelerde
hastalık çocukluk çağında geçirilir ve bir bağışıklık meydana gelir. Bu
bölgelere gelen bağışıklığı olmayan yabancılar mesela askerler ve
turistler sıklıkla bu hastalığa yakalanırlar.

Tedavi ve Korunma

Hastalık ilerleyici değildir ve özel bir tedavi gerektirmez.
Şikayetlerin tedavisi, yatak istirahati, uygun sıvı verilmesi ve
aspirin ile analjezi önerilebilir.

Hastalar, tatarcık geçirmeyen bir cibinlik içinde yatmalıdırlar. Insektisitlerle tatarcıklara karşı savaş çok etkilidir.

Kontrol

İnsektler arasında mücadelesi güç olanlardan birisi de tatarcıktır.
Endemik bölgelerde geceleri ilaçlama yapılmalı ve yaşanılan mekanların
çevresine kalıcı insektisid atılmalıdır.

Metrekare başına 2 gr DDT, 600 mg Dieldrin veya 1 gr organik fosforlu
herhangi bir insektisit kullanılabilir. Tatarcık sinekleri klorlu
hidrokarbon içeren insektisidlere karşı çok hassastırlar. Amerika,
Avrupa ve Asya nın bazı ülkelerinde 900 - 2700 mg / m2 kalıcı DDT
uygulanmasının 1 - 2 yıl kadar etkili olduğu gözlenmiştir.

Bodrum gibi kapalı yerlere insektisit tatbikatında BHC veya DDVP gibi
fumigan olan insektisitler kullanılmalıdır. Bunlardan ayrılan
kristaller bütün ortamı etkilerler.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:29 pm


TENYA (SERIT)

Şerit hastalığı olarak da adlandırılabilecek olan taenia enfestasyonu
parazit adı verilen küçük canlılarla meydana gelen ve genelde sindirim
sistemini tutan bir durumdur. Tenyalar, az pişmiş veya çiğ et (tenya
bulunan) yemekle bulaşır. Sığırlar genelde Taenia saginata
bulaştırırken, domuzlar taenia solium taşıyıcısıdırlar. Tenyalar
segmentli yani boğumludurlar. Her boğum yumurta üretebilme kapasitesine
sahiptir.
Dünya genelinde son derece yaygın bir durumdur.

Sığır Tenyası (Taenia saginata)

Etle alınan tenya larvaları (olgunlaşmamış tenyalar) insan
barsaklarında olgun hale gelebilirler ve boyları 4-6 metreye ulaşabilir.

Tenya hastalığı genelde her hangi bir belirtiye neden olmaz. Kişi
kendisinde tenya olduğunu genelde dışkısında tenyaları görünce fark
eder, özellikle de hareketli parçacıkları.

Nadiren karın üst bölgesinde ağrı, ishal, bulantı, kilo kaybı
görülebilir. Bazen apendiks, safra kanalları ve pankreas kanalında
tıkanıklığa neden olabilirler.

Dışkıda parazitin yumurta ve boğumlarının görülmesi ile tanı konur.
Taenia saginata nın hareketli parçaları dışkıda görülebilir. Parazit
yumurtalarını makat civarında toplayabilmek amacı ile kullanılan
selofan bant yöntemi ile %85-95 hastada tanı konulabilir.

Tenya hastalığı, ilaçlarla ve genelde tek doz kullanılarak tedavi
edilebilir. En çok kullanılan ilaç niclosamide etken maddeli ilaçlardır.


Domuz Tenyası (Taenia solium)

Uzunluğu yaklaşık olarak 5 metre civarındadır. Ülkemizde yaygın olmamakla birlikte dünyada çok yaygındır.

Sığır tenyasından farklı olarak beyin, kalp, göz, akciğer, cilt altı ve
kaslarda kist oluşumuna neden olabilirler: Domuz tenyası bulunan
yetişkinler ve çocuklar eğer yeter derecede hijyene dikkat etmezlerse,
dışkılama sonrası elleri ile makattaki yumurtaları alarak yutarlar. Bu
yumurtalar barsaklara ulaştığında içlerinden larvalar çıkar ve dokulara
geçerek kister oluştururlar. Eğer larvalar beyne ulaşırsa epileptik
ataklar (havale ?) ve diğer sinirsel problemlere neden olabilirler. Bu
duruma cysticercosis adı verilir.

Diğer belirtiler sığır tenyasında olduğu gibidir.

Dışkıda yumurta ve larvaların görülmesi ile tanı konabilir. Ayrıca
radyolojik incelemelerde kistler görülebilir. Cilt altındaki
şişliklerden yapılan biyopsi ile de tanı konulabilir.

Tedavide tek doz niclosamide kullanılır. Kist oluşan durumlarda tedavi cerrahidir.

Balık Tenyası (Diphyllobothrium latum)

Bazı tatlı su balıkları ve som balığı Diphyllobothrium latum adı
verilen tenya bulaştırabilirler. Genelde tuzlanmış, çiğ veya iyi
pişmemiş balık eti ile bulaşır.

Bunların uzunlukları 3-10 metre uzunluğunda olabilir.

Bu parazitler barsağa tutunurlar.

Dişi parazit günde 1 milyondan fazla yumurta çıkarabilir.

Karın ağrısı, karın krampları, kusma, kilo kaybı ve Vitamin B12 eksikliği ve makrositer anemi gelişebilir.

Dışkıda bol miktarda bulunan yumurtaların saptanması ile tanı konur.

Tedavide tek doz niclosamide kullanılır.


Tenyalardan Korunma

Etlerin yeterli miktarda pişirilmesi tenya larvalarını parçalar.
Tuvaletten sonra yeterli el yıkama ve daima uygun hijyen hastalığın
yayılmasını önler




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:30 pm


TERLEME (ASIRI TERLEME = HIPERHIDROZIS)


Aşırı terleme, esas olarak ter bezlerinin aşırı aktif olmasından
kaynaklanmaktadır. Terleme, vücudun aşırı sıcağı vücuttan atma
mekanizmalarından birisidir. Ancak bazı insanlar diğerlerine göre daha
fazla terlerler.

Aşırı terleme mutlaka bir hastalıkla ilişkili olmak zorunda değildir.
Genelde şişmanlıkla ilişkilidir, çünkü fazla kilolu olanlar yürümek
gibi normal aktiviteleri için bile, normal kilolulara göre daha fazla
efor harcarlar. Aşırı terleme belirli ilaçlardan da kaynaklanabilir.
Bazen de sistemik bir hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkabilir
(hipertiroidi gibi).

Kendiniz aşırı terlemenizin nedenini ve tam olarak yerini bulmaya
çalışın: aşırı terlemeye erhangi bir hareketiniz mi neden oluyor, veya
sıcak bir ortamda iken mi diğerlerine göre aşır terliyorsunuz ? Bazen
stres ve sıkıntı ile iş toplantısı gibi durumlar aşırı terlemenize
neden olabilir. Eğer stres ve benzerleri neden oluyorsa, kendinizi
rahatlatmanın yollarını arayın.

Kahve, çay ve diğer uyarıcı alışkanlıklardan uzak durun. Bu tür
uyarıcılar apokrin ter bezlerinin (vücudun kıllı bölgelerinde bulunan
ve güçlü - keskin kokulu ter üreten özel bezler) aktivitelerini
arttırırlar. Kafein gibi uyarıcılar vücudu savaş durumuna hazırlarlar
denilebilir, yani bedeni uyararak her tür dış etkene karşı tetikte
olmasını sağlarlar, bu durum da stres ve sıkıntıyı artırır. Bol
miktarda su için, çünkü terleme ile kaybettiğiniz suyu tekrar almanız
gereklidir.

Vücudunuzun sempatik sistemini uyarabilecek çevresel uyaranlardan uzak
durun; gürültülü ve yüksek sesli müzik, çalıştığınız işe yoğunlaşmanızı
engelleyen şeyler, ve hatta sizi sinirlendiren kişiler bu gruba dahil
edilebilir. Rahatlamak için kendinize bir egzersiz bulabilirsiniz,
nefes alma egzersizleri gibi. Meditasyonun da faydası olabilir. Düzenli
egzersiz ter bezlerinizin düzenli çalışmasına yardımcı olur.

Terleme ile günde 3 mg kadar çinko kaybedebilirsiniz. Çinko özellikle
protein ve DNA sentezi ile kan, beyin ve bağışıklık siteminin düzenli
olarak işleyebilmesi için gereklidir. Günde 30 mg çinko alabilirsiniz.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:30 pm


TETANOZ

Tetanoz normalde toprakta yaSayan bakterilerin neden oldugu bir
hastaliktir. Bu bakteriler genelde hasyvan diSkisi içeren toprakta
bulunabilirler. Kesik, çizik, siyrik veya bir Seyin cilde batmasi
sonucunda tetanoz mikrobu kana kariSabilir. bagiSik olmayan bir insanda
diken batmasi gibi ufak bir yara dahi tetanoza neden olabilir. insan
her yaSta tetanoz olabilir.|Belirtiler:|onceleri baS agrili huzursuz
bir devre geçirilebilir. Asil belirtiler agrili adale kramplaridir.
Bunlar özellikle boyun ve çene kaslarinda görulurler. Daha sonra
gövdedeki kaslar sertleSir ve kramplar oluSur. nefes almada guçluk
meydana gelir. Bazen ateS olabilir. Mikrobun alinmasindan sonra 5-20
içinde belirtiler ortaya çikar. Bu durumu genellikle havale nöbetleri
takip eder. Bazi insanlar bu hastaliktan ölebilir. Halen yuzde yuz
etkili bir tedavisi yoktur.|ASi: Bebeklere yapilan karma aSi difteri,
tetanoz ve bogmacaya karSidir. Bu aSinin yapildigi çocuklar tetanoza
karSi temel bagiSiklik kazanirlar. Ancak bu bagiSiklik zamanla
azalacagindan tetanoz aSisinin belirli araliklarla ömur boyu
tekrarlanmasi gerekir. Herkes on yilda bir aSi olmalidir.|Yaralanma ve
Isirilmalarda:|ozellikle derin, kötu bir Sekilde çizilmiS, siyrilmiS
veya kirlenmiS yaralanmalarda tetanoz aSisi için bir saglik birimine
muracaat edilmelidir (hayvan isiriklari, agir yaniklar veya sokak
pisligi - toprak bulaSmiS siyriklarda).|ASagidaki durumlardan birisi
varsa aSi olmaniz gerekir;

- Temel aSi programinin uzerinden 6 veya daha çok yil geçmiSse. -
BagiSikligi tazelemek için yapilan aSinin uzerinden 5 veya daha fazla
yil geçmiSse - hayatinizda hiç tetanoz aSisi olmadiysaniz

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:32 pm


TÜBERKÜLOZ - SORU / CEVAP


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, aşısı bulunduktan sonra
ortadan kalktığına inanılan tüberküloz (verem) hastalığına, her yıl
ortalama 8 milyon kişi yakalanıyor ve 3 milyon kişi bu hastalık
nedeniyle hayatını kaybediyor. WHO verilerine göre, günde 5 bin 500 ve
15 saniyede 1 kişiverem nedeniyle ölüyor. Dünya nüfusunun 3’te 1’i,
yani 2 milyar kişi tüberküloz basili ile enfekte durumda.


TÜRKİYE’DE DURUM


Türkiye’de her yıl 20 bin yeni verem vakası ortaya çıkıyor. Türkiye
nüfusunun 4’te 1’i verem basali ile enfekte, ancak rakamlarda bir artış
bulunmuyor. Aksine hasta sayısında düşüş gözleniyor. Türkiye’de 1950’li
yıllarda görülme sıklığı çok yüksek olan ve o yıllarda ölüm nedenleri
arasında birinci sırada yer alan hastalığın yaygınlığı, 1952 yılında
başlatılan yoğun çalışmalarla hızla azaldı. Verem nedeniyle ölüm oranı,
1945 yılında yüzbinde 262 iken bugün yüzbinde 2.5’e, hastalığa
yakalanma oranı ise 1965 yılında yüzbinde 172 iken bugün yüzbinde 30’a
geriledi.


VEREM HASTALIĞININ BAŞKA İSMİ VAR MI?


Tıpta tüberküloz olarak adlandırılır. Ayrıca halk arasında ince
hastalık, ciğerlerinde duman var denildiğinde de çoğu zaman verem
kastedilir.


TÜBERKÜLOZ NASIL BİR HASTALIKTIR?


Tüberküloz asıl olarak akciğerlerde yerleşen, fakat tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, süreğen bir hastalıktır.


TÜBERKÜLOZ HALA KORKULACAK BİR HASTALIK MIDIR?


Bilinen en eski hastalıklardan birisi olmasına; sebebinin kesin olarak
bilinmesine; 50 yıldır tedavisinin mümkün olmasına ve üstelik
korunulabilir bir hastalık olmasına karşın halen dünyada en yaygın ve
ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam ediyor. Yılda üç
milyonu aşkın kişi tüberküloz nedeniyle hayatını kaybediyor.


DÜNYADA TÜBERKÜLOZUN DURUMU NEDİR?


Yerküre üzerinde yaşayan her üç kişiden birisi tüberküloz mikrobuyla
karşılaşmış ve onunla tanışmış durumda. Halen yılda üç milyon kişi
tüberküloz nedeniyle ölmekte olup her yıl 8 milyon yeni tüberküloz
hastası teşhis ediliyor. Özellikle Asya, Afrika kıtasında çok sık
olarak rastlanıyor. Eskiden gelişmiş Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri
bu hastalıktan hiç söz etmezlerdi. Oysa AIDS salgınına ve küreselleşme
sürecine paralel olarak bu ülkelerde de tüberkülozlu hastaların sayısı
artmaya başladı.


NASIL BULAŞIR?


Hastalığa sebep olan mikrop veremli hastadan sağlam kişiye geçerek
yayılır. Çok daha nadir olarak hasta sığırların süt ve bu sütlerden
yapılan süt ürünleri ile de bulaşabilir.


HASTADAN SAĞLAM KİŞİYE NASIL GEÇER?


Verem mikrobu hava yoluyla bulaşır. Hasta kişinin öksürmesi, aksırması,
konuşması ve nefes alıp vermesi sırasında havaya saçılan mikroplar
havada günlerce asılı halde canlı kalabilir. Hasta kişiyle teması olan
yani kapalı bir ortamda uzun süre aynı havayı soluyan sağlam kişiler
nefes aldıklarında havadaki bu mikroplar onların akciğerlerine ulaşır
ve orada yerleşerek hastalığı başlatır. Hastalığın yayılmasından
sorumlu asıl bulaşma şekli budur. Bunun dışında cilt ve mukozalardan,
doğum kanalından, anne sütünden de çok nadiren bulaşabilirse de
pratikte bu tür bulaşmalar önemsizdir.


HER TÜBERKÜLOZ HASTASI MİKROBU BULAŞTIRIR MI?


Balgamında mikrop bulunan, hastalığı yaygın olup öksüren hastalar daha
çok bulaşmadan sorumludur. Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar, 15
gündür tedavi almakta olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.


HASTAYLA TEMASI OLAN HER SAĞLAM KİŞİDE HASTALIK ORTAYA ÇIKAR MI?


Tüberküloz hastasıyla teması olup mikropla karşılaşan, hatta mikrobu
soluyan kişilerin çok şükür ki az bir kısmında hastalık gelişir.


NEDEN MİKROBU ALAN KİŞİLERİN BAZISINDA HASTALIK ORTAYA ÇIKARKEN DİĞERLERİNDE GELİŞMİYOR?


Bu solunan mikrobun sayısına, hastalık yapma gücüne (bazı mikroplar ölü
veya zayıf olup hastalık yapamaz) ve sağlam kişinin direncine, savunma
sisteminin kuvvetine bağlı olarak kişiden kişiye farklılık gösterir.
Sigara içen, alkol alan, beslenmesi bozuk ve kötü yaşam koşullarına
sahip kişilerde ve başka akciğer hastalığı, şeker hastalığı, bazı kan
hastalıkları, AIDS ve böbrek hastalıkları gibi süreğen hastalığı
olanlarda verem oluşma olasılığı daha yüksektir.


MİKROBUN BULAŞMASINDAN İTİBAREN NE KADAR SÜRE SONUNDA HASTALIK ORTAYA ÇIKAR?


Bu süre çok farklıdır. Mikrobu alan kişide bazen 1-2 ay; bazen bir kaç
yıl bazen de onlarca yıl sonra hastalık gelişebilir. Veya hiç
gelişmeyebilir.


TÜBERKÜLOZ MİKROBU DİĞER ORGAN VE DOKULARA NASIL ULAŞIYOR?


Mikrobun vücuda giriş yolu hastaların tamamına yakın bir çoğunluğunda
akciğerlerdir. Ancak buradan lenf akımı ve kan yoluyla vücudumuzdaki
tüm doku ve organlara yayılabilir.


TÜBERKÜLOZ AKCİĞER DIŞINDA EN xxx HANGİ ORGAN VE DOKULARI HASTALANDIRIR?


Kemik ve eklemler, böbrek ve üreme sistemi, beyin zarı, göğüs ve karın
boşluğunu çevreleyen zarlar, cilt ve lenf bezelerinde sık yerleşir.


TÜBERKÜLOZUN BELİRTİLERİ NELERDİR?


Hastalık ani ve gürültülü olarak ortaya çıkmaz. Sinsi ve yavaş ilerler.
Hastalar genellikle aylardır devam ede gelen halsizlik, iştahsızlık,
kilo kaybı, hafif ateş, geceleri terleme gibi yakınmalarla hekime
başvururlar. Zamanla bunlara öksürük ve balgam çıkarma da eklenir.
Balgamda kan da gelebilir. Ağrıya pek rastlanmaz. Akciğer dışı organ
tüberkülozlarında tutulan organla ilişkili yakınmalar bulunabilir.
Örneğin idrarla ilgili şikayetler (kırmızı idrar yapma, idrar yaparken
yanma vb.), boyunda lenf bezelerinin büyümesi gibi ..


BU BELİRTİLER GÖRÜLÜNCE TÜBERKÜLOZ TEŞHİSİ KESİN MİDİR?


Bu sayılan yakınmaların hiç birisi tüberküloza özgü olmayıp diğer bir
çok hastalıkta da rastlanabilen şikayetlerdir. Bu nedenle bu tür
şikayetleri olan hastaların mutlaka konunun uzmanı bir hekim tarafından
değerlendirilip, göğüs röntgeninin çekilip araştırılması gerekir.


TÜBERKÜLOZ TEŞHİSİ NASIL KONULUR?


Kişinin tüberküloz olduğu ancak vücut örneklerinde (balgam, idrar, mide
açlık sıvısı, beyin omirilik sıvısı, plevra-periton sıvısı, lenf bezi
aspirasyonu vb. ) tüberküloz mikrobunun görülmesi ve üretilmesiyle
söylenebilir. Bazen alınan doku biyopsilerinde tüberküloza özgü
değişikliklerin izlenmesiyle de tanı konabilir.


MİKROP ARAŞTIRILMADAN YADA ARAŞTIRILDIĞI HALDE BULUNMADAN SADECE
ŞİKAYET VE MUAYENE BULGULARINA DAYANARAK TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİNE
BAŞLANILABİLİR Mİ?


Maalesef bu tür tedavilere sık başlansada olmaması gerekir. Oysa
tüberküloz tedavisi uzun süreli ve bir çok ilacın kullanıldığı bir
tedavi olup ilaçlara bağlı yan etkiler ve maliyet göz önüne alındığında
gereksiz yere, yanlış bir tüberküloz tedavisi uygulanma ihtimalinin
yüksek olması dolayısıyla bu tür kör (ampirik) tedaviler doğru
değildir. Üstelik yanlış tedavi asıl hastalığın teşhis ve tedavisini de
geciktirir. Tüberküloz çok kere tümör ile benzer belirtiler verir. Buna
bağlı olarak tümör teşhisi gecikip hasta için çok önemli zaman kaybı
söz konusu olabilir. Tedavi edilebilir bir tümör tüberküloz
zannedilerek kör tedavi sırasında vücuda yayılabilir.


MİKROBU ARAŞTIRMAK İÇİN GEREKLİ TETKİKLER YAPILAMIYORSA NE YAPILMASI GEREKİR?


Hasta bu tür incelemelerin yapılabildiği en yakın bir merkeze sevk
edilmeli veya hastadan alınan balgam vb. örnekler usulüne uygun şekilde
ilgili laboratuarlara gönderilmeli.


VEREM SAVAŞ DİSPANSERLERİNİN KURULUŞ AMACI NEDİR?


Ülkemizde Sağlık Bakanlığı verem ile savaşmak üzere Verem Savaş Daire
Başkanlığı altında bir örgütlenme geliştirdi. Verem Savaşı Grup
Başkanlıkları, yataklı kurumlar, dispanserler hemen her bölgede ve il
ve ilçelerde mevcuttur. Tüberküloz teşhis, tedavi ve takibi, aşılamalar
buralarda ücretsiz olarak yapılır. Bazı dispanserlerde mikrop
araştırması da yapılır.


VEREM SAVAŞ DERNEKLERİNE AMAÇLA KURULMUŞTUR?


Verem savaşı için gerekli hizmetlerin finansını sağlamak, hasta ve
ailelerine ekonomik yardımlarda bulunmak amacıyla hizmet vermekteler.


TÜBERKÜLOZUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?


Elimizdeki tedavi imkanlarıyla uygun şekilde tedavi edilmek koşuluyla
artık tüberküloz %100’e yakın tedavi edilebilir bir hastalık haline
geldi. Ancak bu pratikte tüberküloz tedavisinde sorun olmadığı anlamına
gelmez. Günlük uygulamalarda maalesef bir çok hastanın tedavisi
yetersiz kalıp ve hastalık müzminleşmekte. Bunun nedeni de yanlış veya
eksik tedaviler.


DOĞRU TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİ NASIL OLMALIDIR?


Öncelikte hastadan mikrop üretilerek teşhis kesinleştirilmeli ve
mikrobun hangi ilaçlara duyarlı hangilerine dirençli olduğunu gösteren
ilaç direnç testleri yapılmalı. Çünkü ülkemizde tüberküloz ilaçlarına
karşı primer direnç oranları çok yüksektir. En az dört ayrı ilacı aynı
anda birlikte kullanacak şekilde bir tedaviye başlanması gerekir. Daha
az sayıda ilaçla başlanan tedavi ülkemiz için yanlıştır. Birlikte
kullanılacak olan ilaçların hastanın yaşına, tıbbi durumuna göre
seçilmesi gerekir. Tedavi süresince ilaçların mutlaka uygun doz ve
sürelerde tedaviye ara vermeden, aksatmadan kullanılması gerekir.
Günümüzde en kısa süreli tüberküloz tedavisi 6 ay devam etmek
zorundadır. 6 aydan kısa tüberküloz tedavisi olmaz. Fakat hastanın
durumuna göre bu süre 9 ay, 12 ay, 24 aya kadar hekim tarafından
uzatılabilir.


BUNLARA DİKKAT EDİLMEZSE NE OLUR?


Yukarıda tanımlanan prensiplerden birisine bile dikkat edilmezse
zamanla tüberküloz mikrobu tedaviye direnç kazanır ve bir müddet sonra
artık tedavi edilebilir hastalık tedavi edilemez hastalık haline gelir.
Bu nedenle Dünya Sağlı Örgütü “tüberkülozu yanlış tedavi etmenin hiç
tedavi etmemekten daha kötü olduğunu” duyurmuştur.


YANLIŞ VEYA EKSİK TEDAVİLER SONUÇ VERMEZ Mİ?


Maalesef verir. Yani bu tür uygun olmayan tedavilere başlandıktan sonra
da 15-20 gün içerisinde hastanın şikayetleri tamamen düzelir ve hasta
iyi oldum, işler yolunda gidiyor zanneder. Oysa 3-6 ay içerisinde ilaca
direnci gelişir ve hastalık tekrar geri döner. İşte bu taktirde tedavi
çok zorlaşır bazen de imkansız hale gelebilir.


İLAÇ DİRENCİ OLUŞMUŞ HASTALARDA NE YAPILABİLİR?


Bu tür hastaların tedavisi güçleşmiş ve tedavinin başarılı olma
olasılığı çok azalmıştır. Üstelik bu hastalar ilaçlara dirençli
mikropları etraflarına yaydıkları için bunlardan mikrop kaparak
hastalanan yeni kişilerin de tedavisi güçleşir. Bu şekilde toplumda
tüberkülozun tedavi ve kontrolü giderek daha da zorlaşır. Bu durum tüm
dünyada ilgili kişileri endişelendirmekte ilaç direncindeki artışın
önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda yakın takip ve
öneriler Dünya Sağlık Örgütü ve ilgili örgütler tarafından ülkelere
iletilmektedir. Her şeye rağmen ilaç direnci olan veya ilk tedavileri
yetersiz olan hastaların mutlaka bu tür hastaların yatırılarak tedavi
edilebileceği, alternatif ilaçların kullanılabileceği, dirençli
tüberküloz tedavisinde deneyimli uzmanların bulunduğu özel merkezlere
gönderilmeleri ve sadece buralarda tedavi edilmeleri gerekir. Bu
hastaların orada-burada rasgele tedavi edilmeleri, değişik ilaçları
kullanmaları sadece zaman kaybettirmekle kalmaz hastalığı tamamen
tedavi edilemez hale getirebilir.


TÜBERKÜLOZ İLAÇLARI NASIL KULLANILIR?


Streptomisin hariç diğer tüberküloz ilaçları ağızdan hap yada şuruplar
şeklinde her gün bir defada topluca alınabilir. Gerekirse iki üç öğüne
de bölünmüş olarak verilebilir. Rifampisin adlı ilacın aç karnına
alınması önerilir.


HAFTADA İKİ GÜN İLAÇ ALINARAK TEDAVİ MÜMKÜN MÜ?


Teoride evet fakat ülkemiz koşullarında hayır. Çünkü bu tür aralıklı
tedavi rejimlerinde ilaçların görevli bir sağlık personeli tarafından
hasta adresinde ziyaret edilerek gözetim altında içirilmesi gerekir.
Yoksa günlük tedavide olduğu gibi ilaçları hastaya vererek uygulanamaz.
Çünkü bir doz unutma veya atlamada direnç gelişme olasılığı yüksektir.


TÜBERKÜLOZ İLAÇLARININ NE TÜR YAN ETKİLERİ VARDIR?


En önemli yan etki karaciğer üzerinedir. Bilhassa 35 yaşın üzerinde,
alkol almış, hepatit veya başka karaciğer hastalığı olan kişilerde daha
sık rastlanır. Görme, işitme ve denge üzerine olumsuz etkiler ile
kırmızı yeşil renk körlüğü görülebilir. Böbrek ve sindirim sistemine
zararlı tesirler olabilir. Allerjik reaksiyonlar da gözlenebilir.


İLAÇLARA BAĞLI İSTENMEYEN ETKİLER ORTAYA ÇIKTIĞINDA NE YAPILMASI GEREKİR?


Bu durumda hasta kendi başına tedavisini kesmemeli, önemsiz görüp
hiçbir şey yokmuş gibi de davranılmamalı, derhal hekimine ulaşıp
sorununu aktarmalı. İlaçla ilgili olsun olmasın tüberküloz tedavisi
altında olan her hastada ortaya çıkan her türlü sağlık sorunu ilaç yan
etkileri açısından hekimine bildirilmeli ve araştırılmalı. Eğer
şikayetler ilaçlara bağlı ise öncelikle hangi ilaçla ilgili olduğu ve
yan etkinin şiddeti saptanıp ona göre hareket edilmeli. Hafif
sorunlarda ilaca devam edilirken önemli reaksiyonlarda ilaca bir süre
ara verilebilir, yada o ilaç tedaviden tamamen çıkarılabilir.


TEDAVİ SIRASINDA KONTROL GEREKLİ Mİ?


Hem tedavinin etkili olup olmadığını görmek, hem de olası ilaç yan
etkilerini gözden kaçırmamak için hasta aylık olarak kontrollere
çağrılmalı.


TÜBERKÜLOZ HASTASININ VEREM SAVAŞ DİSPANSERİNDE TAKİP VE TEDAVİSİ ŞART MIDIR?


Tüberkülozu konunun uzmanı bir hekim dışarıdan da tedavi edebilir.
Ancak hastanın düzenli olarak takip edilebilmesi, ilaçlarını ücretsiz
alabilmesi ve ülkemizdeki tüberküloz sorunu hakkında dokümantasyonların
yapılabilmesi açısından dispansere kayıt yaptırılması gerekir. Zaten
tüberküloz teşhisi konan hastayı bildirmek yasal bir zorunluluktur.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:33 pm


UCUK

Uçuk iki çeSidi olan bir virus hastaligidir. Birinci çeSidi, genellikle
agiz veya burun etrafinda görulur. Daha az yaygin olmamasina ragmen,
cinsel organlarda veya vucudun baSka yerlerinde de görulebilir (tibbi
adi herpes simplex tip 1). ikinci çeSidi olan, cinsel organ uçugu
(genital herpes), genellikle cinsel organlarda veya çevrelerinde ya da
makat bölgesinde görulur (tibbi adi herpes simplex tip 2). Hastaligin
kendini göstermesi, her iki tipinde de, sizili bir kaSinti ile olur.
Kirmizi bir leke belirir, sonra da iltihapli kabarciklar geliSip
kabuklu yaralara dönuSerek yavaS yavaS kaybolur. Hastalik yaklaSik
olarak 7-10 gun surer. Yaralar göruldugu surece, uçuk kiSiden kiSiye
temas ile geçebilir.|Uçuk Su durumlarda daha xxx olabilir: - stres
içindeyseniz. - yorgun ve zayif duSmuSseniz veya vucudunuzda baSka bir
enfeksiyon varsa. - guneSte kaldiktan sonra.|Tedavi:|OluSan yaralari
temiz ve kuru tutun. Yaralarin uzerine alkol emdirilmiS bir pamugu
hafif hafif vurarak kuru kalmasini saglayabilirsiniz. Cinsel
organinizda uçuk oldugunu saniyorsaniz, tam bir tedavi için doktora
muracaat edin. Verilecek ilaçlar hastaligin iyileSmesini hizlandirir,
yani kesin olarak tedavi eden bir ilaç yoktur.|Uçuk tedavisi için
Sunlar önerilebilir:

- kendinizi kötu hissediyorsaniz (genellikle ilk baSta) 3-4 gun yatak
istirahati kullanin. - hastalikli yerleri hafif sicak, tuzlu suyla
gunde 2-3 kez yikayip, her defasinda özenle kurulayin (yarim kilo suya
1 çay kaSigi tuz).|onlemler:|BaSkalarinin uçuk yaralarina dokunmayin.
Bu sure belirtilerin ilk ortaya çikiSindan (kaSinti, sizlama), cilt
normale dönunceye kadardir. Sizde veya eSinizde, cinsel organ uçugu
varsa, cilt normale dönene kadar cinsel iliSkide bulunmayin. Hastalik
belirtileri bulunmasa da virus eSinize geçebilir. GuneSte kalak,
hastaligin baSlamasina neden olabilir. Uçuklar tekrarlarsa, 15+ geniS
etki alanli guneSten korunma kremi ve dudak kremi size yardimci
olabilir.

UÇUK
(Bu Ay 19 Defa Okundu)

Nedeni Herpes simpleks denilen bir virüs olan uçuk genellikle dudak,
ağız ve burun delikleri çevresinde ortaya çıkar. Eğer dokunulursa,
yüze, göze ve vücudun diğer bölümlerine bulaştırılabilir.


Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %80’inin yaşamları boyunca en az
bir defa uçuk geçirdiğini gösteriyor. Türkiye’de ise her yıl 8 milyon
kişinin uçuk nedeniyle sıkıntı ve acı çektiği tahmin ediliyor.


BELİRTİLERİ NELERDİR?


Uçuk çıkmadan önce kendini belli eder (0-24 saat önceden);
karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir. Bunu o bölgenin
kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya
çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve
ızdırap verir. Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak
görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.


NASIL BULAŞIR?


Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında
bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı, havlu, bardak, çatal,
kaşık vb. eşyalardan ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Uçuk
virüsü (Herpes simpleks) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5
yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin “Sevgi dolu”
öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla fark edilmeyen
küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve
dudaklar enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyon
şeklinde görülebilir.


DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR!


Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.


Bayanlar makyajlarını çıkarırken özellikle çok dikkat etmelidirler. Kesinlikle gözlere dokunulmamalıdır.


Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir.


Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir.


Yerken, içerken kullanılan malzemeler özellikle çocuklar ile paylaşılmamalıdır.


Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk
virüsü bulaştırırken, uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış
olur.)


NİÇİN NÜKSEDER?


Uçuk virüsü (Herpes simpleks) vücuda girip ilk enfeksiyonu yaptıktan
sonra o bölgedeki isnir düğümüne girip yerleşir ve istenmeyen bu
misafir, vücudun zayıf düştüğü durumlarda çoğalır ve uçuk çıkar.


Stres


Aşırı yorgunluk, uykusuzluk


Aşırı güneş ışığı ve UV ışınları


Diğer enfeksiyonlar


Adet dönemi, hamilelik gibi durumlarda virüs aktif hale geçebilir.


KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?


Öncelikle uçuğun nüksetmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir.
Örneğin strese bağlı olarak gelişir ise; stresimizi azaltacak gevşeme
tekniklerini öğrenmek. Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve
iyi uyumak. Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da
yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten
korumak gerekir. Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir.


Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o
noktaya kısa aralarla antiviral bir uçuk kremini uygulamak gerekir.
Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir.


EN ETKİLİ ŞEKİLDE NASIL TEDAVİ EDİLİR?


Önceden bazı madde ve ilaçlar uçuğun verdiği rahatsızlığı azaltmak için kullanılmıştır.


Alkol ve antiseptik ilaçlar, Uçuğun üzerindeki bakteri enfeksiyonunun gelişmesini engeller


Ağrı kesici ilaçlar; Uçuğun sebep olduğu ağrıyı azaltır.


Buz uygulamak; Ağrı azaltılabilir


Oysa günümüzde etkili tedavide kullanılan antiviral uçuk kremleri,
deriden geçerek uçuk virüsüne (Herpes simpleks) etki eder ve deriye
zarar vermelerini engeller.


KİMLER ÖZELLİKLE RİSK ALTINDADIR?


Sık sık veya uzun süreli olarak uçuk çıkıyorsa (Örneğin tedaviye rağmen 10 günden daha uzun süre devam ediyorsa)


Uçuk, bir bebekte ya da 6 yaşından küçük bir çocukta çıkmışsa


Dudak, ağız v eburun çevrenizin dışındaki vücut bölgelerinde, özellikle
de gözlerinizde, parmaklarınızda ya da cinsel organınızda uçuk çıkmışsa


Uçuk ile birliket baş ağrısı, ateş ve kas ağrısı gibi başka şikayetleriniz varsa


Uçuk sarı renkte cerahatli ise


Bağışıklık sisteminizi baskı altına alan ilaçlar, örneğin kortizonlu ilaç kullanıyorsanız


Bağışıklık sisteminizin zayıflığı (yani bulaşıcı hastalıklarla mücadele
etme gücünüzün azalmış olması) nedeniyle tıbbi kontrol altındaysanız.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:35 pm


ULSER (MIDE, DUEDONUM, GASTRIK)


Stres ve beslenme alışkanlıkları ile yakın ilişkili olduğu kabul edilen
ülserlerin, son yıllarda Helikobakter pilori (Helicobacter pylori) adı
verilen bir mikrop (bakteri) tarafından meydana getirildiği ve
antibiyotik tedavisi ile bu hastalığın tedavi edilebileceği üzerinde
yoğunlaşılmıştır. Ancak yapılan çalışmalar ve alınan sonuçlar bu
bakterinin çevremizde çok yaygın olarak bulunduğunu ve tedavi edilse
bile çok kısa sürede tekrar vücuda girdiğini göstermiştir. Sonuçta tek
başına bu bakterinin ülser nedeni olmadığı kabul edilmektedir.

Ülserler genelde duodenumun (ince bağırsağın ilk bölümü) başlangıcında,
midenin çıkışında gelişirler. Midede daha nadiren gelişmektedirler. Her
iki durumda da ülser gelişen bölümdeki dokular, mide asidine karşı
duyarlı hale gelirler. Kesin tanı endoskopik inceleme (gastroskopi) ile
konur. Ülserler kendiliğinden kaybolabilir ve tekrar gelişebilir. Aktif
durumda olduklarında, yemek yemekle kaybolan ağrılara neden olurlar.
Ağrının yanı sıra ağızda ekşime, yanma gibi hoş olmayan şikayetlere de
neden olabilirler.

Klasik tedavide bir çok ilaç kullanılmaktadır: antasitler, yüzeyi
kaplayıp koruyan ilaçlar, spazm gidericiler ve en sık olarak da midenin
asit üretimini engeleyen ilaçlar.

Aşağıdaki öneriler ülserli hastaların tedavilerine yardımcı olarak kullanılabilir:

- Kafeinli veya kafeinsiz her türlü kahveden ve tüm kafein içeren besinlerden uzak durun. Alkol, sigara kullanmayın.

- Aspirin ve benzeri ilaçlardan ve non-steroidal anti-inflamatuvar
ilaçlardan (naproksen içerenler, diklofenak içerenler gibi) uzak durun.
Ağrı kesici olarak asetaminofen (acetaminophen) grubu ilaç kullanın.

- Çay yerine nane çayı için.

- Size süt içmeniz önerilse de kesinlikle içmeyin, çünkü süt mide asit salgısını arttırır.

- Daha sık ancak daha az yemek yiyin. Uzun süre midenizin boş kalmamasına dikkat edin.

- Sarısabır (Aloe vera) suyu içebilirsiniz. Bu ülserin iyileşmesine
katkıda bulunur. Ancak yüksek dozda kullanıldığında ishale neden olur.
Bu nedenle her yemekten sonra 1 çorba kaşığı alınabilir.

- Bal, ülser tedavisinde kullanılabilen en etkin ilaç ve yiyeceklerden
birisidir. Her yemekten sonra 1 çorba kaşığı çiçek balı yendiğinde ve
buna 6 ay süresince devam edildiğinde hastaların %96 sında nedbe dokusu
bırakmadan tam bir iyileşme olduğu gözlenmiştir. Ayrıca tedaviye
başladıktan bir kaç gün sonra hazımsızlık, ağrı ve yanma - ekşime gibi
şikayetler ortadan kalkmaktadır.

- Stres ve sıkıntıdan uzak bir hayat yaşamaya çalışın




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:35 pm

UYUZ


Uyuz hastaligina, cildin diş veya nasirli tabakasinda yaşayan ve ureyen
ufak bir böcekçik neden olmaktadir.Uyuz, özellikle parmak aralarinda ve
dirseklerde kuçuk kabarciklar veya sivilceler halinde bir dökuntu ile
başlar.ozellikle geceleri çok kaşinti yapar. Bebekler dişinda,
kaşintili yerler her zaman için boyundan aşagisinda kalan bölgelerdir.
En çok etkilenen kisimlar; kalça, cinsel organlar, meme uçlari, parmak,
bilek, dirsek ve dizlerdir.Kisa bir sure sonra kaşinti istegi,
iltihaplanabilecek kaşinti izlerine ve yaralara neden olur. Eger ayni
evde yaşayanlarin hepsi veya bazilari gunlerdir veya haftalardir
kaşiniyorlarsa, bunun nedeni buyuk olasilikla uyuzdur. Uyuz kişiden
kişiye çabuk bulaşir.


Tedavi:


1. Doktorun verdigi ilaçlara ve önerilere özenle uyun.


2. şize verilmiş olan krem veya losyonu, cinsel organlari da
kapsayarak, vucudunuzun boyundan aşagi tum kisimlarina surun. ilaci el
ve ayak tirnaklarinin içleriyle, ayak parmak aralarinin arasi ve alti
gibi her turlu gizli kalmiş bölgeye surmeyi unutmayin.


3. ilaci 24 saat, duş veya banyo yapmadan uzerinizde birakin. Bu sure içerisinde ayni giysileri giyin.


4. 24 saat sonra hafif sicak bir banyo yapip ilaçtan arinin. Butun
giysi ve iç çamaşirlarinizi degiştirip, yatak çarşaflarinizin tumunu
yikayin. Normal yikama şekli tum uyuz böcekçiklerini öldurmeye
yeterlidir.


5. Evdeki tum uyuzlular ayni anda tedavi edilmelidir. Bazilari uyuz
olmuş ancak henuz kaşinti başlamamiş olabilir. Okul veya yuvaya giden
çocugunuz uyuz olmuş ise, ögretmenini bilgilendirerek okuldaki diger
çocuklarin kontrolunu saglayin.


6. Yumurtalarindan çikmiş yeni uyuz böceklçiklerini de öldurmek amaci
ile ilk tedaviden bir hafta sonra tedaviyi yeniden tekrar edin.
Başarili bir tedaviden sonra kaşinti 1-2 hafta daha devam edebilir.
Uyuz kremini fazla surmeyin, bu durum daha fazla tahrişe neden olabilir.


7. 12 ayliktan kuçuk bebekler için mutlaka doktora gidin, yukarida yazilanlari uygulamayin.


onlemler:


Uyuz olmak için uyuz olan birinin cildine temas etmek gerekir. Ayni
yatagi paylaşmak, çocuk bakimi gibi durumlar uyuzun yayilmasina neden
olabilir.


Okuldan Alikoyma:


Gereken tedavi başlamadan çocuklarin okula gitmelerine izin verilmez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:36 pm


VITILIGO


Vitiligo, hemen her yaşta ortaya çıkabilen, doğumsal olmayan, sınırları
net, parçalı, renksiz (açık renkli) alanlarla karakterize bir cilt
hastalığıdır. Açık rekli alanın çevresinde genelde renk artışı vardır.
Renk açıklığının olduğu bölgedeki kıllarda da renk kaybı meydana
gelebilir. Her 100 kişiden birinde bu hastalığın olduğu düşünülmektedir.

Koyu tenli kişilerde daha belirgindir. Vitiligo nun nedeni tam
bilinmemekle beraber pigment üreten hücrelerin (melanosit) kaybına
bağlı olarak meydana geldiği düşünülmektedir. Bu hücrelerin hasara
uğramasında da kişinin kendi bağışıklık siteminin etkili olduğu ileri
sürülmektedir.

Doğuştan olmamakla birlikte bazı ailelerde sık görülmesi, genetik yatkınlık olduğunu düşündürmektedir.

En sık etkilenen bölgeler boyun, el sırtları ve cinsel organlardır
(testis). Küçük lekeler halinde başlar, daha sonra bunlar büyüyerek
veya birleşerek, klasik görüntüyü meydana getirirler.

Sadece muayene edilerek tanı konabilir.

Hastalığın gidişatı değişkendir. Belli bir büyüklükten sonra senelerce
devam edebilir veya kaybolabilir. Bazı hastalarda ise tüm vücudu
kaplayabilir.

Bu astalarda güneş yanığı sık gelişir, korunulması gerekir.

Yine vitiligo hastalarında pernisyöz anemi, hipertiroidizm ve Addison
hastalığı da diğer insanlara göre daha sık görülmektedir (ya da daha
sık birlikte bulunmaktadır).

Tedavi

Nedeni kesin olarak saptanamayan vitiligonun, kesin bir tedavisi de
yoktur. Estetik amaçla, lekeleri kapatmak için bergamot esansı
kullanılabilir.

8-metoksipsoralen veya trimetilpsoralen tedavileri lekeleri
koyulaştırmadaki en etkin ilaçlardandır. Bu ilaçlar kullanıldıktan
sonra hastaya ultraviyole-A ışını verilir. Bu ilaçlar 11 yaşın altında
kullanılmamalıdır. Ancak bu tedaviye rağmen yeni bölgelerde hastalık
oluşabilir.

Tedavide hipnozu önerenler de vardır.

Yurtdışında (Romanya) bulunan Gerovital H-3 yüz kremi (GH-3), adı
verilen bir kremin yetişkinlerde etkili olduğu iddia edilmektedir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:37 pm


YEMEK BORUSU (OZAFAGUS) TIKANMASI


Yemek borusu (gırtlaktan mideye uzanan boru) tıkanması ile dünyaya
gelen bir bebek tam olarak gelişmemiş bir yemek borusuna sahiptir.

Tahminen 3000 ila 4500 de bir bebek bu bozuklukla dünyaya gelmektedir.
Yemek borusu tıkanıklığı ile dünyaya gelen bebeklerin üçte biri
prematüre olarak doğmaktadır.

Bu bozukluğun yanı sıra, genellikle soluk borusu bozukluklar gibi başka
anormallikler de meydana gelmektedir. Dahası, yemek borusu tıkanması
ile dünyaya gelen bebeklerin en az % 30 unda yasamı tehdit eden kalp,
üreme sistemleri ve merkezi sinir sistemi problemleri gibi bozukluklar
da meydana gelmektedir.

Bu doğum kusurunun belirtileri çoğunlukla daha doğum odasında ortaya
çıkar. Böyle bir bebeğin ağzından anormal derecede fazla salgı gelir ya
da annesi bebeği beslemek istediğinde bebek yutkunamaz, öksürür ya da
morarır. Eğer doktor bebeğe ağzından midesine bir sonda sokamaz ise,
bebeğin yemek borusu tıkanması teşhisi konur.

Eğer bebeğinizde yemek borusu tıkanması varsa, derhal ameliyat edilmesi
gerekir. Eğer tıkanık bölge derin değil ise iyileşme de çabucak
gerçekleşir. Fakat tıkanıklık uzun bir bölgeyi kaplıyor ise, cerrah
yemek borusunu onarmak yerine uzatmayı tercih edebilir; bu durumda,
bebeğin beslenmesini sağlamak için yemek borusundan midesine ek boru
takılır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:38 pm


ZAYIFLIK (YETERSIZ KILO PROBLEMI)


Öncelikle kilo durumunuzu doğru bir şekilde saptamanız gerekir, bunun
için ilgili sayfamızdaki hesaplama aracından yararlanabilirsiniz. Bu
hesaba göre zayıf olduğunuz saptandı ise ve hekim tarafından başka bir
rahatsızlığınız olmadığı size söylendi ise burada yazılanlar sizin
indir.

Şişmanlık özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli bir
problemdir ve hemen tüm yazılı ve görsel maedya araçları zaman zaman
insanların zayıflamasına yarsımcı olacağını iddia ettikleri
yöntemlerden ve diyetlerden bahsederler.

Ancak ne yazık ki toplumun az bir kısmını ilgilendiren zayıflık
problemi konusunda yeterli çaba harcanmamaktadır. Bununla birlikte
zayıf insanların sağlıklı bir şekilde kilo almaları sanıldığı kadar
kolay bir olay da değildir.

Bol miktarda kızartma, hamurişi, tatlı gibi bol kalorili şeyleri
günboyu yiyerek sağlıklı bir şekilde kilo alamazsınız, tüm temel besin
maddelerinden yeterli ve dengeli düzeyde almanız gerekir.

Sebze ve meyvelerden her gün 5 porsiyon yememiz gerekir. Bunlar doğal
olmalıdır, yani dondurulmuş veya konserve olmamalıdır. Sebze ve
meyvelerde bulunan antioksidanlar sizi hayat boyu bir çok
rahatsızlıktan ve kanserden koruyacaktır.

Süt ve süt ürünleri, özellikle kalsiyum, protein ve vitamin açısından
son derece zengin besinlerdir; bunun yanı sıra süt içerek aldığınız
kalori miktarını en kolay şekilde arttırabilirsiniz. Eğer sütü
sevmiyorum diyorsanız içerisine bir kaşık meyve püresi, meyveli yoğurt
gibi şeyler katın. Eğer bol miktarda süt içmeye karar verdi iseniz, az
yağlı sütü tercih edin aksi taktirde vücuttaki yağ dengeniz
bozulabilir. Süt ürünlerinde de özellikle az yağlı peyniri bol miktarda
tüketebilirsiniz.

Kanınızla ilgili her hangi bir problem yaşamamak için her gün iki
porsiyon et (kırmızı, balık, tavuk) tüketin. Et demir içeriği açısından
en zengin besindir. Ancak iki porsiyondan daha fazla et tüketmeyin. Et
yerine yumurta, kuru baklagiller yiyebilirsiniz. Ancak salam, sosis,
sucuk, hamburger gibi yağlı ve bol kalorili yiyecekleri en az düzeyde
tüketin.

Ara öğünleriniz olsun, bu kilo almanıza yardımcı olur. Ancak yine bu
öğünlerde bol kalorili, yağlı ve şekerli yiyecekleri az yüketin.

Belki de en önemlileri; öğün atlamayın, iştahlı ve göz zevkinize hitap
edecek şekilde yiyeceklerinizi hazırlayın, yerken zevk almaya çalışın
ve DÜZENLİ OLARAK EGZERSİZ YAPIN.


TEMEL KONULARA DEĞİNDİKTEN SONR AKİLO ALMANIZA YARDIM EDECEK İPUÇLARI

1) yiyeceklerinizi seçerken bol kalorili olmalarına dikkat edin.

2) Günde 4-6 öğün yemek yiyin (hepsi de bol kalorili)

3) Bol karbonhidrat ve protein alın. Ancak unutmayın kalorinizin
çoğunluğunu daima karbonhidratlar oluşturmalıdır, proteinler değil.

4) Su için. Şişmanlara sorun, su içsek yarıyor diyeceklerdir, gerçekten
de su esinlerin kullanılabilmesi için teml bir besin maddesidir ve kilo
kazanmak istiyorsanız bol miktarda içmelisiniz.

5) Geceleri yatmadan 2-3 saat önce yemek yiyin. Böylece kaloriniz az harcanacaktır.

6) Yo-Yo diyeti uygulayın. Bu en iyi kilo alma yöntemlerinden
birisidir. 4 gün boyunca yüksek kalorili bir diyet yapın, sonra 3 gün
süresince daha çok kalori içeren yiyecekler yiyin. Bu durum zayıflamak
isteyen şişmanların başına sık sık gelen bir durumdur. Zayıflamak için
diyet uygularlarken, birden kendilerini kaybedip daha çok yemeye
başlarlar, ancak siz bunu bilinçli yapacaksınız.

7) Biraz daha fazla sodyum alın. Bu vücudunuzun suyu tutmasını
sağlayacaktır. Bu durum da zamanla kas mikarınızın artmasına neden
olacaktır.

8) Kırmızı et diğer etlere göre daha fazla kilo almanıza neden olur.
Ancak bunu sürekli olarak tüketmeyin, arada başka protein kaynakları da
tüketin.

9) Protein ve aminoasit içeren içecekler için, bunlar eczanelerden
bulunulabilir. Ayrıca bu amaçla sütün içerisine blendırda parçalnmış
hurma koyarak iebilirsiniz.

10) Yiyin ve istirahat edin.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPaz Ocak 25, 2009 8:39 pm


ZONA (HERPES ZOSTER)


Etkeni varicella zoster virüsü olan bir enfeksiyon hastalığıdır.
Virüsün, omurilik arka köklerine yerleştiği ve bir nedenle aktif hale
geçerek, belirtileri ortaya çıkardığı kabul edilmektedir. Virüs yıllar
boyunca hiç bir belirti ortaya çıkarmadan sessizce kalabilir.
Belirti ve Bulgular
Meydana gelen şikayetler, hangi sinirin kökünün etkilendiğine bağlıdır.
Etkilenen sinirin yayıldığı bölgede bazen kaşıntı ile başlayan ve hafif
ağrı yapan bazen de çok şiddetli ağrı meydana getiren (kozalji tipinde
yanıcı ağrılar) kabarcıklar görülür.
Bu kabarcıklar genelde küçük gruplar halinde (3-5 tane bir arada) bulunur.
Bazen çok sayıda kabarcık bulunurken, bazen de az sayıda kabarcık bulunur.
En sık olarak kaburgalar arası sinirler tutulur.
Kabarcıklar vücudun bir yarısında kalır, orta hattı geçmez. Genelde 1-3
haftada kabarcıklar kaybolur, ancak kabarcıkların yerinde hafif koyu
renkli lekeler kalır. Bu lekelere bastırınca, birkaç dakika süren
şiddetli ağrılar meydana gelir. Bu ağrılar aylarca veya yıllarca
sürebilir (bu duruma post-herpetik nevralji adı verilir).
Eğer kafa sinirlerinden bazıları tutulursa geçici yüz felci, kulak problemleri, göz problemleri görülebilir.
Lenfoma hastalarında tüm vücudu tutan yaygın zona görülebilir.
Tedavi
Kabarcıkların üzerine talk pudrası ve pomat (oxyde zinc) sürülerek ağrı
ve kaşıntı azaltılabilir. Bunlar ayrıca kabarcıkların çevresinde
oluşabilecek diğer enfeksiyonları önler. B vitamini faydalı olabilir.
Ağrı çok şiddetli değilse aspirin, parasetamol gibi ağrı kesiciler
yeterli olabilir, ancak çok şiddetli ağrılarda enjeksiyon tipi ağrı
kesiciler gereklidir.
Ağır hastalarda kortikosteroidler verilmelidir, bununla birlikte antibiyotik de kullanılmalıdır.
Kozalji tipinde yanıcı ağrısı olanlarda sinirleri bloke edici ilaçlar
verilir, bu tür ilaçların kalp hastalığı olanlarda kullanılmaması
gerekebilir, özellikle koroner kalp yetmezliği olanlarda
kullanılmamalıdır.
Ağır hastalarda ve kabarcıkların ve ağrıların yaygın olduğu durumlarda
antiviral (virüslere karşı etkili) ilaçlar kullanmak gerekebilir.
Post-herpetik nevralji döneminde; genelde yukarıda sayılan ilaçlar
faydalı olmaz. Genelde antidepresan gibi psikiyatrik ilaçlar kullanılır.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
OnuRBeRK
OnuRBeRK

Rütbe: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 33yoml0 Admin
Rütbe Kademesi: Admin
Üyelik tarihi:27/09/08
Mesajlar:2969
Nerden: KaLbimin DerinLikLerinden
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Ocak 26, 2009 3:06 am

Çok SağoL ya Hakikaten Emeğine SağLık (!) WinkWinkWink
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://WwW.Cehennem.Forumm.Biz
jeLibon
jeLibon

Rütbe: Forum Prensesi
Rütbe Kademesi:Forum Prensesi
Üyelik tarihi:25/10/08
Mesajlar:245
Nerden: izmir
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 9 EmptyPtsi Şub. 09, 2009 7:27 pm

:dpz5 eLine sağLık thanks
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
9 sayfadaki 9 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hoşgeldiniz :: ––––•(-• Her TeLden •-)•–––– :: SagLık KöşeSi -


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & MasteRR BeLa
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar