Hoşgeldiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


HOŞGELDİNİZ
 
AnasayfaKapıAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
» 1.Sezon 13.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:30 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 12.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:29 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 10. ve 11. Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:27 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 9.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:24 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 8.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 7.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 6.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 5.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 4.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:17 pm tarafından Admin

En iyi yollayıcılar
OnuRBeRK
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
Admin
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
ßuSRa
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
asram
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
asii25
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
__KiLLiNg__
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
zeynep20
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
dLss
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
by_pesimist
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 
chileqly rocco
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! I_vote_rcap 

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
Yazar Mesaj
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:12 pm

ADALE CEKILMESI



Adale çekilmesi veya incinmesi, bir kasın üzerine çok fazla yük
bindirmenin sonucudur. Hafif bir adale çekilmesi o bölgeyi fazla
germekten veya aşırı çalıştırmaktan meydana gelir. Güç kaybı yoktur
fakat acı duyulur.

Belirtiler

- Zedelenme meydana geldiği zaman lokalize ağrı, bunu izleyen hassasiyet ve bazı durumlarda şişme

- Zedelenmenin meydana gelmesinden hemen sonraki 24 saat içinde tutulma (sertleşme) veya hassasiyet

- Eğer kasın hiçbir fonksiyonu yokmuş gibi görünüyorsa, kopmuş olabilir.

Bir kasın liflerinden bazıları gerçekten yırtılır ve adalenin kasılıp
iç kanama yapmasına neden olursa daha ciddi bir durum ortaya çıkar.
Ender durumlarda bütün kas kopup ayrılabilir, ya kısmi olarak veya daha
seyrek görülen şekliyle, tamamen kopabilir.

Adale incinmelerinin en sık görülenlerinden biri uyluk kemiğinin arka
tarafındaki bir grup adale üzerinde olur. Bu kaslar dizinizi kapatıp
açabilmenizi sağlar; koştuğunuz zaman bu kaslarda çekilme meydana
gelebilir.

Uyluk kemiğinin arka tarafında bir adale ağrısı veya zayıflığı bu
adalelerinizi incittiğinizi gösterebilir. İncinmenin çok yaygın ikinci
bir çeşidi de kasık çekmesi veya gerilmesi denen olaydır. Kasık çekmesi
olayında belirli bir kas zedelenmiş değildir; daha çok, kasıktaki
ten-don ve kaslar (karın, bacak ve pelvis bölgeleri dahil) gerilmiş
veya yırtılmış olabilir. Kasık gölgesindeki ağrı veya adale spazmları
tekrarlanan aşırı kullanımdan veya tek bir olaydan kaynaklanabilir.

Teşhis

Zedelenen alandaki rahatsızlık (hassasiyet, kramplar ve şişme ) teşhis
için önemlidir. Sorunun, kemikte bir yaralanmadan kaynaklanıp
kaynaklanmadığını anlamak için radyografi gerekebilir.

Adale çekilmesi, tedavi ve nekahat devresinde uygun bir bakımla, hızla ve tamamen iyileşir.

Bununla birlikte, ağrınız birkaç günden daha fazla sürmüşse ve kas
yırtılması ya da bir kırıktan kuşkulanıyorsanız, doktorunuza başvurun.
Zedelenmeyi onarmak için bir ameliyat gerekebilir.

Tedavi

Zedelenmeden sonraki ilk 24 saatte, arızalı bölgeye buz veya soğuk
kompres uygulayın. Ondan sonra termofor veya sıcak banyo kullanın.
Bazen, özellikle eğer şişme çok fazlaysa kas zedelenmesi düzelene kadar
soğuk kompres kullanılabilir. Zedelenen kası yüksekte tutmak ve elastik
bandaj kullanmak şişmeyi önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabilir.

Fakat fazla sıkı bağlamamalısınız. Zedelenen kası, ağrılı olduğu sürece
kullanmamaya çalışın. Bu süre genellikle birkaç günden fazla değildir.

İlaç

Küçük adale çekilmeleri için, ağrıyı azaltmak amacıyla aspirin veya
diğer ağrı kesici ilaçlar alınabilir. Orta veya ağır adale incinmeleri
için ilaç almadan doktorunuza danışın çünkü kendisi size şişmeyi
azaltmak için bir antienflamatuar ilaç, bir kas gevşetici veya ağrı
kesiciyi zedelenmenin durumuna bağlı olarak verecektir.

Ameliyat

Eğer kasta yırtılma varsa, ameliyat en iyi seçenektir.

Önleme

Adale çekilmelerinden kaçınmanın en iyi yolu, egzersiz öncesi uygun
ısınma hareketleri yapmaktır. Tekrarlayan adale çekilmelerini önlemek
için, zayıf kasın güçlendirilmesini amaçlayan bir egzersiz programı da
bazen yararlı olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:13 pm

ADALE KRAMPLARI


Kramp aslında bir doku spazmıdır. Burada doku kasılır ve ani ve
şiddetli ağrıya yol açar. Özellikle yaygın bir kramp çeşidi uyku
sırasında baldır adalelerinde meydana gelir. Fakat fazla yüklenme,
incinme, adale zorlanması (gerilmesi) veya uzun süre aynı pozisyonda
kalmak adale kramplarına yol açabilir. Bunlar sıklıkla, sıcak havada
oynanan spor karşılaşmalarında aşırı yorulan ve susuz kalan sporcularda
görülür.

Belirtiler

- Ani ve keskin adale ağrısı, çoğunlukla bacaklarda

- Cildin altında çarpılmış bir adale dokusu yumrusu görülmesi

Belirli aktiviteler karakteristik olarak profesyonel kramplar denilen
kramplara yol açar. Yazar krampı klasik örnektir -yazan elin
başparmağı, işaret ve orta parmakları uzun süre sıkıcı kalem tutma
sonucu kramp duygusu yaşar. Geçmişte saatçi ve terzi krampları çok
görülürdü.

Hemen herkes şu veya bu zamanda adale krampı geçirir yine de çoğu
kimseler için bunlar sadece ara sıra karşılaştıkları önemsiz bir
rahatsızlık nedenidir. Fakat diğerleri için adale krampları, özellikle
geceleri, rahatsız edici bir problemdir. Eğer uykunuzu bölen sık ve
şiddetli kramplarınız varsa doktorunuza danışın.

Krampların belirgin bir tipi olan bacakta dolaşım bozukluğu nedeniyle
zaman zaman topallayarak yürüme (intermitent klodikasyon) harekete
bağlı olup baldırlara yeterli kan gitmemesine bağlıdır. Bacaklarda
harekete bağlı krampların bir diğer çeşidi omurgada sinir sıkışması ile
bağlantılıdır. Eğer hareket sonucu bacaklarda kramp olayı sürekli
tekrarlanıyorsa doktorunuza gidin, Diüretik (idrar söktürücü) kullanımı
ve aşırı terleme nedeniyle potasyum kaybı genellikle adale kramplarının
nedeni olarak belirtilir fakat sık rastlanan bir neden değildir.

Tedavi

Kramp meydana geldiğinde etkilenen adaleyi germeye çalışın. Yumuşak bir
tavırla düzeltin. Çünkü kasılan adaleyi germek genellikle derhal
rahatlamayı sağlayacaktır. Etkilenen kasa kompres ve masaj yapmayı
deneyin. Sıcak banyoya daldırmak veya sıcak kompres koymak da
rahatlatabilir.

Soğuk kompres de adale spazmını azaltabilir veya gergin bir adaleyi
gevşetebilir. Bazen, kramp giren adalelerin karşısındaki adaleleri
istemli olarak kasmak ağrının şiddetini azaltabilir. örneğin, eğer
bacağınıza kramp girdiyse ayağınızın ucunu dizinize doğru büküp ağrı
azalana kadar orada tutun.

Koruma

Susuz kalmaktan sakının. Fiziki çalışmalardan önce ve sonra açılma egzersizleri yapın ve kaslarınızı haddinden fazla yormayın
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:16 pm

ADDISON HASTALIGI


Böbreküstü bezi yetmezliği böbreküstü bezlerinin işlevlerinde
yavaşlamayı anlatan bir terimdir. Bu durumda aldosteron, kortizol,
cinsel hormonlar, adrenalin ve noradrenalin gibi hormonların üretimi
yetersiz kalır. Bazen bu hormonlardan bazısındaki eksiklikle
bazısındaki artış birlikte görülür, ama bu tür olgulara çok ender
rastlanır. Çeşitli böbreküstü bezi hormonlarının ana maddesi
kolesteroldür. Bu ana madde bir dizi kimyasal tepkime sonucunda hormona
dönüşür. Kimyasal tepkimeler için gerekli enzimlerden birinin
eksikliği, bütün üretim zincirinin durmasına ve son ürünün, yani
hormonun yapılamamasına yol açar.

Olguların büyük bölümünde hastalık böbreküstü bezi kabuğunun her üç
katmanına da yerleştiğinden böbreküstü bezi yetmezliği genel bir hormon
eksikliği olarak ortaya çıkar.

NEDENLERİ

Olguların yüzde 70-80 ine Koch basilinin etken olduğu böbreküstü bezi
veremi yol açar. Hastalık belirtilerinin görülebildiği ilerlemiş
olgularda böbreküstü bezleri belli bir biçimden yoksun, san-gri renkli
ve peynirimsi yapıda iki torbacık halini almıştır. Hastalık
belirtilerinin ortaya çıkması için veremin yol açtığı doku yıkımına
bağlı bu yapı bozulmalarının böbreküstü bezlerinin yüzde 90 ma
yayılması gerekir. Bundan da anlaşılacağı gibi böbreküstü bezlerinin
yedek üretim kapasitesi çok geniştir. Bez dokusunun yaklaşık yüzde l0u
sağlam kaldığı sürece yetmezlik belirtileri yalnız vücudun yüksek
düzeyde hormona gereksinim duyduğu anlarda ortaya çıkar. Bu gibi
durumlarda böbreküstü bezleri organizmanın birden artan hormon
gereksinimini karşılayamaz.

Böbreküstü bezlerinde verem akciğerlerdeki enfeksiyonu izleyen ikincil
bir odak olarak belirir. Veremin yanı sıra kronik enfeksiyon
hastalıkları, frengi, böbreküstü bezi tümörleri, bu doku hücrelerini
yaygın yıkıma uğratan kloroform ve salvarsan gibi zehirli maddeler ve
böbreküstü bezlerini besleyen damarların tıkanması da böbreküstü bezi
yetmezliğine yol açabilir.

Bazen sorun başka nedenlerden de kaynaklanabilir. Bu durumlarda
hastalığın kökeni vücudun daha yukarısında yer alan merkezlerdir.
Örneğin, etken beynin hipotalamus bölgesinde üretilen ve hipofiz bezini
adrenokortikotrop hormon (ACTH) salgılamaya iten serbestleştirici
faktör eksikliği olabilir. Hipofizin ACTH salgılayamaması böbreküstü
bezlerinde doku gerilemesine yol açar ve böbreküstü bezi yetmezliğiyle
sonuçlanır.

BELİRTİLERİ

Addison hastalığı ya da hipoadrenalizm adıyla bilinen böbreküstü bezi
yetmezliğinin ilk belirtisi aşırı yorgunluktur. Hasta bitkinlik duyar
ve ilerlemiş olgularda yataktan kalkıp yürüyecek gücü kendinde bulamaz.
Gittikçe zayıflar. Tansiyonu sürekli düşük kalır. Hastalığın bütün
bunlardan daha tipik belirtisi ise deri renginin koyulaşmasıdır
(melanodermi). Deri özellikle yüz, el ve kollarda koyu, bronz bir renk
alır. Elin üstündeki deri koyulaşarak pembemsi avuç içiyle belirgin bir
karşıtlık oluşturur. Meme başları ve varsa yara izleri siyaha çalan
koyu kahverengiye döner. Dişetleri, yanaklar ve üreme organların-da
koyu renkli lekeler belirir. Erkeklerde cinsel güçsüzlük, kadınlarda
adet düzensizlikleriyle birlikte özellikle koltukaltı ve dış üreme
organları çevresinde kil dökülmesi hastalığın öbür belirtileridir.

Şimdi bu hastalıkta eksikliği duyulan hormonların yukarıda sıralanan
belirtilere nasıl yol açtığına bakalım. Yorgunluk ve düşük tansiyon
birbiriyle yakından ilgilidir. Her ikisi de su ve sodyumun böbrekler
yoluyla dışarı atılmasını denetleyen aldosteron hormonunun
eksikliğinden kaynaklanır. Aldosteron eksikliği nedeniyle su ve
sodyumun boşaltım sisteminden dışarı atılması denetlenemeyen su
kaybına, dolayısıyla da dolaşımdaki kan miktarının azalmasına ve
tansiyonun düşmesine yol açar. Kilo kaybı bu bozukluğa ek olarak
kortizol eksikliğiyle de ilgilidir. Kortizolun başlıca görevi
proteinleri şekere dönüştürerek hücrelere enerji sağlamaktır. Addison
hastalarında kortizol eksikliği nedeniyle kan şekeri normal düzeyin
altına düşer. Bu durum bütün organizmayı olumsuz etkiler; hastanın
yorgunluk duymasına da yol açar.

Deri renginin koyulaşması böbreküstü bezlerinin dışında gelişen bir
belirtidir. Bu bezlerdeki işlev yetersizliği nedeniyle kanda kortizol
miktarının azalması ön hipofizin sürekli uyarılarak aşırı ACTH
salgılamasına yol açar. Aynı süreçte hipofizin orta lobu da
etkilenerek, fizyolojik denge durumunda çok az önem taşıyan melanosit
uyarıcı hormonu (MSH) salgılar. Bu hormon deri hücrelerindeki melanin
adlı koyu renkli pigmentin artmasına ve deri renginin koyulaşmasına
neden olur. Cinsel organlarla ilgili bozukluklar ve kıl dökülmeleri ise
böbreküstü bezlerince salgılanan cinsel hormonların eksikliğinden
kaynaklanır.

AKUT BÖBREKÜSTÜ BEZİ KABUK BÖLGESİ YETMEZLİĞİ

Akut hipokortikoadrenalizm adıyla da bilinen bu çok şiddetli hastalık
neyse ki çok ender görülür. Ağır enfeksiyon hastalıkları sırasında
böbreküstü bezini besleyen bir damarın çatlaması sonucunda gelişebilir.
Neredeyse yalnızca çocuklarda ve yaşlılarda görülen bu biçime
Waterhouse-Friederichsen sendromu adı verilir. Bir başka olasılık
kronik böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği sırasında duyulan aşırı
hormon gereksinimiyle sıra dışı olarak hastalığın akut biçime
dönüşmesidir. Hastalığın bunların hepsinden yeni bir nedeni ise tedavi
amacıyla kullanılan kortizonun birden kesilmesidir. Kortizon tedavisi
sırasında kanda yeterli miktarda kortizon bulunduğu için hipofiz bezi
böbreküstü bezlerini uyarmaz. Böylece böbreküstü bezleri geçici bir
"dinlenme" evresine girer ve dinlenme durumundan çıkıp normal işleyişe
dönmeleri için belli bir süre gerekir. Dışarıdan verilen kortizon
birden kesilince böbreküstü bezleri vücudun kortizon gereksinimini
karşılayamaz ve akut böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği gelişir.

Belirtileri ve tedavisi

Hastalığın belirtileri kalp, akciğer, beyin ve sindirim sistemiyle
ilgilidir. Mide bulantısı, kusma, kan şekeri ve basıncında önemli
ölçüde düşme, su ve tuz dengesinde aşırı bozukluklar görülür. Günümüzde
akut böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği eksik hormonların
dışarıdan verilmesiyle ürkütücü bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Hormon
tedavisi hastaların normal bir yaşam sürdürmesine olanak vermektedir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:16 pm

AILEVI AKDENIZ ATESI


Ailevi Akdeniz Ateşi irsi bir bağırsak rahatsızlığıdır. Tekrar eden
ateşlenme ve iltihaplanma hastalığın özellikleridir. Bu rahatsızlıkta
karın bölgesinde görülen iltihaplanma nedeniyle Ailevi Akdeniz
hastalığına periodik peritonit (belli aralıklarla gelen peritonit) de
denir. Ailevi Akdeniz hastalığı olan çoğu kimsede belirtiler 5 ila 15
yaş arasında ortaya çıkar. Çoğu nöbette ateş vardır. Ayrıca, peritonit
zatülcenp, ve artrit belirtilerini anımsatan karın zannın göğüs
bölgesinin ve mafsalların iltihaplanması gibi belirtiler de
görülebilir. Ailevi Akdeniz hastalığına yakalanmış olan kimselerin
dörtte birinde bacaklarının alt kısmında şişmiş kırmızı bir bölge
vardır. Bu hastalıkta tekrar eden nöbetler olur. Nöbetlerin ağırlığı ve
durumu bir olaydan diğerine değişiklik gösterir, birbirinin aynı
değildir. Ailevi Akdeniz hastalığının sebebi bilinmemektedir. Bu
hastalığın etkisinde olan kimselerde nöbetler arasında hiçbir belirti
görülmez.

Belirtiler

- Ateş,

- Karın ağrısı

- Göğüs ağrısı,

- Mafsal ağrısı,

- Bacakların alt kısmında ciltte bozukluklar,

Tedavi

Antibiyotik ya da kortikosteroid kullanımını da içeren birçok farklı
tedavi yöntemi vardır. Ancak hiçbirinin etkinliği
kanıtlanmamıştır.Kolşisin kullanımı, birçok hastada hastalığın
ataklarının sayısında çarpıcı bir azalmaya yol açmıştır. Doktorunuz
uzun süre kolşisin kullanımının muhtemel yan etkilerini anlatacaktır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:17 pm

AKCIGERDE SIVI TOPLANMASI (PULMONER ODEM)

Akciğerdeki toplardamarların içindeki basıncın aşırı bir şekilde
yükselerek aşırı miktarda kanın bu toplardamarları parçalayarak
alveoller (hava kesecikleri) içine girmesi sonucunda akciğer ödemi
(pulmoner ödem) meydana gelir. Pulnomer ödemin sebebi genel olarak çok
sık olan kalp krizleri, mitral ve aort kapağı hastalıkları ve nadir
olmakla birlikte yüksek irtifaya maruz kalmasıdır.

Acil Belirtiler

- Nefes darlığı (ciddi);

- Huzursuzluk ve endişe;

- Pembe ve köpüklü balgam:

- Terleme;

- Sararma (beniz sarılığı);

Pulmoner ödemde derhal hastaneye kaldırma ve tedavi gereklidir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:17 pm

AKUSTIK NORONOM (ISITME SINIRI URU)

İşitme sinini unu, çok ağın büyüyen selim
(kanser olmayan) bir tümör (ur)dür. 8inci kafatası sinini üzerinde
ekseriyetle kafatasından çıkıp iç kulağın kemik yapısına girdiği yerde
oluşur. Bu tümöre bazen açı tümörü de denir. Çünkü bulunduğu yen beyin
parçalarının (cerebellum ve pons) bir açı oluşturdukları yendir.

Belirtiler

- Hafif baş dönmesi

- Kulak çınlaması

- işitme kaybı.

Teşhis

Eğer hafif baş dönmesi, dengesizlik hissederseniz, kulakta çınlama veya
kulakta seslen duyarsanız ve gitgide işitme kaybı başlarsa bu durum
işitme sinini unu olabilir. Hafif baş dönmesi Menier Sendromundaki gibi
tek başına görülen bin belirti değildir. Doktorunuz bin işitme gücünü
ölçme testi (Odiometri) ve sinirlenle ilgili inceleme yapacaktır.
Sinirlerde zedelenme varsa bunu bulmak için bin baş röntgeni veya CT
(bilgisayarlı tomognafi) muayenesi isteyebilir.

Tedavi

Selim karakterli olduğu halde ve ağır büyümesine rağmen kafatasının
içinde hayati önemi olan birçok beyin yapısına bitişik olduğu için bu
tümör tehlikeli olabilir. Büyüdükçe bu yapılana basınç yapıp zarar
verebilir. Tek tedavi ameliyatla alınmasıdır.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:18 pm

AKUSTIK TRAVMA

Akustik travma işitme kaybının sık görülen bir türüdür. Ekseriyetle
kulağa gelen bir darbe veya patlama sonunda hava basıncı çok fazla
aniden değişir. Bu da kulağın hassas kemikleri-ne ve mekanizmasına
zarar verir. Ayrıca yüksek makine sesini ve aşırı yüksek müzik sesini
uzun zaman dinlemek durumunda kalanlarda da görülür.

Belirtiler

- işitme kaybı

- Kulak çınlaması.

Teşhis

Yakındaki bir patlamadan ya da kulağa gelen bir darbeden sonra meydana
gelen işitme kaybı sık görülen bir durumdur. Kısmi sağırlığa, yüksek
perdeli bir kulak çınlaması da eşlik edebilir.

Doktorunuz bir dizi test yaparak, hangi tipte bir işitme kaybı olduğunu belirleyecektir.

Tedavi

Travmanın neden olduğu ağır işitme kaybının etkili tek tedavisi işitme
aletleridir.Bazı yöntemler de kısmi sağırlığa uyum sağlamayı
kolaylaştırabilir; bunlar arasında yüz ifadesine dikkat etmek ve dudak
okumak bulunmaktadır.

Önlem

Eğer yüksek sesle işyerinde çalışacağınızı biliyorsanız, özel olarak
yapılmış kulaklık kullanın. Bunlar aşağı yukarı tüm gürültüyü keser ve
takan kimse diğer kimselerle iletişim kurabilsin diye bunlara mikrofon
ve alıcı yerleştirilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:19 pm


ALLERJIK RINIT (SAMAN NEZLESI)

Alerjik rinit, burun mukozasının alerjik nedenli iltihabıdır. Özellikle
alerjik yatkınlığı olan, atopik kişilerde görülür. Çoğunlukla ömür boyu
devam etmekle birlikte, ileri yaşlarda şiddeti azalabilir.

En sık rüzgarın havada uçurduğu polenlere bağlı olarak gelişen alerjik
rinit, herhangi bir alerjen tarafından da meydana gelebilir.
Kendiliğinden geçme olasılığı ise oldukça düşüktür. Alerjik rinite
yakalanmamak için bu hastalığa neden olan alerjenlerden uzak durmak ve
bunun için gerekli tedbirleri almak gerekir. Alerji ve alerjik rinit
hakkında bilmeniz gerekenler ve alerjik rinitten korunmak için almanız
gereken pratik tedbirler...

Burun rahatsızlıklarından kaynaklanan sorunlar, önemli bir sağlık
sorununu oluşturuyor. Toplumun yaklaşık yüzde 17’si alerjik rinitli.
Alerjik rinitler, horlama, sinüzitler toplumda sık görülen önemli
sağlık sorunları arasında. Bu rahatsızlıklar, kişilerde sosyal ve
psikolojik sorunlara da neden olmakta.

ALLERJİ NEDİR?

Alerji vücudun yabancı bir madde ile karşılaştığında buna karşı
geliştirdiği bir yanıttır. Vücudun karşılaştığı yabancı maddeye antijen
adı verilir. Alerjiye neden olan maddelere alerjen de denilmektedir.
Alerjik reaksiyonlar vücudun belirli bir bölgesinde olabileceği gibi,
yaygın da olabilir. Alerjik reaksiyonlarda en korkulan şey anafilaksi
dediğimiz hayatı tehdit eden durumun gelişme riskidir, fakat bunun tüm
alerjik reaksiyonlar içinde görülebilme sıklığı oldukça düşüktür.

NELER ALLERJİYE YOL AÇAR?

Günlük hayatımızda alerji nedeni olabilecek birçok alerjen ile
karşılaşmaktayız. Özellikle sanayi ürünlerinin ve kimyasal madde
kullanımının yaygınlaşması ile alerjik hastalıkların görülme sıklığı da
giderek artmaktadır. Alerjenler çok çeşitlidir. Yiyecekler, havada
uçuşan polenler, ev tozları ve bunların içinde gözle görülmeyen küçük
canlılar, hayvan tüyleri, giyecekler, takılar, kimyasallar ve aklınıza
gelebilecek daha birçok şey alerji etkeni olabilir. Alerjik reaksiyon
kişiye özel bir durumdur. Farklı kişiler farklı maddelere farklı
alerjik reaksiyonlar gösterebilirler veya hiç alerjik reaksiyon
göstermeyebilirler. Alerjiye yatkınlık kalıtsaldır ve genetik faktörler
rol oynar. Alerjenler alerjik rinit, alerjik konjüktivit, alerjik
astım, kontak dermatit, ürtiker gibi birçok alerjik hastalığa neden
olabilir.

ALLERJİK RİNİT NEDİR?

Rinit burun iltihabı anlamına gelmektedir.. Alerjik rinit alerji
kaynaklı burun iltihabıdır. Alerjenlerin hava yolu mukozasına yapışarak
iltihabi reaksiyonları başlatması ile meydana gelir. Belirli
mevsimlerde (en çok polenlerin uçuştuğu bahar aylarında) ortaya çıkan
tipine mevsimsel rinit denir. Mevsimsel alerjik rinit saman nezlesi
olarak ta bilinir, fakat bu doğru bir terim değildir. Bir de alerjik
rinitin tüm bir yıl boyunca süren tipi vardır ve perenial rinit olarak
adlandırılır. Perenial rinitte neden, genellikle yıl boyunca ortamda
bulunan hayvan tüyü, çeşitli kimyasallar veya ev tozu gibi
alerjenlerdir.

HANGİ ALLERJENLER ALLERJİK RİNİTTE ROL OYNAR?

En sık olarak havada uçuşan polenler ve çevremizde bulunan ağaçlar
alerjik rinite yol açar. Fakat benzer reaksiyon küf, hayvan tüyü, ev
tozu ve akarları gibi alerjenlere karşı da gelişebilir. Rüzgarla havada
uçuşan küçük polenlerin hava yolları mukozasına yapışarak alerjik olayı
başlatması ile alerjik rinit meydana gelebilir. Bu alerjenler
ebatlarından dolayı burun mukozasında yakalanır ve genellikle daha
aşağılara inerek alt solunum yolu belirtileri oluşturmazlar. Fakat bu
her zaman geçerli değildir. Bu reaksiyonları başlatan polenler kişiye
ve yöreye göre farklılık gösterirler. Özellikle kuru ve rüzgarlı
havalarda havadaki polen miktarı fazladır ve alerjik rinit görülme
sıklığı artar.

ALLERJİK RİNİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Alerjen ile karşılaşıldığında özellikle ağız, burun, gözler,boğaz ve
deride kaşıntı ortaya çıkar. Burun akıntısı ve gözlerin sulanması
tipiktir. Burun tıkanıklığı ve koku almada güçlük ortaya çıkabilir.
Bazen bu belirtilere hırıltılı solunum eşlik edebilir. Öksürük ve
başağrısı da görülebilir.

ALLERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARDA DİĞER ALLERJİK HASTALIKLAR DA ARTMIŞ MIDIR?

Alerjik rinit genellikle alerji yatkınlığı olan, atopik olarak
adlandırılan kişilerde bulunur. Bu kişilerde diğer alerjik
hastalıkların (egzema, ürtiker veya astım gibi) görülme sıklığı normal
kişilere göre daha fazladır. Ayrıca ailesinde alerjik hastalık öyküsü
olan kişilerde de alerjik rinit ve diğer alerjik hastalıkların görülme
sıklığı daha fazladır.

ALLERJİK RİNİT HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLÜR?

Hastalık semptomları genellikle 40 yaşından önce ortaya çıkar ve yaş
ilerledikçe şikayetler azalır. Fakat hastalığın kendiliğinden tamamen
geçmesi nadirdir.

ALLERJİK RİNİTTE TANI NASIL KONULUR?

Alerjik rinit tanısındaki en önemli şey hastanın öyküsüdür.
Belirtilerin hangi mevsimde, ne ile karşılaşıldığında, nasıl ortaya
çıktığının bilinmesi tanıya ulaşmada önemlidir. Bazen yapılan testlerin
sonuçları negatif olduğu halde, hastanın tipik öyküsünden tanı koymak
mümkün olmaktadır. Muayene sırasında hastaların burun mukozaları soluk,
fakat burun delikleri kırmızıdır. Bu hastalarda burun mukozasının
sürekli iltihabına bağlı polipler gelişmiştir, bu polipler özellikle
tüm yıl boyunca devam eden tipte sıktır. Bu polipler de burun
tıkanıklığına neden olabilir. Tanı testleri arasında alerjiye neden
olan antikor IgE’nin total kan düzeyinin ölçülmesi ve özel alerjene
karşı uygulanan alerji testleri en sık kullanılan tanı yöntemleridir.
Özellikle deriye uygulanan alerji testleri en sık kullanılan metoddur.
Kanda eosinofil denilen ve alerjik reaksiyonlarda sayıları artan
hücrelerin sayılması veya bu hücrelerin burundan alınan sürüntüde
incelenmesi tanıyı destekler. Bazen de olası alerjenlerden uzak durma
veya karşılaşma sonrasındaki yanıta bakılarak alerjenin tanısına
gidilebilir.

ALLERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER NELERDİR?

Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmamalı, eğer bulunmak durumunda kalınırsa da maske kullanılmalıdır.

Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve pencereler kapalı tutulmalıdır.

Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası alerjik rinitin
kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi
kullanılmalıdır.

Oda havasının temizliğine dikkat edilmeli, havalandırma sistemlerinin iyi çalıştığından emin olunmalıdır.

Evde hayvan ve bitki beslemekten kaçınılmalıdır.

Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edilmelidir.

Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev eşyaları kullanılmamalıdır.

ALLERJİK RİNİTTE TEDAVİ NASILDIR?

Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen ile karşılaşmaktan
kaçınmaktır. Bu konuda alınması gerekli önlemler ‘Alerjik riniti olan
hastaların dikkat etmesi gerekenler nelerdir?’ bölümünde anlatılmıştır.
Alerjik rinitin tedavisi şikayetlerin giderilmesine yöneliktir,
hastalık bu tedaviyle ortadan kaldırılamaz. Alerjik rinitin tedavisinde
hekim tarafından, antihistaminik denilen ve alerjenle karşılaşıldığında
olaya neden olan madde salınımını engelleyen ilaçlar, burun iç
yüzeyindeki şişliği azaltan ilaçlar, kortizon içeren burun spreyleri
gibi ilaçlar verilebilir. Ancak tüm bu ilaçlar muhakkak hekim
tarafından hastalığın şiddeti ve hastanın durumu değerlendirilerek
düzenlenmelidir.

ALLERJİK RİNİTİN SONUÇLARI NASILDIR?

Alerjik rinit ömür boyu devam eden fakat yaşla beraber şiddeti azalan
bir hastalıktır. Alerjik rinit hastaya sıkıntı vermesi, yaşam
kalitesini bozması ve iş gücü kayıplarına neden olması dışında çok
önemli sağlık sorunlarına neden olmaz. Eğer gerekli tedbirler alınır ve
uygun tedavi verilirse bu hastalığın atak sayısını oldukça azaltmak
mümkündür.

ÖNEMLİ UYARILAR

Alerji vücudun yabancı bir madde ile karşılaştığında buna karşı geliştirdiği bir yanıttır.

Alerjiye neden olan maddelere alerjen de denilmektedir.

Alerjenler, alerjik rinit, alerjik konjüktivit, alerjik astım, kontakt
dermatit, ürtiker gibi birçok alerjik hastalığa neden olabilir.

Alerjik rinit alerji kaynaklı burun iltihabıdır. Alerjenlerin hava yolu
mukozasına yapışarak iltihabi reaksiyonları başlatması ile meydana gelir

En sık olarak havada uçuşan polenler ve çevremizde bulunan ağaçlar alerjik rinite yol açar.

Alerjen ile karşılaşıldığında özellikle ağız, burun, gözler, boğaz ve
deride kaşıntı ortaya çıkar. Burun akıntısı ve gözlerin sulanması
tipiktir

Alerjik rinit genellikle alerji yatkınlığı olan, atopik olarak adlandırılan kişilerde bulunur

Alerjik rinit tanısındaki en önemli şey hastanın öyküsüdür.

Tanı testleri arasında alerjiye neden olan antikor IgE’nin total kan
düzeyinin ölçülmesi ve özel alerjene karşı uygulanan alerji testleri en
sık kullanılan tanı yöntemleridir.

Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen ile karşılaşmaktan kaçınmaktır.

Alerjik rinitin tedavisinde hekimin önerisiyle, antihistaminik denilen
ve alerjenle karşılaşıldığında olaya neden olan madde salınımını
engelleyen ilaçlar, burun iç yüzeyindeki şişliği azaltan spreyler ve
kortizon içeren burun spreyleri gibi ilaçlar kullanılır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:20 pm


ALZHEIMER HASTALIGI

Alzheimer hastalığı, beyindeki sinir hücrelerinin dejenerasyonuna ve
beyin dokusunun büzüşmesine neden olan bir durumdur. Beynin düşünce,
bellek ve dili kontrol eden bölümlerini etkiler. Genellikle 60 yaşın
üzerindeki kişilerde görülmesine karşın 40 yaşındakileri de
etkileyebilir. Yaşlılarda demansın (zihinsel yetide azalma) en sık
rastlanan nedenidir.
Çoğu kişi zaman zaman, anahtarlarını nereye koyduğunu unutabilir ya da
bir hafta önce neler olduğunu hatırlamayabilir. Unutkanlık sıklaşır,
giyinmek ya da evin yolunu bulmak gibi günlük işleri kapsarsa Alzheimer
hastalığının (AH) belirtisi olabilir.
AH nin kesin nedeni hâlâ bilinmiyor. Araştırmacılar bu hastalığın,
genetik etmenler, yaşlanma süreci ve çevreyle ilgili nedenlerin
birlikte etki göstermesi sonucunda ortaya çıktığını düşünüyorlar. ABD
de 4 milyon kişide AH bulunduğu belirtiliyor.
İki tip Alzheimer hastalığı bulunmaktadır. Birincisi, kalıtım yoluyla
anne babanın birinden ya da her ikisinden geçen özgül gen mutasyonunun
kişiyi hastalığa yatkın duruma getirdiği ailevi Alzheimer hastalığıdır.
İkincisi ise hiçbir belirgin kalıtımsal kalıbın görülmediği sporadik
Alzheimer hastalığıdır. Ailevi AH vakalarının çoğu erken başlangıçlıdır
(genellikle 65 yaşın altındaki kişilerde görülür). Daha sık rastlanan
geç başlangıçlı AH ise 65 yaşın üzerindeki kişilerde görülür.
Alzheimerli hastalar kendilerine bakamadıklarından, aile üyeleri önemli
kararlar almak zorundadır. Bu hastaların ailelerine destek ve yardım
sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunuyor.

BELİRTİLER:
Unutkanlık ve dikkatini yoğunlaştıramama erken ortaya çıkan
belirtilerdir. Hastalık geliştikçe, kişiler olayları hatırlamayabilir,
zaman ve yer konusunda zihinleri karışır, doğru sözcüğü bulmada ve
söylemede güçlük çeker ve basit günlük işlerini yapamazlar.

TEDAVİ:
Günümüzde, Alzheimer hastalığını önlemeye ya da iyileştirmeye yönelik
bir tedavi yoktur. Bazı ilaçlar belleği bir dereceye kadar
düzeltebilir, davranış sorunları gibi özgül bazı belirtilerin kontrol
edilmesine ya da hastalığa bağlı kaygı (anksiyete) ya da depresyonun
tedavisine yardımcı olabilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:20 pm


AMIPLI DIZANTERI
Entomoeba histolytica ismi verilen amipin yaptığı hastalıktır.


Genelde tropikal ve Subtropikal bölgelerde (25 derecenin üzerindeki
sıcaklıklarda ve nemli bölgelerde) yaygındır. Her yaşta görülebilir.
Amip yiyecek ve içeceklerle bulaşır. Sudaki amip kistleri klorlamaya
duyarlıdır. Yüksek ısıda ölürler. Sinekler ve hamam böcekleri de amip
kistlerinin taşınmasında rol oynar.




Amipin Özellikleri


Hasta, amipin bulaşıcı formunu (4 çekirdekli kist) ağız yoluyla alır.
ince barsaklarda kist çatlar ve ortaya 4 tane amipçik çıkar. Bunlar da
ikiye bölünerek 8 amipçik oluşur. Daha sonra kalın barsağa geçerek,
hastalık yapıcı form olan trofozoid şekline dönüşürler ve
olgunlaşırlar. Burada su kaybına uğrayan amip, tekrar 4 çekirdekli kist
formuna dönüşür ve dışkı ile atılır. Dolayısı ile taşıyıcı olanların
dışkısında bu kistler bulunur. Kistler toprak ve suda canlı
kalabilirler.


Amipler kalın barsağa yerleşerek yaralar oluştururlar. Kalın barsağın
herhangi bir yerine yerleşebilirler, ancak kan akımının az olduğu
yerleri tercih ederler. Acak kalın barsağa yerleşen her amip hastalık
yapmaz.




Belirti ve Bulgular


Kuluçka süresi 4-5 günle 1-4 ay arasında olabilir. Su ile bulaşmış olan
amipler daha şiddetli hastalık yapar. İştah azlığı, kilo kaybı, kusma
ve kanlı ishal ile seyreder. Bazen hiç bir belirti gözlenmez.


Kalın barsakta delinme nadiren olur. Ancak genelde kalın barsakta kitleler (ameboma) meydana getirirler.


Hastalık oluşumu genelde vücut direncinin düşmesi ile ortaya çıkar,
ileri derecedeki hastalarda amip kana karışarak yayılır ve karaciğer,
dalak, akciğer, beyin, deri ve idrar yollarında abseler yaparlar.


Karaciğer tutulduğunda (hepatik amibiazis) ateş, terleme, karaciğerde
hassasiyet ve karaciğer büyümesi görülür. 2-3 haftada tüm karaciğer
tutulur.




Teşhis


Erken tanı önemlidir. Laboratuvar tetkikinde taze dışkı kullanılır.
Dışkıda ayakımsı uzantıları ile hareket eden amipler görülür. Dışkıdaki
Charcot-Leyden kristalleri tanı koydurucu bir özelliktir.


Taşıyıcılarda 2 çekirdekli kist, hastalarda 4 çekirdekli kist görülür.


Ayrıca tutulan organa özgü tetkikler (röntgen, sintigrafi, ultrason gibi) gerekebilir.




Tedavi ve Korunma


Tedavide metranidazol ve terasiklin grubu ilaçlar kullanılır. Genelde 10 günlük tedavi yeterlidir.


Hastalıktan korunmak için temizlik, içme sularının 50 derecenin üzerine
kadar ısıtılması yarar sağlar. Mide asidi kistlere etkisizdir.


Dünya Sağlık Örgütü nün amipli dizanteri ve benzer hastalıklardan korunmak için 10 altın önerisi:


1) yiyecekleri alırken güvenilir yerleri tercih edin


2) yiyecekleri tam olarak pişirin, az pişmiş yemeyin


3) pişirdiğiniz yemekleri bekletmeden yiyin


4) yiyecekleri saklarken aşırı özen gösterin


5) buzdolabından çıkardığınız yemekleri kaynayana kadar ısıtın


6) pişmiş ve pişmemiş yiyecekleri hiç bir zaman karıştırarak yemeyin


7) ellerinizi tekrar tekrar yıkayın


8) mutfağınızın temizliği konusunda son derece titiz olun


9) yiyeceklerinizi tüm hayvanlardan (sinek, fare, böcek...) koruyun


10) kesinlikle güvenilir su kullanın

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:21 pm










AMYOTROFIK LATERAL SKLEROZ (ALS)


Amyotrofik lateral skleroz (ALS), Motor Nöron Hastalığı olarak da
bilinmektedir. Omurilik ve beyin sapındaki sinir hücrelerinin (motor
nöronlar) kaybından kaynaklanmaktadır. Bu kayıplar kaslarda kuvvet
kaybı ve incelmeye neden olmaktadır. ALS de piramidal yol adı verilen
bölümde de hasar meydana gelmektedir. Hastanın entellektüel
fonksiyonlarında (zihinsel fonksiyonlar ve bellek) azalma meydana
gelmez, bunama hastaların sadece %5 inde görülür.

Hastalık ilerleyici ve yayılıcıdır. Kas zayıflığına duyu kaybı eşlik
etmez. Kas zayıflığı genelde el, ayak, yutak veya dilde başlayabilir.
Hastalarda konuşma ve yutma güçlüğü meydana gelebilir. İlerlemiş
olgularda solunum güçlüğü meydana gelebilir. Hasta el ve ayaklarında
seğirmeler tarif eder.

Hastalık 3-5 yılda ölümle sonuçlanabilir. İlerlemiş hastalarda solunum
yetmezliği veya ağır bir zatüre ya da asfiksi sonucu ölüm meydana
gelebilir.

Genelde ileri yaşlarda (40-50) ve erkeklerde biraz daha fazla görülür.
Ancak daha genç veya daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir. 100.000de
1-1,5 sıklıkta rastlanır. Hastaların % 5-10 unda ailevi geçiş görülür.
Otozomal dominant (baskın) ve resesif (çekinik) geçiş gösterebilir.
Otozomal dominant tipinde hastalığın başlangıç yaşı daha erkendir.
Otozomal resesif tip ise çok daha nadirdir ve çok erken başlar (2-23
yaş), ve çok daha uzun sürelidir (15-20 yıl).

Zayıf insanlarda daha sık gözlenmesi dikkat çekicidir. Stephan Hawking
de (Zamanın Kısa Tarihinin yazarı , ünlü bilim adamı) ALS hastasıdır.

Hastalıktan şüphelenildiğinde bir an önce bir nöroloji uzmanına veya
ilgili sağlık merkezine müracaat etmek yerinde olur. Tanı genelde
muayeneye ve EMG adı verilen analize dayanılarak konur. ALS ile
karışabilecek hastalıkların ayırt edilmesi önemlidir, çünkü ALS ile
karışabilen hastalıkların bir kısmı tedavi edilebilir hastalıklardır.

Piramidal yol hasarının gelişmesini takiben, reflekslerde canlanma ve
kaslarda sertlik meydana gelebilir. Hastalık ilerledikçe hareket
zorluğu artar ve hasta yatalak hale gelebilir.

Hastalığın oluşumuna etki eden faktörler çeşitlidir ve kesin olarak
nedeni saptanamamıştır. Ancak hastalığın etkeni hastalığın ortaya
çıkışından yıllarca önce olayı tetiklemiş olabilir. Yapılan deneysel
araştırmalara göre Otoimmünite, Oksidatif stress, uzun yıllar ağır
****llere maruz kalma, hücresel anormallikler gibi durumların hastalığa
neden olabileceği iddia edilmektedir.

Hastalığın kesin bir tedavisi henüz yoktur. Hastalığın ilerlemesini
yavaşlatan bazı ilaçlar mevcuttur. Ayrıca bir çok ilaç bu hastalığın
tedavisinde yardımcı olarak kullanılabilmektedir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:21 pm


ANAL FISSURLER VE FISTULLER

Anal (anüse ait) fissür oldukça ufak ve sık rastlanmayan bir aşınmadır.
Bu anal sfinkterden (kas) başlar ancak kanalın içine uzanır. Dışarı
çıkma sırasında acı verebilir ve dışkıda kan izleri bırakabilir. Bu
durum kadınlar arasında daha yaygındır. Ekseriyetle anal fissür lifli,
posalı yiyecekler yendiğinde iyileşir. Dışkıyı yumuşatıcı bir ilaç da
yardımcı olabilir. Eğer aşınma bir ülserse daha kuvvetli ağrı duyulur.
Çünkü ülser anal sfinkter (kas) adalesinin spazm yapmasına neden olur.
Burada da lifli veya hazım yaratıcılar (şişebilen maddeler) sancının
giderilmesinde yardımcı olur. (Kronik Kabızlık) Sıcak bir banyo adaleyi
yumuşatıp ağrıya neden olan spazmı ortadan kaldırır. Eğer sancı devam
ederse doktorunuz ameliyata karar verebilir. Bu genelde ufak bir
cerrahi müdahaledir. Hastanede gece kalınması gerekmez.

Bir anal (anüse ait) fistül anal kanaldan anüse geçişin etrafındaki
deride bulunan bir deliğe uzanan anormal tüp gibi bir geçittir. Ciltte
apse oluşabilir (Anorektal Apseler).

Cilt bu delikten cerahat ve su aktığı için kaşınabilir ve tahriş
olabilir. Bu fıstüller genelde rektumun iç cidarının altındaki
apselerden kaynaklanır.

Bazı zamanlar bir anal fistül veya anorektal apse Crohn hastalığının
bulunduğunu belirtir. Bu bölgede daha evvel yapılmış bir ameliyat
neticesinde de çıkmış olabilir. Bir rektal muayene (proktoskopi ve bir
baryumlu incelenme, Yemek Borusunun, Karnın ve bağırsakların Baryumlu
Radyografık incelenmesi) yapılabilir. Tedavi fistülün ameliyatla
alınması ve apsenin boşaltılmasıdır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:22 pm


ANAL KASINTI

Pruritus ani de denen anal (makat bölgesi) kaşınma sık rastlanan bir sorundur.

İnatçı anal kaşınma, çocuklarda ve yaşlılarda daha sık görülen bir
durumdur. Çocuklarda bu durum, sık rastlanan bir parazit olan
kılkurdunun varlığına bağlı olabilir. Yaşlılarda ise neden, yaşlanan
deri-nin kurumasıdır.

Doktorunuz anal kaşınmanızın nedenini araştırırken, sedef hastalığı
gibi bir deri hastalığının, deri kanserinin ve bir mantar
enfeksiyonunun işaretlerini de arayacaktır. Kaşınmaya ve tahrişe neden
olan hemoroid, anal fissür ve anal fistül yönünden de muayene
edilebilirsiniz; bu hastalıklar anal kaşınmanın nadir nedenleridir.
Çoğu kez kaşınmanın kesin nedeni bulunamaz.

Aşırı Bakım

Bazı kişiler, anüs bölgesini sert bir sabun bezi ve sabunla iyice
temizlemeye çalışırlar. Bu durum, bölgenin kaşınmasına, yanmasına ve
tahriş olmasına yol açabilir.

İlaç Reaksiyonları

Bazı kişilerin kaşınmayı geçirmek için kendi başlarına kullandıkları
ilaçlar, tahrişe yol açarak kaşımayı ve yanmayı artırabilir.

Stres

Bazı doktorlar, kanıtlanmamış olsa da, stresin kaşınmaya yol açabileceğine inanmaktadır.

Anal Kasların Gevşemesi

Normalde anal kanalı kapalı tutan kaslar gevşediğinde, dışkı dışarı sızarak bu bölgedeki deride tahrişe yol açabilir.

Kötü Bakım

Eğer dışkılamadan sonra uygun temizlik yapılmazsa, anüs bölgesindeki dışkı artıkları tahrişe ve kaşınmaya neden olabilir.

Eskiden kronik anal kaşınması olanlarda, anüs bölgesine ışın tedavisi,
alkol enjeksiyonu ve hatta bu bölgedeki deri ve sinirleri çıkarmak için
ameliyat yapılırdı. Artık bu tür uygulamalar ortadan kalkmıştır.

Eğer böyle bir sorununuz varsa, aşağıdakileri deneyin.

1-Kaşımayı kesin. Sürekli kaşıma tahrişe yol açar. Ne kadar çok
kaşırsanız, o kadar çok kaşınırsınız. Bölgeye soğuk uygulamayı de-neyin.

2-Bölgeyi temiz tutun. Gece, gündüz ve her dışkılamadan sonra bölgeyi tahriş etmeden, nazikçe temizleyin.

3-Dışkı sızıntısının deride yaptığı tahrişi engellemek için, bu bölgeye bez koyun ve gerektikçe değiştirin.

4-Kaşınmayı azaltmak için yatarken antihistaminik bir ilaç da alınabilir.

Eğer kaşıntınız sürerse, tam bir muayene için doktorunuza baş-vurun.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:22 pm


ANKILOZAN SPONDILIT

Spondilit kelimesi belkemiğinin (omurga) inflamasyonu anlamına gelir;
ankiloz kelimesi ise iki kemiğin kaynaşarak tek bir kemik haline
gelmesi anlamına gelir. Birlikte alındığında ankilozan spondilit
ifadesi; kronik, sakroiliak eklemin (omurga ile leğen kemiği arasındaki
eklem) romatizmal hastalığını ifade eder, ancak diğer omurga kemikleri
de iltihaplı eklemlerle kaynaşma gösterebilir (özellikle alt omurga
kemikleri). Ankilozan spondilit, spondiloartropatiler adı verilen
hastalıklar grubuna dahildir. Oldukça nadir görülmesine rağmen
ankilozan spondilit son derece önemli bir hastalıktır, çünkü genelde
başka her hangi bir sağlık problemi olmayan genç erkeklerde gözlenir.

Hastalık gövde, sırt, boyun, kalça, kaburga ve omuzlarda ağrı ve
sertliklere (spazmlar) neden olur. Omurgalar ve omurgaları destekleyen
yapılar kasıldığından dolayı (sertleşme), ankilozan spondilitli
hastalarda öne eğik durma eğilimi meydana gelir. Zamanla tedavi
edilmeyen hastaların omurgaları birbiri ile kaynaşır ve tek bir kemik
gibi görünür; son derece sert ve katılaşmış bir omurga meydana gelir.
Bu durum kolların ve göğüsün hareketlerini engelleyebilir.

Ankilozan spondilitiniz varsa özellikle sabahları ve bir süre
hareketsizlik sonrası, genelde belinizde ağrı veya sertlik
hissedebilirsiniz. Ağrılar genelde sakroiliak eklemde başlar ve
gittikçe yukarı doğru ilerleyerek boyun omurlarını etkiler. Diz ve ayak
bileği eklemleri de etkilenebilmekle birlikte genelde omurgalar dışında
tutulan eklem sayısı 3 veya 4 ü geçmez. Egzersiz yapmak sertleşmeleri
azaltır, bu nedenle düzenli egzersiz yapmayan ankilozan spondilitli
hastalar gittikçe kötüleşir. Kaburgalarla, kaburga eklemleri de
hastalıktan etkilenebileceğinden dolayı, hastalar derin nefes alırken
veya öksürürken rahatsız olurlar-zorlanırlar.

Şikayetleriniz azalma ve artışlar gösterebilir, ancak hastalık kronik
ve ilerleyicidir. Omurga civarındaki kemikler, eklemler ve diskler
hasara uğrar ve kaynaşır, bu nedenle aralıklar daralır. Kemiklerde
sindesmofit adı verilen çıkıntılar sıklıkla meydana gelir. Bu durumda
hareketler sırasında aşırı bir ağrı meydana gelir. Bel bölgesindeki
ağrı ve sertlikler yürüme problemlerine neden olabilir. Ancak çoğu
durumda hastalık hafif seyreder ve genelde hastalık başladıktan yıllar
sonra tanı konur. Çok nadiren kalp, akciğerler ve gözler hastalıktan
etkilenebilir ve bu durumda ciddi bir tablo ortaya çıkar.

Ankilozan spondilitin nedeni bilinmiyor. Ancak genetik (kalıtımsal)
faktörlerin etkili olduğunu gösteren bulgular bulunmaktadır. Hastalık
en sık 20-40 yaşları arasında ortaya çıkıyor, bununla birlikte 10 yaşın
altında bile görülebiliyor. Hastalık 10.000 de bir kişide ve genelde
erkeklerde gözlenir. Erkeklerde kadınlardan 10 kat daha fazladır.

Belirtiler

- Sırt, baldır, kalça ve diğer sırt eklemlerinde ağrı ve hassasiyet
- sırt bölgesinde özellikle sabahları belirgin olan ve hareket etmekle azalan katılık ve hareket kısıtlılığı
- göğüs bölgesinde rahatsızlık hissi
- diz, ayak bileği ve diğer eklemlerde şişme ve ağrı
- halsizlik, ateş
- iştahsızlık, kilo kaybı
- gözde inflamasyon
- kambur veya düzleşmiş sırt görünümü

Tanı

Normal muayene ve radyolojik tetkiklerin yanı sıra hastalığın genetik
özellikleri bulunduğundan genetik test tanıya yardımcı olabilir. Ancak
genetik bulguların saptanması tanıyı kesinleştirmez.

Tedavi

Tedavinin amacı; eklem ağrılarını azaltmak ve omurgalarda meydana gelen veya gelebilecek hasarları geciktirmek / düzeltmektir.

Ağrıyı, sertleşmeleri ve inflamasyonu gidermek için nonsteroidal
anti-inflamatuvar ilaçlar kullanılır (aspirin, naproksen gibi). Bu
ilaçlar hastaların normal faaliyetlerine devam etmesine yardımcı olur
ve ağrıları azaltır. Nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçların yetersiz
kaldığı durumlarda sulfasalazin veya metotreksat gibi ilaçlar
kullanılabilir. Ancak bu ilaçların yan etkileri oldukça fazladır ve çok
iyi kontrol edilmeleri gerekir.

Eğer hastada sinirlerinde bir hasar meydana gelmiş ise veya eklem hasarı çok ciddi ise ameliyat yapılır.

Sizin Yapabilecekleriniz

Eğer düzenli postür (duruş) ve solunum egzersizleri yapıyorsanız
rahatlıkla normal bir hayat sürebilirsiniz. Fizik tedavi ve egzersiz
tedavinin temelidir. Yapmanız gereken hareketler için bir
fizyoterapistten bilgi almanız yerinde olur.

Yüzme, sizin için en iyi sporlardan birisidir. Sık sık yüzün.

Sırtınıza ve belinize yük getirecek hareketlerden ve yaralanmaya neden olabilecek sporlardan uzak durun.

Sıcak su banyoları (kaplıcalar) ve sıcak ortamda yapılacak masajlar
ağrılarınızı azaltır. Uyuma pozisyonunuzu düzeltin. Düz bir zeminde
sırt üstü ve yastıksız yatın (veya çok ince bir yastık kullanın).

Sigara içiyorsanız kesinlikle bırakın. Aksi halde akciğerlerinizin
kapasitesi azalacağından son derece güç nefes alıp-verirsiniz.

İlerlemiş durumlarda sırt desteği sağlayan aletler kullanmanız gerekebilir.

Bu hastalık şu an için tedavi edilemiyor. Ankilozan spondilit hayat
boyu sürecek bir problem olduğu için onunla yaşamayı öğrenmelisiniz.
Şikayetleriniz hiç beklemediğiniz şekilde azalıp çoğalabilir, ancak
hastalığınızın gittikçe ilerleyeceğini kabul etmelisiniz; bununla
birlikte gerekli önlemleri alır ve bakım sağlarsanız hastalığınız
ilerlediği halde şikayetleriniz fazla ilerlemeyebilir; daha doğrusu siz
onlarla başa çıkmanın yollarını bildiğinizden hayatınızı aşırı
etkilemez. Arada şiddetli dönemler olabilir, ancak bunların zamanla
azalabileceğini unutmayın. Tedavi ve bakım sizin normal bir hayat
sürmenizi sağlayacaktır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:23 pm

ANKSIYETE BOZUKLUKLARI


Kişinin sebebini tam olarak ortaya koyamadığı iç sıkıntısı haline
anksiyete (bunaltı) adı verilir. Anksiyete psikiyatri uzmanına müracaat
eden hastalar arasında en sık ve yaygın olarak görülen bir belirtidir.
Genelleşmiş veya yaygın aksiyete bozukluğu olarak adlandırılabilecek
hastalıkta kişi yaşadığı aksiyeteyi korku, endişe, dehşet, kaygı gibi
terimlerle ifade edebileceği gibi, sürekli olarak tetikte bekleyiş
gerginliği, bilinmeyen ve ayırt edilemeyen bir tehlike veya kötülük
duygusu olarak da ifade edebilir.

Kisinin yasami boyunca anksiyete bozuklugu geçirme orani % 25
dolayindadir. Saglikli kisilerde korku ve kayginin nedeni bellidir.
Hastalik durumunda ise nedensiz korku ve kaygi duyulur. Bu
duygulanımlara ilave olarak bazı hastalarda; başdönmesi, ağız kuruluğu,
vücudu soğuk kaplaması, irkilme, huzursuzluk, titreme gibi belirtiler
de olabilir. Bazen de tüm bunların bir karışımı olabilir. Fiziksel
şikayetleri daha yoğun olan hastalar genelde kaygı, korku ve dehşet
duygularını inkar ederler.

Hastalik yüksek bir oranda alkol ve uyusturucu madde kullanimi ile
gitmektedir. Kisiler baslangiçta kaygilarini azaltmak için bu maddeleri
kullanmakta, ancak sonra bunlar hastaligin gidisini daha kotu bir
sekilde etkilemektedir.

Stresle baglantili baska hastaliklar (gastrit, irritabl kolon, gerilim
tipi bas agrilari gibi) da buhastaliga eslik edebilmektedir.

Baska ruhsal hastaliklarla birlikte bulunma orani yüksektir
(saplanti-zorlanti bozuklugu, depresyon,sosyal fobi,panik bozukluk
gibi). Bu hastaliklara ilerleyen dönemlerde dönüsebilme olasiligi
bulunmaktadir.

Kisinin endiseleri nedeniyle çevresindekileri kisitlamasi sonrasinda
ailesel ve mesleki sorunlar olusabilmekte ,kisi sosyal ortamlardan
uzaklasabilmekte ve ayriliklar,bosanmalar ,eriskin-çocuk uyusmazliklari
olusabilmektedir.

Ansiyete bozukluklari çesitlidir:
- Panik bozuklugu
- Yaygin anksiyete bozuklugu
- Sosyal fobi ve diger fobiler
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Travma sonrasi stres bozuklugu

Endişe duyan, yaşadığı anksiyete belirtilerini ifade eden ve belirgin
olarak sıkıntı çektiğini hissettiren hastalar bile altta yatan nedeni
tam olarak ortaya koyamayabilirler.

Tedavi hekimin oyacağı anksiyete bozukluğunun alt tiplerine göre
değişiklik gösterir. Tedavide mutlaka gerekli değilse ilaç
kullanılmamalıdır. Genelde psikoterapi uygulanması daha iyi sonuç
verebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:24 pm


ANOREKSIA NEVROZA

Kişinin ruhsal nedenlere dayalı olarak beslenmesini azaltması veya
beslenmeyi reddetmesi nedeniyle ve/veya zorla kusarak (parmak atıp
kusarak) aşırı kilo kaybetmesidir. Bunun yanı sıra, mide bulantısı ile
birleşik mide şikayetleri, kabızlık (bazen fazla miktarda müshil
kullanma) da bulunur. Anoreksia nevroza, çoğunlukla erken ergenlik ve
ergenlik sonrası çağındaki genç kızlarda görülür.

Bu tip insanların kişiliğinde istisnasız ya histerik ya da çocuksu
genital gelişim basamağına yakın) bir yapı bulunup, her iki halde de
belirgin oral takıntı vardır. Bu nevrotik özelliklerde, psikogenetik
açıdan, yeterli sevgi göstermeyen veya cinsel düşman olarak görülen bir
ana figürü rol oynamıştır. Bunun sonucu olarak büyümenin psikoseksüel
yönleri karşısında yoğun korkularla birlik kuvvetli bir puberte
çatışması meydana gelmiştir Özellikle kadın rolü ile kadınsı beden
biçimini ve cinsel problemleri reddetme söz konusudur.

Anoreksia nevroza hastalarının tipik özelliği, hastalık bilincinin
bulunmamasıdır. Kendilerindeki korkunç zayıflamayı ve acil tedavi
gereksinimini kabul etmez, yadsırlar. Kendi kendilerine zorlamalı
kusmaları da inatla yadsınır, bu yadsıma ya bilinçli bir yalan
şeklinde, ya da yarı bilinçli bir kabul etmeme türündedir. Bu
hastaların hepsinde aşırı bir ilişki bozukluğu vardır.

BELİRTİLERİ

- Kızlarda erkek bedenine benzer biçimde beden görünümü,

- Aşırı hareketlilik,

- Cinsel kimliğini reddetme,

- Normal beden ağırlığı, olması gerekenin çok altındadır.

- Cinsel ilgide eksiklik vardır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:24 pm


ANOREKTAL APSELER

Anorektal apseler, anüsün çevresindeki bölgeyi etkiler. Bunların bazıları fissürlerin neden olduğu enfeksiyonlardır.

Belirtiler

- Cerahat çıkması,

- Ateş,

- Anal yolun içinde veya etrafında rahatsızlık hissi,

- Dışkının çıkışına aşırı duyarlı veya bu hareketten rahatsız olmak.

Bazıları da seks yoluyla alınmış hastalıklardır. Fakat çoğu apseler tıkanmış anal guddelerden kaynaklanır.

Anüse yakın bir apse doktorunuzun muayenehanesinde veya hastanede
kolayca açılıp boşaltılabilir. Diğer yandan ateşiniz ve çok sancınız
varsa ve anüsten kuyruk sokumuna doğru bir baskı hissi duyuyorsanız
apse daha yukarda rektumda olabilir.

Bu derindeki apseler kolay ele gelmez, teşhis edilmeleri daha zor olur ve yaratabilecekleri komplikasyonlar daha ciddidir.

Derindeki apseler daha dikkatli yaklaşım gerektirir, çünkü bunlar Crohn
hastalığı ülserleşmiş kolit veya divertikülit gibi bir bağırsak
hastalığından kaynaklanmış olabilir.

Teşhis

Eğer derin bir anorektal apse şüphesi varsa doktorunuz rektumun tümünü
kapsayan bir muayene yapar. Proktosigmoidskopi ve baryumlu bir maddeyle
tarama da bu muayeneye dahildir.

Tedavi ve Ameliyat

Apse belirlendiği zaman hastaneye gideceksiniz. Apse açılıp
temizlenecek. Ayrıca size sancı duymamanız için bir ağrı kesici ve bazı
hallerde enfeksiyonu önlemek için bir antibiyotik verilebilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:25 pm


ANOREXIA ATHLETICA

• Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar.

• Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir.

• İşten, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar.

• Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur.

• Performansı her şeyden önemlidir.

• Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır.

• Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar.

• Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır.

• Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır.

• Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında, kendi özgüvenini
artırmak, egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir
kişi yapmaktır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:28 pm

ANUS TIKANIKLIGI


Eğer yeni doğan bebeğiniz kapalı bir anüsle dünyaya gelmişse, anal
açıklık tıkanıktır. Sonuç olarak dışkının dışarı çıkması için hiçbir
geçit yoktur.

Anüs ve rektumun doğuştan gelen anormallikleri, 500 çocuktan birinde
meydana gelen küçük anormallikler ve 5000 doğumdan 1 inde meydana gelen
büyük anormallikler ile oldukça sık rastlamaktadır.

Anal ve rektal anormalliklerle doğan çocuklarda üreme organı
anormallikleri gibi, diğer doğum kusurlarının da ortaya çıkma oranı
oldukça yüksektir.

Kapalı anüs olgusundan, bebek mekonyum dışkısını çıkaramadığı zaman
kuşkulanılır. Tıkanıklığın rektumun aşağısında ya da yukarısında olup
olmadığını belirlemek için röntgel ve ultrason incelemeleri yapılır.

Tedavi tıkanıklığın bulunduğu yere bağlı olarak değişir. Eğer anal
açıklık yalnızca daralmış ise, bu açıklığı bir aygıtla genişletmek
mümkündür. Başka tür kapalı anüs vakalarında ameliyat gereklidir;
tıkanıklık rektumdan ne kadar yukarıda ise o derece büyük cerrahi
müdahale gerekir.

Bazı çocuklarda anüsün tamamıyla rekonstrüksiyonu gerekebilir; kimi
çocuklarda ise bebek 6 ila 12 aylık oluncaya kadar geçici kolostomi
gerekli olabilir. Rektumun alt kısmında anal tıkanıklığı olan çocuklar
ameliyattan sonra iyileşme gösterir ve dışkılamayı kontrol edebilirler.
Tıkanıklığın daha yukarıda olması durumunda ise kendini tutamama
sorunları meydana gelebilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:29 pm


APANDISIT

Körbağırsağın apandis denen solucansı uzantısının iltihaplanması
apandisit olarak bilinir. Çok sık rastlanan ve özellikle yetersiz
tedavi sonucu yol açacağı tehlikeli komplikasyonlardan ötürü korkulan
bir hastalıktır. Günümüzdeki antibiyotik olanaklarına karşın bu ikincil
hastalıkların en ağın peritonit yani karın zarı iltihabıdır.


Apandis içinden besinlerin geçmediği küçük bir bağırsak çıkıntısıdır.
Hareketli ve esnek bir boru biçiminde olan bu çıkıntı kalınbağırsağın
başlangıç bölümü olan körbağırsağa, incebağırsakla birleşme yerinin
hemen gerisinde bağlanır. Genellikle eğik biçimde gövde eksenine doğru
uzanır. Bu normal konumunun dışında leğen içine, karaciğer altına ya da
sol böğüre doğru da yerleşebilir. Alışılmış yerinin dışında bulunan
apandisin iltihaplanması, belirtileri değerlendirmede ve hastalığın
tanısını koymada güçlükler yaratır.


Apandisin anatomik yapısında üç katman göze çarpar. Dış yüzeyi seröz
(sıvı içeren) bir zar örter. Bunun altında kas katmanı ve en içte de
lenf dokusunca zengin, girintili çıkıntılı bir mukoza yer alır. Lenf
dokusunun bolluğundan ötürü apandise "bağırsak bademciği" de denir.


NEDENLERİ


Apandisin iç boşluğu çok dardır. Bağırsak florasında bulunan bütün
mikroorganizmalar burada da yaşar. Apandis genellikle bu mikroplara
karşı yeterince dirençlidir. Ama bazen çoğalan mikroplar hastalık
yapıcı özellik kazanır. Böylece apandisin iltihaplanma süreci başlar.


Mikropların hastalık yapıcı özellik kazanmalarını sağlayan en önemli
olay, apandis iç boşluğunun tıkanarak körbağırsakla bağlantısının
zayıflamasıdır. Mikropların burada durağan biçimde kalmasıyla apandis
duyan iltihaplanır. Tıkanmanın birçok nedeni vardır. Bunlar arasında
yoğun mukus tıkaçları, bağırsak solucanları, apandisin çok uzun olması,
duvarlarında hareketi zorlaştıran köşelerin bulunması ya da kiraz gibi
meyvelerin takılı kalan çekirdekleri sayılabilir.


GÖRÜLME SIKLIĞI


Antibiyotiklerin yaygın biçimde kullanıma girmesiyle apandisit
olgularının sayısı azalmıştır. Gene de bütün cerrahi girişimlerin yüzde
2 si apandisit nedeniyle yapılmaktadır. Bebeklik çağında ender görülen
apandisit, çocukluk ve özellikle ergenlik çağında çok sık ortaya çıkar.
Daha sonra görülme sıklığı azalmakla birlikte her yaşta gelişebilir ve
her iki cinste de eşit oranda görülür. Bazı hastalarda akut apandisit
kendiliğinden geriler. Ama olguların yarısında bu krizler yineler ve
kesin tedaviyi gerektirir.


Hastalığın akutla kronik arası ve kronik biçimlerinden de söz edilir.
Akutla kronik arası olgular çok ender değildir. Buna karşılık kronik
apandisite düşünüldüğünden çok daha az rastlanır; hatta kronik
apandisit tamsının birçok olguda sağlam bir temeli yoktur.


Belirtileri


Apandisitin belirtileri deneyimli bir hekimi bile tanı koymada zora
sokabilir. Akut apandisit özellikle çocuklarda iştah kaybı, bulantı ve
kusmayla başlar. Ateş hastalığın tipik bir belirtisi değildir. Koltuk
altından ölçüldüğünde hiçbir zaman çok yüksek çıkmaz. Ama makattan
alınan vücut sıcaklığı her zaman daha yüksektir. Ağrı en önemli
belirtidir. Birkaç kez kusmayla birlikte sancı biçiminde ortaya çıkar.
Önceleri aralıklı gelen ağrı gittikçe şiddetlenir ve süreklilik
kazanır. Apandisit ağrısı göbek çevresi ve karın üstü bölgelerinde
başlar; daha ender olarak bütün karında duyulur. Daha sonra karnın sağ
alt bölgesine kayar. Ağrının göbek ile böğür kemiği ön dikeni
arasındaki bu yeri çok tipiktir. Bazen şiddetle başlayan ağrı daha
sonra hafifler. Bu durum yanıltıcıdır; hastaya rahatsızlığının bittiği
duygusunu verir.


Oysa ağrı azalırken akut krizin öbür belirtilerinde gerileme
görülmezse, örneğin, hızlı olan kalp atışları yavaşlamaz, kas sertliği
çözülmezse bu durum apandisitin en korkulu komplikasyonu olan karın zan
iltihabının geliştiğini gösterir.


Hastanın muayenesi sırasında kolayca akut apandisit tanısına
varılabilir. Karnın sağ alt bölgesinin elle muayenesinde kasların
korunma amacıyla kasılması sonucu sertlik görülür. Belirli noktalara
bastırılması şiddetli ağrı verir.


Apandisit tipleri


Belirtilerin şiddeti ve hastalığın ağırlığı yalnız apandis iltihabının
niteliğine bağlıdır. Akut apandisitin başlıca üç tipi vardır: Mukuslu,
irinli ve kangrenli. Cerrahi uygulamada en sık mukuslu apandisite
rastlanır. Mukus salgısının arttığı bu tipte apandis iyice
iltihaplanmış, gergin ve büyümüştür. Üzerindeki periton ise alışılmış
parlaklığını yitirerek hafif matlaşmıştır. Mukuslu apandisit hastalığın
en hafif tipi olmasına karşın, zamanında müdahale edilmezse irinli
apandisite dönüşebilir. İrinli apandisitte, apandis iç boşluğunda ve
duvarında biriken irin birçok apse odağı oluşturur. Bu apselerin
ülserleşerek apandis dışına açılmasıyla kaçınılmaz olarak periton
iltihabı gelişir. Akut apandisitin irinli tipinde körbağırsak ve
incebağırsak bağlantı bölgesi gibi apandis yakınındaki bağırsak
bölümleri de iltihaplanır. Son olarak, apandis damarlarının pıhtıyla
(tromboz) tıkanması sonucunda kangrenli apandisit gelişir.


Başka bir deyişle, apandise gelen kanın ve dolayısıyla oksijenin
azalması, doku ölümüne (nekroz) ve apandisin bağırsaktan kopmasına yol
açar. Kopan apandisin ve körbağırsağın içindekiler kayın zarı boşluğuna
yayılınca çok ağır bir peritonit oluşur.


GİDİŞİ


Hastalık gidişine bırakılırsa, yani tanısı konmaz ya da hasta ameliyata
izin vermezse nasıl bir gelişme gösterir? Bazı iyi huylu olgularda
ağrı, kusma ve ateş birkaç gün içinde kendiliğinden azalır ve hasta o
an için kendini "iyileşmiş" hisseder. Ama "o an" geçicidir, çünkü
kolayca atlatılan bu ilk krizi kaçınılmaz olarak ikincisi izler. İkinci
krizin ortaya çıkış zamanı değişkendir ve arada geçen süre hastalığın
kronikleşmesine yol açacak ölçüde uzayabilir.


Bu iyi huylu olguların dışında bazen de 3. ve 4. günlerde periton
tepkisi gelişir. Bunun sonucu olarak böğür çukurunda elle hissedilen,
sınırları belirsiz, oval bir kütle belirir (plastron). Yatakta
dinlenme, karna buz koyma ve antibiyotik tedavisiyle plastron birkaç
haftada geriler.


Bir başka olasılık da apandisitin yaygın peritonit gibi ağır hastalık
durumuna doğru gelişmesidir. Yaygın karın zarı iltihabında belirtiler
çok şiddetlidir; ağrı bütün karında duyulur, kusma sıklaşır, hıçkırma
belirir ve ateş 400C ye kadar çıkar. Hasta endişeli, sıkıntılı, solgun,
yüz hatları gerilmiş görünür; dudaklar ve özellikle dil kurumuştur.
Acil girişimde bulunulmazsa hasta ölür.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:30 pm


APANDISIT (KRONIK)


Kronik apandisit, apandisin uzun süren ve tedavi edilmeden iyileşme
olasılığı bulunmayan iltihabıdır. Ama önceden kısaca değinildiği gibi
kronik apandisit tanısı çoğu zaman yanlış konur ve bu tanı konan
hastaların apandislerinin ameliyat sırasında tümüyle sağlıklı olduğu
görülür.


Kronik apandisit kadınlarda, ergenlik ve gençlik çağlarında daha çok
görülür. Ayrıca kentlerde kırsal kesimdekinden daha yaygındır.


Apandisit başından beri kronik olabileceği gibi akut apandisit
sonrasında kronikleşmiş de olabilir. Ama her ikisinin de tedavisi
apandisin çıkarılmasını gerektirdiğinden bu ayrımın uygulamada pek bir
önemi yoktur.


Belirtileri


Hastalık belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir. Belirtilerin
kaynağı apandisin iltihaplanması, bu iltihabın yakın çevredeki
organları da etkilemesi ve organizmanın bu olaylara tepkisidir. Kronik
apandisit olgularında aralıklarla gelen ve akut apandisit krizlerindeki
gibi şiddetli olmayan bir ağrı duyulur. Sağ kasıkta duyulan bu ağrılar
şiddetli olmasa da, hastayı işinden alıkoyacak kadar sıkıntı verebilir.
Ağrı genellikle aşırı güç harcama, ağır ya da bağırsaklara
dokunabilecek bir yemek, rahatsız edici uzun bir yolculuk ya da inatçı
kabızlık gibi durumlardan sonra görülür. Ağrıya bulantı, öğürme, bazen
kusma, iştahsızlık, genel kırıklık ve kabızlık eşlik edebilir. Eğer
iltihap yakın organlara da yayılmışsa ateş hafifçe yükselebilir.


Bazen ağrı sağ alt karın bölgesi yerine safrakesesi hizasında duyulur.
Bu durum apandisin normal yeri dışında, karaciğerin hemen altında
bulunmasından kaynaklanabilir.


Daha sık olarak ağrının kaynağı safra kanallarının refleks
kasılmalarıdır. Kadınlarda kronik apandisit ile dölyatağının sağ yan
ekleri iltihabı (adneksit) arasında bir ilişki vardır. Sağ yumurtalık
ve yumurtalıkla dölyatağı arasındaki fallop borusunu içeren bu ekler
apandisin yakınında olduğundan iltihaplanma olasılıkları yüksektir.


Kronik apandisit bazen mide hastalığını andıran belirtiler verir.
Bunlar arasında mide ağrısı, sindirim güçlüğü, yemek sonrasında doluluk
duygusu, bulantı, mide yanması ve mide ekşimesi sayılabilir. Bu
belirtilerin ilk düşündürdüğü hastalık mide ülseri olduğundan
radyolojik incelemeyle bu olasılık dışlanır. Apandis bölgesine
derinlemesine bastırılınca burada ve mide bölgesinde ağrı duyulur. Bu
belirtiler büyük olasılıkla iltihaplı apandisten kaynaklanan ve mideyi
de etkileyen reflekslere bağlıdır. Bu refleksler mide hareketlerini
hızlandırarak ağrıya ve mide salgılarının artmasına yol açar.


Tanı


Yukarıda açıklandığı gibi kronik apandisit zor tanınan ve değişken
belirtileriyle safrakesesi iltihabı, mide onikiparmakbağırsağı ülseri
ya da adneksit gibi hastalıkları andırabilir. Uste1k bu hastalıkların
kronik apandisitle eşzamanlı olarak görülebileceği çeşitli
araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Yalnız klinik verilere
dayanarak tanı koymak kolay değildir. Ama iyileşmiş akut apandisit
olgularında apandisle ilgili yakınmaların yinelenmesi, kronik apandisit
tanısını kolaylaştırır.


Başlangıcından beri kronik olan apandisitlerde tanı koymak oldukça
güçtür. Yapılan radyolojik incelemeyle apandisteki yapı değişiklikleri,
çevre dokulara yapışmalar ve iç boşluğun kontrast (radyoopak) madde
verilerek ortaya çıkarılan düzensizlikleri saptanır. Ayrıca öbür
organlar da bu yöntemle incelenerek belirtilerin düşündürdüğü başka
hastalık olasılıkları dışlanır. Bu veriler kesin kronik apandisit
tanısı koymaya yetmez. Tanıda daha değerli olan ve radyoskopik
incelemenin de destekleyebildiği temel belirti apandis bölgesine
basılınca duyulan ağrıdır.


Bu arada tıpta kronik apandisit tanısına hiç yer vermeyen bir görüş de vardır.


TEDAVİ


Hastalığın belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk sekiz saat içinde
akut apandisit tanısı koymak çoğu kez zordur. Bu nedenle gözetim altına
alınan hastaya ağız yoluyla besin vermekten kaçınmalı ve ishal yapıcı
ilaçlar verilmemelidir. Hasta huzursuzsa yatıştırıcı bir ilaç
verilebilir. Tanı kesinleştikten hemen sonra cerrahi girişim yapılır.


Cerrahi girişimde oldukça sık karşılaşılan bir durum apandisit
tanısıyla açılan hastada apandisin sağlam çıkmasıdır. Bu durumda
apandisin gene de alınması uygundur. Apandisit olgularında yanlış
tanıyla sık karşılaşılması. kuşkulu durumlarda belirtilerin
ağırlaşmasını beklemeden cerrahi girişim yapma eğiliminden kaynaklanır.
Gecikmenin hastanın yaşamı için büyük tehlike yaratması uzmanları hızlı
karar vermeye iter. Komplikasyonsuz apandisitten ölme riski binde 1
dir; bu oran hastalığın kangrenli tipinde binde 6 ya, patlamış
apandisitte ise binde 50 ye çıkabilmektedir. Akut apandisiti
antibiyotiklerle denetim altında tutmak da doğru bir uygulama değildir.
Çünkü bu hastalık, tıkanmış apandisin içinde antibiyotiklerin
erişemeyeceği bir enfeksiyondur. Ama gene de cerrahi girişimin gereksiz
olduğu ya da uygulanamayacağı olgular vardır. Örneğin, krizden 3-4 gün
sonra geçici iyileşme evresinde hekime başvuran hastaya ilk aşamada
cerrahi girişim yerine daha yatıştırıcı yöntemler uygulanır.


Yayılmış karın zarı iltihabında ise hastanın genel durumu denetim
altına alınmadan cerrahi girişime başvurulmaz. Buna karşılık yaygın
karın zarı iltihabının çocuklarda cerrahi olmayan yöntemlerle tedavisi
çok daha yüksek ölüm riski yarattığından çocuk peritonitinde aynı
yaklaşım geçerli değildir.


Uzmanlar sık sık karın ağrılarından yakınan, ama kronik apandisit
tanısı kesinleştirilemeyen hastalara cerrahi girişimde bulunma
konusunda artık çok daha dikkatli davranmaktadırlar. Bu yeni yaklaşım,
sürekli karın ağrılarından yakınan çocuklarını kronik apandisit
kuşkusuyla doktora götüren anne babaları endişeye sokmaktadır. Oysa
halk arasında genellikle kronik apandisit olarak yorumlanan bu
belirtinin nedenleri çoğu kez başka hastalıklardır. Yineleyen apandisit
nöbeti oldukça kolay tanınır. Hastanın özgeçmişinde gerçek bir
apandisit krizinin bulunması uzmanı tanıya yaklaştırır. Apandisit krizi
geçirmiş bir hasta karın ağrısı dönemlerinden, iştahsızlıktan, sağ alt
karın bölgesinde dokunmayla uyarılan ağrıdan ve genel olarak kendini
kötü hissetmekten yakınıyorsa apandisin ameliyatla çıkarılması doğru
olur. Buna karşılık daha önce akut apandisit krizi geçirmemiş, ama
karın ağrılarından yakınan bir hastada apandisin alınması çok daha zor
verilebilecek bir karardır.


Özellikle ergenlik çağındaki ve genç kadınlarda uzmanı yanıltabilecek
üreme organı hastalıkları sık görüldüğünden apandisit ameliyatı
kararının dikkatle verilmesi ayrı bir önem kazanır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:31 pm


ARPACIK

Gözkapağı kenarlarındaki bir yağ bezi iltihabıdır. Genellikle etken, stafilokok bakterisidir.

Belirtileri:

Arpacığın çıkacağı yerde kızarıklık, acıma ve yanma vardır.

Tedavi:

Apse ortasındaki kirpiğin çıkarılması, sıcak pansuman yeterli
tedavidir, ama iltihabın yayılmasını önlemek amacıyla antibiyotik1i göz
merhemleri kullanılmalıdır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:32 pm


ARTROSKOPI

1972 de artroskop denen aletin geliştirilmesine kadar diz ve diğer
eklemlerin zedelenmeleri çoğu zaman ameliyatı, uzun süre hastanede
kalmayı ve uzun ıstıraplı bir iyileşme devresini gerektiriyordu. Bazı
problemlerin hala dizde veya omuzda rekonstrüktif cerrahi amaçlarıyla
büyük ameliyat yerleri açılmasını gerektirmesine rağmen daha az ciddi
olan birçok zedelenmeler şimdi artroskopla düzeltilmektedir.

Alet

Artroskop (Artro eklem demektir. Skopda bakmak) bir tüp, büyüteçlerden
meydana gelmiş bir optik sistem ve bir fiberoptik ışık kaynağından
meydana gelmiştir.

Prosedür

Bir anestezik verildikten sonra (ya lokal ya genel) dizkapağının (veya
omuz veya incelenecek olan başka herhangi bir eklemin) bir kenarında
küçük bir kesi yapılır.

Bu kesi (insizyon) çoğu zaman o kadar küçüktür ki,işlemin tamamlanmasından sonra kapatmak için dikiş gerekmez.

Ondan sonra artroskopun tüpü içeriye yerleştirilir. Gözetleme
bölümünden veya ekranda doktor mafsalın içine bakabilir. Mafsal
boşluğuna, genişletmek ve görünebilir olma durumunu arttırmak için
steril bir sıvı enjekte edilebilir.

Olanaklar

Mafsala girdikten sonra artroskop sadece dokuları muayene etmek değil;
eklenen aletlerle biyopsi örneği alma ve hatta büyük bir ameliyat yapma
olanaklarını vermektedir. Boşlukta dolaşan kıkırdak parçacıkları
çıkartılabilir ve ufak yırtıkların ve diğer diz rahatsızlıkları bu
şekilde tedavi edilebilir. Artroskop çeşitli hastalıkların teşhisinde
de değer taşımaktadır.

İyileşme Devresi

Mafsalın açıldığı geleneksel tekniklerin aksine, artroskopiden sonra mafsalın iyileşmesi için çok az bir süreye gerek duyulur.

Prosedürün bir saatten fazla sürdüğü nadirdir ve hasta bundan kısa bir
süre sonra evine dönebilir. Mafsalların birkaç gün şiddetli fiziki
aktiviteye maruz kalmaması gerekse de çoğu zaman faaliyetlere derhal
başlanabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:32 pm


ARTROZ


Yaşlanmaya ya da eklemlerde oluşan başka lezyonlara bağlı olarak gelişen kıkırdak dokusu hastalığıdır.

Artroz, bir ya da birden çok eklemde görülen ve eklemi saran
kıkırdakdokusunda özgün doku yıkımı yapan kronik bir hastalıktır.
Hastalık, eklemdeki kemiklere de zarar verir. Artroz kısaca eklem
yıpranması ya da yaşlanması olarak tanımlanabilir. İleri yaşlarda
görülen bu doğal artrozdan başka, eklemle ilgili yerel ya da sistemik
hastalıklar sırasında görülen erken yaş artrozu da vardır.

Artroz doku yıkımı yapan bir hastalıktır. Biçim bozucu artrit (artritis
deformans) ile hiçbir ilgisi yoktur. Artritis deformans ya da öbür
adıyla kronik birincil poliartrit, tüm eklemleri ve eklem boşluğundaki
dokuları tutan bir hastalıktır. Akut artrit de artrozdan ayrılmalıdır.
Akut artrit, mikrobik etkenlerle oluşan eklem iltihabıdır. Eklem
romatizması ise gençlerde sık görülen ve boğaz enfeksiyonlarına yol
açan beta-hemolitik streptokokların toksinlerine karşı, eklem dokusunun
verdiği iltihabi yanıttır.

İleri yaşların tipik hastalığı olarak kabul edilen artroz, gelişmiş
ülkelerde ve 40 yaş sonrasında yaygındır. Kadınlarda daha sık görülür.
Öncelikle, omurga (özellikle bel ve boyun bölgeleri), kalça, diz, ayak,
başparmak elbileği-eltarağı eklemi (başparmağın kökündeki eklem) gibi
çok işleyen, hareketli ve/ya da vücut ağırlığını taşıyan eklemlerde
ortaya çıkar.

NEDENLERİ

Artrozlar birincil ya da eklemin mekanik (harekete bağlı) İşlevlerini
bozan etkenlere bağlı olarak ikincil olabilirler. Birincil artroz
nedenleri genel özellikler taşır.

Yaşlanma ve eklemin sürekli hareketi, eklem kıkırdağının aşınmasına,
esnekliğini ve kayganlığını yitirmesine yol açar. Eklem kıkırdağı
gittikçe daha az beslenir ve parçalanmaya başlar. Kıkırdağın
yaşlanmasıyla birlikte artrozun anatomik ve radyolojik bulguları da
zamanla belirginleşerek 40-50 yaş sonrasında eklemlere bütünüyle
yerleşir. Artroz gelişiminde yaşlanma dışında şişmanlık da etkilidir.
Şişman kişilerde eklemlere fazla yük binmesi ve kolesterol fazlalığı
gibi ****bolizma bozukluklukları artroz gelişimini kolaylaştırır.
Artrozun başka genel nedenleri arasında hormonal bozukluklar
(yumurtalık ve tiroit bezlerinin hastalıkları), karaciğer ve böbrek
hastalıkları, kronik çevresel damar yetmezliği (varis) sayılabilir.
Menopoz artroz sürecini hızlandırır ve hastalığın gidişini
kötüleştirir. Artrozda kalıtsal etkenlerin de rolü olduğu
gösterilmiştir.

Eklem yüzeyinin tümünün ya da bir bölümünün aşın ve doğal olmayan yük
altında kalması kaçınılmaz bir şekilde artroza yol açar. Eklemin normal
işlevini bozan yerel etkenler sonucunda gelişen bu artrozlara ikincil
artroz denir. En tipik ömeği doğumsal kalça çıkığı olgularında görülen
kalça artrozudur. Doğumsal çıkığa bağlı olarak eklem başlıklarında
gelişen biçim bozukluğu (deformasyon), mekanik uyuşumsuzluk yaratır.
Böylece ekleme sürekli olarak ek yük yansıması da artroza yol açar.
Yanlış kaynamış kemik kırıkları, dışa ya da içe dönük diz
çarpıklıkları, kamburluk (kitbz), omurganın "S" biçimindeki eğrilikleri
(skolyoz) gibi eklemlerde dengesiz yüklenmeye yol açan durumlar da
küçük yaşlarda artroz gelişimine neden olur.

Eklem kıkırdağını etkileyerek yıkımına yol açan hastalıklar, ikincil
artroz nedenidir. Bunlar arasında eklem kırık ve çıkıkları, akut
artritler, sık eklem içi kanamalar (hemofili), eklemde ürik asit
birikmesi (gut) sayılabilir.

YAPISAL ANATOMİK DEĞİŞİKLİKLER

Daha önce de belirtildiği gibi ilk değişiklikler eklemi saran kıkırdak
kılıfında görülür. Kıkırdak kılıfı pütürlü, kuru, mat bir durum alarak
esnekliğini yitirir. Daha sonra da ufalanarak, bazen de yok olarak
altındaki kemiği Örtüsüz bırakır. Kıkırdağın bu şekilde ülserleşmesi,
kemiğin yoğunlaşmasına, bütünleşmesine ve mermer gibi pürüzsüzleşmesine
(fildişi kemiği) neden olur. Yoğunlaşan kemik bölgelerinin iç kısmında,
kan damarlannca beslenmeyen, ölü ve bağdokusu bakımından zengin kistik
boşluklar gelişir. Kıkırdak kılıfının bittiği eklem ucu çevresindeki
kemik dokusu artışı çok yavaş gerçekleşir ve sonunda "osteofit" ya da
"gaga" adı verilen kemik çıkıntıları oluşur. Eklem çevresindeki
sinovyal kapsüller bu yıkım sürecine sınırlı bir şekilde katılırlar.
Kan damarlarının genişlemesine bağlı olarak şişerler ve zamanla eklem
yüzeyine yapışarak eklem hareketlerini kısıtlarlar. Bu süreçte iltihap
bulgularına hiçbir zaman rastlanmaz.

BELİRTİLERİ

Artroz belirtileri yalnız hastalığa yakalanan eklemle sınırlıdır. Bu
hastalarda genel durumla ilgili yakınmalara rastlanmaz. Başlıca
belirtiler ağrı ve eklem hareketlerinin sınırlanmasıdır. Ağrı tipiktir:
Eklem hareket halinde iken ya da yüklenme olduğunda beliren ağn,
dinlenmeyle kaybolur ya da şiddeti belirgin ölçüde azalır. Eklem
hareketlerinin yeniden başladığı sabah saatlerinde şiddeti artan ağn,
eklemlerin ısınmasıyla yavaş yavaş azalır. Hareket kısıtlılığı mekanik
bir nedenle meydana gelir: İki kemiğin birleştiği eklem yüzeyi düzgün,
pürüzsüz ve kaygan olacağına pütürlü, çentikli ve bozulmuştur. Kasların
kasılması ve kapsülün kalınlaşması her iki eklem başlığını sıkıştırarak
eklem hareketlerini sınırlar. Artroza bağlı bu bozukluklar kroniktir.
Bazen göreli iyileşme dönemleri yanında darbe, fiziksel zorlanma, soğuk
kas zayıflaması ve şişmanlama gibi etkenlerle yakınmaların arttığı
dönemler de görülür. Artroz oldukça yavaş gelişir ve gittikçe
kötüleşerek ilerler.

Hekime başvurmayı gerektiren ilk eklem yakınmaları artrozun başlamasından yıllar sonra ortaya çıkar.

TEDAVİ

Bu bölümde artroz tedavisinin genel ilkeleri incelenecek, hastalığın
sık olarak yerleştiği eklemlere değinilirken tedavinin ayrıntıları da
açıklanacaktır. Artrozun temelinde yatan kemik ve kıkırdak yıkımını
onaracak hiçbir ilaç ya da fiziksel önlem yoktur. Tedavilerle Artroz
gelişimi ancak çeşitli tıbbi ve fiziksel tedavi yöntemleriyle
yavaşlatılabilir ya da bazı durumlarda yıkıma neden olan lezyona bağlı
yalanmalar uzun bir süre hafifletilebilir. Bu bilgi ışığırtda artroz
tedavisinin üç biçimde uygulanabileceğini belirtelim: Koruyucu, tıbbi
(genel ya da yerel) ve cerrahi tedavi.

Artrozun önlenmesi, yaşlanmanın yol açtığı kaçınılmaz eklem yıkımını
geciktirmeyi sağlayan tüm kişisel önlemleri kapsar. Aşın kilo almaktan
kaçınmak, düzenli spor yapmak (yürümek, bisiklete binmek, yüzmek vb),
kanda ürik asit, şeker ve kolesterol değerlerini ölçtürerek artrozu
hazırlayıcı hastalıkların erken tanı ve tedavisini sağlamak, dengeli
beslenerek et çeşitleri, tatlılar, alkol vb yiyecek ve içeceklerde
aşırıya kaçmamak gerekir. Eklem ve iskelet yapısının doğumsal, nedeni
bilinmeyen (idiyopatik) ya da tam tedavi edilmemiş darbeye bağlı
bozukluklarını önlemek için erken cerrahi ve ortopedik tedaviler
uygulanır.

Artrozun übbi tedavisi sistemik ya da yerel olabilir. Sistemik tedavide
artrozu ağırlaştıran hormonal bozukluklar, şeker hastalığı ve şişmanlık
gibi hastalıklar tedavi edilir. Yerel tedavide ise, ağrının başlıca
sorumlusu olan yumuşak eklem dokularının örselenmesi azaltılmaya
çalışılır. Aynca iskelet sisteminin kan ve kalsiyum gereksinimleri
yeterli düzeyde karşılanır, hastalıklı eklemin hareket yeteneği elden
geldiğince korunmaya çalışılır. Cerrahi tedavi, artroz yakınmalarına
yol açan bozuklukları önemli ölçüde düzelterek en başarılı ve uzun
erimli sonuçların alınmasını sağlar. Hasta ekleme ve hastanın yaşına
göre değişen bir dizi cerrahi yöntem uygulanabilir. Cerrahi yöntemlerin
başlıcalan eklemi oluşturan kemikler arasındaki bağlantıyı yeniden
düzenleyen osteotomi (ameliyatla kemiğin bir parçasının çıkarılması ya
da kemik eklenmesi), yıkıma uğramış eklem başlıklarının bir bölümünün
ya da bütününün protez (yapay kemik uçları) ile değiştirilmesidir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:36 pm


ARTROZ TIPLERI

Omurga artrozu

Omurga, artrozun en çok yerleştiği organdır. Özellikle hareketli
eklemlerin bulunduğu bel ve boyun omurlarında sık görülür. İki tür
omurga artrozu vardır: Disk artrozu ve interapofizer artroz. Disk
artrozunda omurlar arasındaki disk (yastık) esnekliğini yitirerek
kemikler arasında ezilir. İnterapofizer artrozda ise hastalık omurların
arka kısımlarını birleştiren küçük eklemlere yerleşmiştir ve omurga
hareketleri sınırlanır. Bilindiği gibi omurlar arasında kıkırdak
yapısında diskler bulunur. Bu diskler esnek ve kaygan olmalarıyla
kemikler arasındaki sürtünmeyi en aza indirerek omurga hareketlerini
gerçekleştirirler. Disk, artrozun yıkıma uğrattığı ilk, hatta tek eklem
yapısıdır. Omurga artrozunun öteki özellikleri hep bu başlangıç
lezyonunun sonuçlandır. Disk yumuşar, bütünlüğünü yitirir, ufalanmaya
başlar, incelir ve sonunda omurlar arasında ezilir.

İncelmenin, disk yüzeyinde eşit olmaması sonucunda üstteki disk,
alttaki hastalıklı diskin incelen bölgelerine doğru kaymaya başlar. Bir
yandan da ezilen disk omurların dışına kayar. Omurları birbirine
tutturan bağlar, diski bütünüyle hapseder. Böylece iyice gerilen disk,
kemiğin en dış yüzünü ve omurga periostunu (kemik dış zan) tahriş eder.
Kemik, sürekli etkisinde kaldığı tahriş edici uyaranlara "osteofît" ya
da "gaga" adı verilen kemik çıkıntıları oluşturarak yanıt verir.

Kemik dokusundaki artış bazı ileri olgularda birkaç omurun birbiriyle
kaynaşmasına neden olabilir. Kaynaşan omurlar arasındaki eklemler ve
dolayısıyla hareketlilik sınırlanmış olur.

Omurga artrozunda, ağrı ve omurga sertliğine ek olarak omurga
kanalından geçen sinirsel yapılann zedelenmesine bağlı belirtiler de
görülebilir. Omurga içinde omurilik yer alır. Omuriliğin hareket ve
duyu sinirleri (motor ve sensoryal sinirler) vücudun her yanına
yayılır. Sinirler gidecekleri yere ulaşmak için mutlaka omurga içinden
geçmek zorundadır. Bu geçiş, yapılarında birçok delik bulunan omurların
art arda sıralanarak oluşturduğu kapalı bir kanal içinde gerçekleşir.
Böylelikle bir omurun kayması ya da kemik çıkıntısının büyümesi, omur
boşluğunu daraltarak sinire doğrudan baskı yapar. Kemik baskısı ile
sıkışan sinirin yayıldığı bölgelerde ağrı duyulacaktır. Örnek olarak,
siyatik sinirin sıkışması ya da iltihabı sonucunda gelişen siyatik
tablosu verilebilir.

Ağrıyı oluşturan tek etkenin sıkışma olmadığı, göğüs hizasındaki
omurları tutan artroz örneğinde daha iyi anlaşılır. Göğüs omurlarında
boşluğun geniş ve bu omurların çok az hareketli olması, sıkışma
olasılığını zayıflatır. Bu durumda sinir kökünü ilgilendiren
iltihaplanma ve bazı olgularda mekanik değişimler sonucunda gelişen
kanlanma yetersizliği söz konusudur. Sinir kökünün zedelenmesi ağn
dışında çeşitli belirtilere de neden olabilir. Özellikle artrozun göğüs
ve boyun omurlarını tuttuğu durumlarda, "servîkal sendrom" görülebilir.
Bu, gözbebeklerinde genişleme, etkilenen sinir kökü tarafında yanm baş
ağrısı, eklem hareketlerinin çıtırtılı olması, denge bozukluktan, kalp
çarpıntısı ve mide bulantısıyla seyreden bir tablodur. Tüm bu
belirtilere "Neri-Barre-Lieou sendromu" adı verilir.

Omurga artrozu tedavisinin genel ilkelerine daha önce değinilmişti. Bu
arada önemli bir noktayı vurgulamak gerekir. Birkaç aydır sırt ve boyun
ağrılarından yakınan bir hastanın hekime başvurması ile çekilen röntgen
filminde disk ya da omurga arka eklemlerinde artroza bağlı yıkımın
yıllar önce başladığı anlaşılır. Aynı hastanın bir-iki yıl önce hiçbir
yakınması yokken omurga fîlmi çekilseydi, artroz lezyonlan tüm
açıklığıyla görülebilecekti. Öyleyse ağrılar neden birdenbire ortaya
çıkar? Bunun nedeni, önceleri her şeye karşın normal olan omurganın
statik-dinamik (durağan ve devingen) dengelerinin, bazı yeni etkenlerle
artık bozulmuş olmasıdır. Bu etkenler omurgayı destekleyen kasların
durumu, omurga kemiklerinin tuttuğu kalsiyum miktarı ve vücudu
etkileyen başka sistemik hastalıklardır. Bu nedenle, tıbbi tedavi
filmlerde saptanan artrozu tedavi etmekten çok (ki bu olanaksızdır)
genel ya da kaslara bağlı bozuklukların giderilerek yakınmaların
dindirilmesine yöneliktir. Fizik tedavinin artrozda çok geniş bir
uygulama alanı vardır. Özellikle dolaşımı hızlandıran ve kas
beslenmesini artıran masaj ve kuru ısı uygulanması (elektrikli yastık,
Bier fırını, kısa hertz dalgalan ile yapılan markoniterapi,
radarterapi, sıcak kum tedavisi) yaygın olarak kullanılan yöntemlerdir.

Cerrahi tedaviye çok az olguda başvurulur. Artrozun yaptığı yıkım
sonucunda omurga kanalındaki sinirsel yapıların sıkıştığı olgularda
cerrahi tedaviyle bu sıkışıklıklar giderilir. Birden fazla diskin
yıkıma uğradığı ileri omurga artrozu olgularında ağrıya yol açan
sıkışmanın olduğu omurların çıkarılması yöntemine başvurulur.

Kalça artrozu

Kalça artrozun en çok görüldüğü eklemlerden biridir. Doğumsal gelişme
bozukluğu (konjenilal displazi) olanların büyük bir bölümünde tedavi
edilmemiş ya da bütünüyle iyileştirilmemiş doğumsal biçim bozukluğundan
kaynaklanan ikincil artroz görülür.

İkincil artrozun başlıca nedenlerinden biri doğumsal gelişme
bozukluklarıdır. Çünkü tedavi edilmemiş ya da tam iyileşmeyen doğumsal
gelişme bozukluklarında ilerleyen eklem uyumsuzlukları artroza ortam
hazırlarlar. Tedavi edilmemiş ya da altı yaştan sonra tedavi edilmiş
doğumsal kalça çıkıklarında uyluk kemiğinin (femur) ya da kalça kemiği
yuvasının (asetabulum) eklem yapılarında düzensizlikler kalır. Doğumsal
kalça çıkığında beliren artroz oldukça ağırdır. Eklemlerdeki
düzensizliklerin en az hafif olduğu olgularda bile artroz şiddetlidir.
Doğumsal kalça çıkığına bağlı olarak gelişen artrozun belirtileri çok
geç ortaya çıkan (30-40 yaşlarında) ağrı ve hareket kısıtlılığıdır.
Kemik oluyum bozukluklarının ileri derecede olduğu olgularda, gerçek
artroz tablosunun henüz ortaya çıkmadığı erken dönemlerde topallama ve
ağrı belirir. Kalça kemiği yuvası (asetabulum) ve uyluk kemiği başı
aynı eğime sahip değilse, vücut ağırlığı eklem yüzeyine eşit dağılmaz
ve eklem kıkırdağı giderek aşınır. Çıplak kalan kemik yüzeylerinin
birbirine değmesiyle çok ağrılı ve zamanla eklem hareketlerini
kısıtlayıcı bir tablo ortaya çıkar, ikincil artroz, iki eklem yüzeyi
arasındaki kusursuz uyumu bozan herhangi bir nedenin sonucunda
gelişebilir. Bu nedenler arasında uyluk başının iltihaplanmasını
(osteokondrit) sayabiliriz (Perthes hastalığı). Bu hastalıkta kemik ucu
(epifiz) çekirdeğinin 4-10 yaşlarında meydana gelen yerel dolaşım
bozukluğuna bağlı olarak normal gelişimini tamamlayamaması söz
konusudur. Sonuçta uyluk başı büyük ölçüde yuvarlaklığını yitirir.
Uyluk kemiği ucundaki ve uyluk boynundaki kırıklar çoğu zaman kemiği
besleyen damarların da tıkanmasına neden olarak kemik beslenmesini
önemli Ölçüde bozar. Uyluk başı kemik dokusunda böylelikle kısmen ya da
bütünüyle doku ölümü gelişir ve hızla artroz oluşumu başlar.

Kalçanın mikrobik iltihaplarına (septik artritler) ya da Koch basiline
(verem basili) bağlı iltihaplar (verem artriti, koksit) eklem
kıkırdağında ve kemik başlarında önemli doku yıkımı yapar. Bu
hastalıklarda klinik açıdan tam iyileşme sağlansa da bazen ağır artroz
tablosunun gelişimi önlenemez,. Kalça artrozuna neden olabilecek
belirgin bir yerel etken olmadan gelişen artroza birincil artroz denir.
Bu artroz türü başta jngiltere olmak üzere Kuzey ülkelerinde çok
yaygındır. Daha çok orta-ileri yaşlarda (50-60 yaşından sonra) görülür
ve bir yanda daha belirgin olmak üzere her iki kalça eklemini tutar.

Hastalık eklemlerde ilerleyerek hareketin sınırlanmasına neden olur.
Uyluk başı normal biçimini yitirir, büyür ve kalça kemiği yuvasını
fazlasıyla doldurarak eklemin tüm mekanik işlevim bozar. Kalça
artrozunun en önemli belirtisi kasığa, kalçaya ve sıklıkla dize yayılan
ağndır. Kalça ekleminin bacağı uzatan ve içe doğru döndüren hareketleri
kısıtlanmıştır. Öte yandan eklemin İçeriye doğru yaptığı bükülme
hareketi hastalıktan uzun bir süre etkilenmez. Daha önce değinilen iki
belirti sonucunda hastalığa özgü bir topallama (kaçış topallaması)
gelişir. Bunun nedeni hastanın yürürken vücut ağırlığını sağlam ekleme
bindirerek, ağrılı eklemin yükünü en aza indirmeye çalışmasıdır.

Kalça artrozunun tedavisinde, Öteki eklemlerin artrozunda olduğu gibi
tıbbi ve fizik tedavi yöntemleri uygulanır. Tedavide öncelikle
eklemdeki iltihabın ve eklem çevresindeki yumuşak dokulardaki (sinovya
zan, eklem kapsülü, kaslar) zedelenmenin giderilmesi amaçlanır. Tedavi
sonucunda hastanın ağrılarında belli bir azalma olsa da, eklemlerde
artrozun yol açtığı doku yıkımı onarılamaz. Kalça artrozunun cerrahi
tedavisi, ortopedinin en önemli alanlarından biridir. Cerrahi tedaviden
oldukça başarılı sonuçlar alınabilir. Kalça artrozunu önleyici ve
artrozu tedavi edici iki tür cerrahi girişim yöntemi vardır. Artrozun
koruyucu cerrahi tedavisi çocuk ve gençlere uygulanır. Bu yöntem uyluk
başının doğumsal gelişme bozukluğu i]e asetabulum arasındaki mekanik
uyumsuzluğu gidermeye yöneliktir. Böylece ileride gelişmesi kaçınılmaz
bir artroz önlenmiş olur.

Uyluk boynunun yaptığı açıyı değiştirerek eklemin mekanik İşlevlerini
düzeltmeyi amaçlayan osteotomi (ameliyatla kemiğin bir parçasının
çıkarılması ya da kemik eklenmesi) ve doğumsal gelişme geriliği
nedeniyle uyluk başını barındıracak boyutlara ulaşamamış asetabuluma
(kalça kemiği yuvası) uygulanan cerrahi girişimler de Önemlidir. Kalça
artrozunun cerrahi tedavisinde lezyonun tek ya da çift yanlı olması,
hastanın yaşı ve cinsiyeti, mesleği ve yaşam alışkanlıkları gibi
etkenlere bağlı olarak çeşitli yöntemler uygulanır. Kalça artrozunda
geçerliliğini koruyan önemli cerrahi girişim yöntemlerinden bazıları
şunlardır:

Osteotomi

Osteotomide uyluk kemiğinin başı ile kalça kemiği yuvası arasındaki
değme noktalan değiştirilerek uyluğun burada yaptığı yıkım giderilmeye
çalışılır. Cerrahi girişimden sonra ağrı kaybolur, artrozun ilerlemesi
durur ve kalça işlevleri ile hastanın yürümesinde belirgin düzelme
sağlanır, iyileşme bazen kalıcı bazen de geçicidir. Gene de
osteotominin genç ve eklem işlevleri henüz ileri derecede bozulmamış
hastalarda uygulanan, hastalığın nedenini ortadan kaldırmayan, ama
oluşan doku yıkımını onaran bir tedavi olduğu unutulmamalıdır.
Kemiklerin, osteotomiden sonra ****l plakalarla birbirine tutturulması
yöntemi geliştirildikten sonra, hastalara uzun süreli alçı
uygulanmasına son verilmiştir.

Artrodez

Artrodez, eklemin cerrahi girişimle kaynaştırılmasıdır ve tek yanlı
kalça artrozlarmda uygulanır. Artrodez uygulanan eklem devre dışı
kaldığından ağrı bütünüyle ortadan kalkar. Hasta sağlam eklemini
kullanarak rahatça iş hayatını sürdürebilir. Ama bu tedavi sonucunda
oturma, araba kullanma ya da bisiklete binme gibi edimler güçleşir.
Belli bir yaşama alışkanlığı olan hastalar gönüllü olarak kabul etmese
de, artrodez en geçerli tedavi yöntemlerinden biridir.

Atroplasti girişimleri

Artroplasti, hastalığın yıkıma uğrattığı eklem başlarına yeniden biçim
verilmesidir. Eklem başlarını fasya, yağ vb biyolojik maddelerle
kaplama yöntemleri başarılı olmayınca, son zamanlarda yapay eklem
başlarının kullanımına başlanmıştır.

Artroprotez

Her iki eklem yüzeyinin (uyluk ve asetabulum) ya da yalnız uyluk başının değiştirilmesidir. Vücudun

İyi uyum gösterdiği ****l alaşımlardan üretilen yapay protezler kullanılır.

Artroprotez mekanik açıdan kalça artrozunu bütünüyle iyileştiren bir
girişimdir. Ağn birkaç gün içinde bütünüyle kaybolur, eklem hareketleri
ve yürüme hemen hemen normale döner. Ama gene de bazı sorunlar
görülebilir; hastaların bir bölümünde ekleme yerleştirilen yapay
maddelere karşı uyumsuzluk gelişir. Elde edilen sonuçlann yüksek
başansı ve olguların başka girişimlerle tedavi şansının olmaması
artroprotez tedavisini daha da geçerli kılar. Girişimin teknik yönü
geliştikçe artroprotez, artroz tedavisinde en seçkin yöntemlerden biri
olacaktır.

Diz eklemi artrozu (gonartroz)

Artrozun dizde birincil olarak gelişmesi çok enderdir. Burada hemen her
zaman iskelet çatısı eğrilmelerine, küçük yaşlarda geçirilen iskelet
yapısını bozan hastalıklara ve darbelere bağlı ikincil artroz söz
konusudur. Raşitizmde, küçük yaşlarda görülen kemik kırıklarının yol
açtığı içe (X bacak, valgus) ya da dışa (parantez bacak, varus) dönük
dizlerde vücut ağırlığı yaşam boyunca eklemin içbükey yüzüne biner.
Böylece aşın yük altında kalan eklem erken yaşlanır ve kıkırdak ile
altındaki kemik yıkıma uğrar. Diz artrozu belirtileri genellilde 50
yaşlanna doğru daha çok şişman, bacaklannda varis bulunan ve menopoz
dönemindeki kadınlarda görülür. Başlangıçta sinsi bir ağn vardır ve
eklem hareketleri kısıtlanır. Hastalık yerleştikçe sinovya zarı
kalınlaşarak diz şişer. Baldır kaslarında erime (hipotrofi) başlar. Diz
hafif gergin, eklem hareketleri kısıtlı ve seslidir (kıtırtıh). Diz
filminde eklem kenarlannın inceldiği, hatta dizin iç ya da dış
bölümlerinde bütünüyle ortadan kalktığı görülür. Hastanın ayakta
çekilen diz filminde kemiklerin denge ekseninin bozulduğu ve eklem
kenarlarının inceldiği belirgin bir biçimde saptanır. Hastalığın
birincil türünde genellikle dizkapağı kemiğinin eklem yüzeyinde
osteofît (kemik çıkıntısı) oluşumu gözlenir. Eklem içinde serbest kemik
parçalarına rastlanabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 9 sayfası Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hoşgeldiniz :: ––––•(-• Her TeLden •-)•–––– :: SagLık KöşeSi -


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & MasteRR BeLa
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar