Hoşgeldiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


HOŞGELDİNİZ
 
AnasayfaKapıAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
» 1.Sezon 13.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:30 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 12.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:29 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 10. ve 11. Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:27 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 9.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:24 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 8.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 7.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 6.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 5.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 4.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:17 pm tarafından Admin

En iyi yollayıcılar
OnuRBeRK
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
Admin
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
ßuSRa
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
asram
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
asii25
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
__KiLLiNg__
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
zeynep20
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
dLss
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
by_pesimist
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 
chileqly rocco
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 I_vote_rcap 

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
Yazar Mesaj
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 4:51 pm


LIKEN PLANUS


Hastalığın nedeni belli değidir, psikolojik etkenler üzerinde
durulmaktadır. Quinacrine adlı madde uzun süre alındığında bacaklarda
liken planus gelişebilir.

Liken planus, özellikle 20-50 yaşları arasında ve daha çok erkeklerde
görülen bir cilt hastalığıdır. Çocuklarda nadiren görülür. Hastalıkta
meydana gelen kabarıklıklar; 2-4 mm çapında, çok köşeli, üzeri düz ve
basık, kırmızı veya livid renkli ve serttir. Bazı kabarıklıklar
genişler ve ortaları çöker. Eski kabarıklıkların üzerleri genelde kuru,
beyaz, zemine yapışık, ince bir kabuk ile kaplıdır. Kabarıklıklar bir
araya gelerek genelde 1-2 cm çapında, yuvarlak veya oval plaklar
yaparlar. Zaman içerisinde bu plakların ortası koyu lacivert bir renk
kazanır.

Liken planus, genelde bilek ve kolların iç yüzünde, genital bölge
(peniste (liken niditus)) ve bacaklarda (liken corne) meydana gelir.
Daha nadiren de gövdede ve başta meydana gelir. Hastaların %50 sinde
ağız tutulumu vardır. Ağız içerisinde meydana geldiğinde genelde son
azı dişi hizasında, yanakların iç yüzünde beyaz porselen görünümündedir.

Genellikle çok kaşıntılı olan hastalığın gelişimi yavaştır, bazen
aylarca ve senelerce hastalık devam edebilir. Ancak aniden başlayan
olgular da bildirilmiştir. Tedaviden sonra tekrarlayabilir.

Tedavi

Herhangi bir şikayete yol açmayan durumlarda tedavi gerekmez. Plaklara
sürülmek üzere kortizonlu pomatlar kullanılır. Kaşıntıyı gidermek için
yatıştırıcılar ve antihistaminikler, düşük etkili kortizon ve
vitaminler verilebilir. Ağızda meydana gelen plaklar için yemeklerden
önce lidokainli sıvı ile gargara faydalıdır. Hastalık genelde sınırlı
kalır (tüm vücudu kaplamaz) ancak yıllar sonra tekrarlayabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 4:51 pm

LUPUS (SISTEMIK LUPUS ERITEMATOZUS)


En sık olarak genç kadınları etkileyen Sistemik lupus eritematozus
(SLE), otoimmün hastalıklardan birisidir; yani insanın kendi bağışıklık
sisteminin kendi vücuduna ait bir bileşeni yabancı gibi algılamasından
kaynaklanır. Hafif seyredebileceği gibi hayatı da tehdit edebilir.
Eklem iltihabına, deri değişikliklerine, sinirlerde hasara ve
hipertansiyonla sonuçlanan böbrek rahatsızlıklarına neden olabilir.
Tedavi amacı ile kullanılan ilaçlar genelde bağışıklık sistemini
baskılamaya yöneliktir. Bu ilaçlar atakları önlemede son derce etkili
olabilirler ancak kısa sürede hastanın durumunun iyileşmesi ve bu
ilaçları daha az kullanmaya gereksinim duymalarının sağlanması gerekir.
Kadınlarda 4 kat fazla görülür.

Aşağıda SLE li hastalar için bazı öneriler sıralanmıştır:

- Proteinli besinleri (et gibi) son derece az tüketin. Nişastalı
besinleri ve sebze-meyveyi bol miktarda yiyin. Süt ve süt ürünlerinden
uzak durun.

- Doymamış yağlardan (poliansatüre) uzak durun. Sadece saf zeytinyağı kullanın.

- haftada 3 kez sardalya yiyin (kesinlikle tuzlama OLMASIN) veya keten tohumu yağı (uygun formda) alın.

- günde iki kez 500 miligram siyah kuşüzümü yağı alın, bulamıyorsanız
siyah kuşüzümü yiyin. Çuhaçiçeği ve siyah kuşüzümü yağları;
gammalinolenic acid adı verilen değişik bir yağ asidinin doğal
kaynaklarıdırlar. Normal yediklerimizle alınması son derece nadir olan
bu yağ son derece etkili bir anti-inflamatuvar (iltihap giderici
denilebilir) bir maddedir. Bu madde aynı zamanda deri, saç ve
tırnakların sağlıklı bir şekilde gelişmelerini (büyümelerini) sağlar.
Adet öncesi ağrıların giderilmesinde de son derce etkilidir. Ancak ani
etkiler beklememek gerekir, en az 6-8 hafta kullanılmalıdır.

- omega-3-yağ asidi içeren besinler tüketin.

- eklem iltihabı gelişmişse, migren için sıklıkla kullanılan gümüşdüğme
(pire otu) (Tanacetum parthenium) bitkisini alın. Bunların kapsülünü
bulabilirseniz, günde bir kapsül yutun. Eklem şikayetleriniz devam
ettiği sürece kullanabilirsiniz.

- çok su için (en az 3 litre)

- bol bol dinlenin.

- düzenli olarak, aerobik egzersizler yapın. eklem şikayetleriniz varsa yüzün.

- hekiminiz dahil hiç kimsenin sizi ümitsizliğe sevketmesine izin vermeyin. Daima bir doktor kontrolünde olun.

- rahatlama ve stres atma egzersizleri deneyin.

- hayatınızda sıkıntı ve bitkinlik hissi olmasın
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 4:52 pm


MANTAR


Mantar hastaligina kuçuk bir mantar neden olur. BaSlica Sekilleri,
Ringworm denilen ve baS ve vucut derisinde görulen mantar hastaligi ile
öAtlet ayagiö olarak bilinen mantar hastaligidir.|BAs ve vuCUT
MANTARI|BaS ve vucut derisinde meydana gelen mantar hastaligidir.
BulaSicidir. Kafa derisinde (çocuklarda) ve vucudun baSka yerlerinde
görulebilir. Mantar hastaligi, kafa derisinde kuçuk, yuvarlak, pul pul
ve kirmizi olarak da görulebilen bir leke halinde baSlar. Leke giderek
buyur, buradaki saçlar zayiflar ve kirilip dökulerek kel bir yer
birakir. Bu, bir veya birkaç yerde olabilir. Vucudun baSka kisimlarinda
ise, bu hastalik, genellikle kisa bir sure sonra pul pul ve kirmizi bir
durum alan yuvarlak veya oval bir leke olarak baSlar. Daha sonra
lekenin ortasi, etrafinda yuzuk Seklinde bir yara birakarak iyileSir.
Hastalik, hastalikli bir kiSinin hastalikli yerine dokunmakla
bulaSabilir. Hasta birinin havlu ve saç firçasi gibi özel eSyalarini
kullanmakla da geçebilir. Mantar hastaligini, çok kez ayni evde
oturanlar, birbirlerinden ya da kedi köpek, kobay gibi hayvanlardan
kaparlar. En xxx ergenlik çagi öncesi çocuklarda görulur. Mantar
hastaligi tedavi edilmezse aylar veya yillarca devam
edebilir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem
verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz gerekebilir.
Belirtilerin 2-6 haftada geçmesi gerekir. Bununla beraber tedavi bazen
aylarca surebilir.|onlemler:|Hastaligin yayilmasinin engellenmesinde
temizlik son derece önemlidir. Hastaligi kapmiSsaniz, baSinizin
derisini hirpalamadan, her gun, dayanabileceginiz kadar sicak su ile
baSinizi yikayin. Evdekilerden ayri bir havlu kullanin. Tek baSiniza
yatin ve baSka hiç kimsenin saç firçanizi, taraginizi ve havlunuzu
kullanmasina izin vermeyin. Yatak çarSaflarinizi, yastik kiliflarinizi
ve havlularinizi haftada en az iki kez sicak su ile yikayip, guneSte
kurutun. Evdeki herkesin de kendi saç firçasi, tarak ve havlusu olmali
ve onlar da xxx xxx baSlarini yikamalidirlar. Kedi ve köpeklerin
tuylerini duzenli olarak kontrol etmek iyi olur. Eger mantar hastaligi
belirtisi varsa veterinere muracaat edin. Tuyleri guve yemiS gibi, yer
yer dökulmuS bir kedi yavrusunda hemen hemen kesinlikle mantar vardir
ve çocuklardan uzak tutulmalidir.|Okuldan Alikoyma: Uygun tedavi
baSlayana kadar çocuklar okuldan uzak tutulmalidir.|AYAK MANTAR
HASTALIĞI|Ayak mantar hastaligini hafif geçirenlerde, ayak parmak
aralarinda, çogu kez çatlaklarin da oluStugu beyazimsi bir deri
görulur. siddetli geçirenlerde, ufak su toplamiS kabarciklar, derisi
siyrilmiS kisimlar ve pul pul olmuS yerler görulebilir. Mantar
hastaliginin bu Sekli, genelde genç yetiSkinlerde ve ayaklari çok
terleyenlerde görulur. Ayak mantar hastaligi, hastalikli kiSiden
baSkalarina, banyodaki halilardan ve islak döSemelerden veya yuzme
havuzlarinin soyunma odalarindan geçer. Sicak havalarda daha
yaygindir.|Tedavi:|Doktorunuz, hastalikli yerlere surmeniz için krem
verebilir. Bazen ayni zamanda tablet de almaniz
gerekebilir.|onlemler:|Ayak parmaklarinin aralarini özenle kurulayiniz.
ozellikle yuzme mevsiminde ayaklariniza mantara karSi ilaçli-pudra
dökunuz. Sandal ayakkabi giyerseniz, ayaklarinizin mantar hastaligina
egilimi azalir.|Di¦ER BoLGELER|Mantar hastaligi, vucudun baSka
yerlerinde de olabilir. Genellikle erkeklerde kasik çevresi, kadinlarda
ise meme altlari gibi devamli temas halindeki deri yuzeylerini etkiler.
Buralardaki mantar hastaligi, ciltte islakliga ve Siddetli kaSintiya
neden olur. Kirmizi, kabarmiS kisimlarla akintili islak yerler
görulebilir. Mantar hastaligi çok terleyen insanlarda olur. Fazla
yikanma ve giysilerin cilde surtunmesi, özellikle de fazla dar iç
çamaSiri durumu kötuleStirebilir. Kasiklardaki mantar hastaligi, dar
blucin veya naylon iç çamaSirlari giymekle daha da kötuleSebilir.


MANTAR HASTALIKLARINDAN KORUNMA


Mantarlar, tıpkı bakteriler gibi normal koşullarda da vücutta
bulunabilen mikroorganizmalardır. Havadan, topraktan, hayvanlardan ve
diğer insanlardan bulaşabilir. Sıcak, nemli ve hava almayan ortamlarda
kolay çoğalırlar. Ortak kullanılan yerler ve eşyalar mantarın
yayılmasına sebep olabilir.


Vücudunuzda küçük, kepekli, beyaz, açık sarımsı, kahverengi ve koyu
renkli lekeler, halk arasında ‘samyeli’ de denilen bir mantar hastalığı
olabilir.


Tırnakta renk ve şekil değişikliği, kalınlaşma, tırnak mantarı
belirtilerindendir. Tırnak mantarı en sık ayak baş parmağında ve
erişkinlerde görülür. Genellikle ayak parmak aralarında kaşıntı,
pullanma gibi belirtilerle seyreden ayak mantarlarını takiben gelişir.


Mantar hastalıkları, havuz, hamam, spor salonları, duş gibi mekanlardan
ve ortak kullanılan havlu, terlik gibi eşyalardan kolaylıkla
bulaşabilir. Farklı mantar tipleri farklı organ ve dokularda mantar
enfeksiyonu oluşturabilir.


Mantardan korunmak için ;


• Ayaklarınızı her gün yıkayın.


• Özellikle ayak parmak araları olmak üzere, ayaklarınızı tamamen kurulayın.


• Yazın dar ve kapalı ayakkabı giymekten kaçının.


• Pamuklu çoraplar giyin ve hergün çoraplarınızı değiştirin. Sentetik materyelllerden yapılmış çorapları giymeyin.


• Mümkünse evde ayaklarınız açık olsun.


• Başkasının havlu ve terliğini kullanmayın.


• Tırnaklarınızı kısa tutun. Tırnaklarınızı deterjan ve kimyasal maddelerden koruyun.


Tedavi;


Mantar enfeksiyonunun yeri ve şiddetine göre değişir. Doktor
kontrolünde yapılmalıdır. Ağızdan alınan veya hastalıklı bölgeye
sürülen ilaçlar kullanılabilir.


İlaç kullanım süresini doktorunuz belirleyecektir. Eksik tedaviler
mantarın kısa sürede tekrarlamasına yol açar. Tedavi sonrasında da
mutlaka korunma önlemlerine dikkat etmeniz gerekir.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 4:56 pm


MENENJIT


Bazı menenjit tipleri çok hızlı şekilde beyin hasarına ya da ölüme
neden olabilir. Öte yandan bazı virüslerin yol açtığı menenjit hafif
seyreder. Menenjit aşıları özellikle salgınlar sırasında uygulanır ve
çocuklara rutin aşılama yapılmaz.
Menenjit, meninksin (beyni ve omuriliği örten zarlar)
iltihaplanmasıdır. Çoğunlukla vücudun başka bir bölgesindeki
enfeksiyondan tipik olarak kan dolaşımı yoluyla meninkse ulaşan
mikroorganizmaların yol açtığı enfeksiyon sonucu oluşur. Doktorunuz
omurilik sıvısından aldığı örneği inceleyerek menenjit tanısı
koyabillr. Bebeklerde ve genç çocuklarda belirtileri saptamak zor
olabilir.

MENENJİT TİPLERİ :
Viral menenjit: Çoğunlukla görece hafif seyreder ve ABD de bakteriyel
menenjitten daha yaygın olarak ve daha çok kış aylarında salgınlarla
görülür. Genellikle tedavi gerekmez ve çoğunlukla 2 hafta içinde
iyileşir.
Bakteriyel menenjit: Yaşamı tehdit edici olabilir ve hemen tedavi
edilmesi gerekir. Günümüzde, Streptococcus pneumoniae ve Neisseria
meningitidis (meningococcus) tek tek vakalar ya da salgınlar şeklinde
görülen bakteriyel menenjitin önde gelen nedenleridir. Haemophilus
influenzae tip b, ABD de 1990 lı yıllardan önce 6 yaşından küçük
çocuklarda menenjitin önde gelen nedeniydi. Ancak çocuklara rutin
aşılamanın bir parçası olarak uygulanan aşılar, bu tip menenjit
insidansını düşürmüştür. Yeni doğanlarda, grup B streptococcus ve E.
coli gibi başka bakteriler menenjite yol açabilir

BELİRTİLER:
- Yenidoğan bir bebekte huzursuzluk ya da uyuşukluk olabilir ve
beslenemez. Hafifçe içe göçük olan başın yumuşak bölümü (bıngıldak =
fontanel) gergin ya da dışarı çıkık duruma gelir. Daha büyük bir
çocukta şiddetli ve sürekli baş ağrısı ve/ya da ense sertliği,
alışılmadık biçimde sessizlik, parlak ışığa karşı duyarlılık, bulantı
ya da kusma hissi.
- Bakteriyel menenjitte belirtiler hızla, bazen birkaç saat içinde
gelişir. Belirtilerin ortaya çıkmasından sonra uyuşukluk başlar ve
bazen bilinç kaybı olur. Vakaların yarısında koyu kırmızı ya da morumsu
lekeler görülebilir.
- Viral menenjitte belirtiler daha hafiftir ve gribe benzeyebilir.
KORUNMA:
Bakteriyel menenjitin belirli suşları için aşılar mevcuttur ve bunlar
salgınları kontrol altına almaya ya da belirli bölgelere seyahat
edenlere yardımcı olabilir. Enfekte kişiyle yakın temasta bulunanlar
(aile üyeleri) enfeksiyondan korunmak için antibiyotik kullanabilir.
Enfekte kişinin ağız salgısından uzak durulması (öksürükten ve
öpüşmekten kaçınmak) ve ellerin dikkatle ve sık yıkanması da
alabileceğiniz diğer önlemlerdir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 4:59 pm


MENIER SENDROMU

Menier sendromu belirtileri yüz yıl evvel Prosper Meniere adında bir
Fransız tarafından açıklandı. Tarif ettiği tipik belirtiler gelip giden
işitme kaybı ile beraber baş dönmesi, kulak çınlaması ve etkilenmiş
olan kulakta bir basınç hissi duyulmasıdır. Menier sendromu ekseriyetle
önce bir kulağı etkiler ve vakaların yüzde yirmibeş ila yüzde ellisinde
ilerde ikinci kulak da etkilenir. Bu hastalığın nedeni henüz
bilinmiyor. Labirent denilen iç kulakta sıvı artışı görülüyor. Bu sıvı
fazlası labirent zarında basınç yapar. Bu zarı bozar ve bazen de
yırtar. Neticede denge ve işitme duyuları bozulur.

Belirtiler

- Şiddetli baş dönmesi ve beraberinde bulantı ve kusma

- Kulak çınlaması.

- Soğuk ve bozuk işitme.

- işitme kaybı.

Teşhis

Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler
arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası
birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya
çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir.

Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir. Genellikle değişen
düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar
şiddetlidir), kulak çınlaması ve özellikle düşük frekanslarda işitme
azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler
giderek daha ağırlaşır.

Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza
başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi
ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis
koymak için başka testler de gerekebilir.

Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su
verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin
olduğunu fark edersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu
test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği
yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanıtlarla
karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı
belirlenir.

Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece
zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında
tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı
yapar.

İlaçla Tedavi

Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı
durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar
sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein,
alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. Şiddetli bir krizin sebep
olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da
verilebilir. ilaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı
olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi
kendine ortadan kaybolabilir.

Ameliyat

ilaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse,
ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç
ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta
kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok
şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu
durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden
verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki
kulakta da Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük

yaratan krizleni durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır.
Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik
stneptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada
iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan
kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:01 pm


MENISKUS (YARALANMALARI)


Menisküsler, diz ekleminde yastık görevi görürler, diz ekleminin
bütünlüğüne yardım ederler ve dönmelerde güvence unsurudurlar.
Menisküsler genelde dize yandan gelen darbeler sonucu yırtılırlar. Diz
bükülü iken uyluğun içe doğru aşırı dönmesi ile ve dizde aşırı gerilme
sonucu da menisküsler yırtılabilir.

Başlıca yırtılma nedenleri:
- kaza ve darbelere bağlı
- hasar oluşturan eklem hastalıklarına bağlı
- eklem bağı hasarlarına bağlı
- doğuştan var olan şekil değişikliklerine bağlı kendiliğinden yırtılma

Başlıca yırtılma şekilleri:
- longitudinal (uzunlamasına) yırtıklar
- transvers ve oblik (yatay ve eğri) yırtıklar
- menisküs kisti ile birlikte olan yırtıklar

Tanı

Muayene, röntgen, çift kontraslı artrografi, bilgisayarlı tomografi ve artroskopi ile tanı kesinleştirilebilir.

Başlıca Belirtiler

- Kilitlenme : dizin 20-25 derece bükülü kalması, dizin gerilememesi
durumudur. Bu durum bir kaç günlük istirahatle geçer. Ancak
kilitlenmeye neden oalbilecek diğer durumlardan (ağrı, kitle gibi)
ayırılmalıdır.

- Boşalma : dizlerde boşalmaya neden olabilecek diğer durumlardan ayrılmalıdır.

- Şişlik (sıvı birikmesi) : darbe - kaza sonucu meydana gelen
menisküslerde görülebileceği gibi, menisküs yırtığı da sıvı birikmesine
neden olabilir.

Tedavi

Menisküs yırtığı tanısı konulduktan sonra, yırtığın şekline ve olayın
akut veya kronik oluşuna göre menisküsün tamamı veya bir kısmı
ameliyatla alınır. Bir kısmının alınması tercih edilir. Ayrıca
artroskopik yöntem günümüzde daha çok kullanılmaktadır.

Diskoid menisküs denilen durum gelişim sırasında meydana gelen bir
anomalidir ve sıklıkla dış menisküsde görülür. Dizin hareketleri
sırasında sesli bir kayma meydana gelir. Yırtık gelişirse ağrı ve kayma
şiddetlenir.

Menisküs kisti; dış menisküsde daha sık görülür. Dışta ağrılı bir
şişlik şeklinde görülür. Diz gerginken şişlik belirginleşir, bükülü
iken kaybolur.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:54 pm


MESANE VE IDRAR YOLU


Mesane kalça kemiği ile rahim arasında uzanır. İdrarın, böbrekler
tarafından üretildikten sonra depolandığı kesedir. Mesanenin, idrar
doldukça genişleyebilen esnek ve kaslı duvarları vardır.

Bu duvarlar kasıldığı zaman idrar 3,5-4 cm. uzunluğunda ince bir tüp
olan uretraya (idrar yolu) sızar. Uretra nın ağzı klitoris ile vajina
arasındadır.

Erkeklerde ve kadınlarda da mesane ve uretra (idrar yolu) vardır, ama
bunların yapısı iki cinste birbirinden farklıdır. Bu nedenle ortaya
çıkabilecek sorunlar değişiktir ve bazı rahatsızlıklar daha çok
kadınlarda görülür. Örneğin, kadınlarda, üretra hem vajinaya hem de
mikrop barındıran anüse daha yakın ve erkeklerdekine kıyasla daha kısa
olduğu için; üretra ve mesane enfeksiyonları (sistit) daha fazla
görülür.

Ayrıca, bazı yaşlı kadınlarda idrarını tutamamak gibi sorunlar ortaya
çıkabilir. Bunun nedeni, alt karın kaslarının zayıflayarak mesane ve
diğer iç organları taşıyamaz hale gelmesi sonucunda, organların aşağıya
sarkmasıdır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:55 pm


MIGREN


Migren öncesinde hastalar genel bir kırklık ve nöbetin başlamasından
12-24 saat kadar önceye uzanabilen tanımlayamadıkları bir huzursuzluk
yaşarlar; böylece nöbetin yaklaştığını anlarlar. Bazen migren nöbeti ön
belirti vermeden, beklenmedik bir anda, örneğin rahat bir uykudan sonra
başlar. Ama genellikle ruhsal gerginlik ya da adet döneminin yaklaşması
gibi hızlandırıcı etkenler vardır.

Migrenden hemen önce yaşanan ve baş ağrısının başlayacağını gösteren
"aura" dönemi, belirtileri sara nöbeti öncesindekilere benzediği için
bu adla anılır. Hastaların çoğunda ayrıca kısa bir süre için bir gözde
görme alanını sınırlayan canlı bir ışık çizgisi (parıltılı skotom)
belirir; bu görme kusuru başın karşı tarafında ağrı başlayınca ortadan
kalkar.

Ağrı şiddetli, zonklayıcı ve ilerleyici özelliktedir. Başlangıçta gözün
üzerinde yoğunlaşır, sonra şakak bölgesine yayılır. Migrenin tuttuğu
baş yarısında deri duyarlığı artmıştır; deriye dokunmak ya da en küçük
baş hareketleri ağrıyı başlatabilir. Hasta ses ve ışığa karşı da aşın
duyarlılaşır; bu nedenle sessiz ve karanlık bir ortam ister. İştah
kesilir. Bulantı, kusma ve halsizlik sık görülen öbür belirtilerdir.

Migren nöbetlerinin süresi çok değişkendir; kısa süreli nöbetler birkaç
saatten 12-24 saate kadar, ağır migren nöbetleri ise birkaç gün
sürebilir.

Aşın idrar çıkartılan hızlı bir çözülme dönemiyle nöbet biter. Migrenden hiçbir iz kalmayan hasta normal yaşamına döner.

NEDENLERİ

Migrenin nedenleri ancak varsayımlarla açıklanmaktadır. Bugüne değin
yapılan gözlem ve deneyler, hastalığın klinik tablosuyla ilgili sınırlı
bilgilere doyurucu bir yorum getirememiştir.

Migren uzun zamandır damar ya da sinir sistemine bağlı bir hastalık
olarak açıklanmaktadır. Damar sistemiyle ilgili olduğu varsayımA
önceleri daha çok benimsenmiştir. Ama son zamanlarda sinir sistemine
bağlı olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır. Damar sistemini temel alan
görüş, migrenin kafa atar damarlarının ağrılı genişlemesinden
kaynaklandığım savunur. Gene bu kurama göre genişleme öncesinde de
belirli bir odakta şiddetli bir damar büzülmesi görülür. Büzülme
nedeniyle beynin bazı bölgelerine gelen kan akımı yavaşlar; buna bağlı
olarak da bazı oksijen yetersizliği ve belli noktalarda geçici sinir
sistemi belirtileri (aura) ortaya çıkar.

Hastalığı öncelikle sinir sistemine bağlayan yaklaşım, migren
nöbetinden sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginliğini
denetleyen bir merkez olduğunu savunur. Bu merkezin dış ve iç
uyaranlara verdiği yanıtlar, migrenle ilgili damar değişikliklerine
neden olur. Bu değişiklikler ve atardamar duvarlarındaki ödem sonucunda
migren ortaya çıkar. Sinir sistemi ya da damarlardaki yanıtın
serotonin, histamin, prostaglandinler, pıhtılaşma etkenleri,
endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazı maddelerin serbestleşmesi
sonucunda ortaya çıktığı da öne sürülmüştür.

Migrenin oluşum sürecinde kişisel bir yat4ınlık ya da eğilim ve
kalıtsal etkenlere bağlı ağrı eşiği düşüldüğü de önemlidir. Bu nedenle
birçok olguda migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle
olanaksızdır. Çok çeşitli etkenler nöbeti başlatabilir. Heyecan,
bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneşte kalma, kapalı ortam,
sigara dumanı, ani hareket, iklim değişildiği, gürültü, alışkanlıklarda
değişiklik ve bazı besinler etken olabilir.

TEDAVİ

Migrende belirtilere yönelik ve koruyucu olmak üzere iki çeşit tedavi
uygulanır. Belirtilere yönelik tedavi aralıklı olarak baş ağrısı çeken,
nöbet sayısı ayda ikiyi bulmayan, her gün ilaç kullanmak istemeyen ya
da bazı nedenlerle ilaç kullanamayan hastalar için uygundur.

Koruyucu tedavi ise nöbet sayısı ayda ikiyi aşan, nöbetlerin sıklığı ve
şiddeti nedeniyle düzenli ilaç kullanmaya hazır olan hastalara
önerilir. Koruyucu migren tedavisinde kullanılan birçok ilaç vardır.

Uygulamada ilaçlar yalnız etkililiğine değil, hastalık tablosuna ve
hastanın biyolojik-davranışsal özelliklerine de bağlı olarak seçilir.
Örneğin flunarizin, siproheptadin gibi genellikle iştah açıcı, uyku
verici ve şişmanlatıcı etkileri olan ilaçlar iştahsız, zayıf ve
uykusuzluk çeken hastalara verilir; şişman ve uyanıklık gerektiren
işlerde çalışan hastalarda ise kullanılmaz. Propranol kalp atışları
normalden yavaş olan hastalara verilmez, ama tansiyonu yüksek ve/ya da
kalp atışları hızlı olan hastalarda öncelikle kullanılacak bir ilaçtır.

Hastaların büyük bölümü daha önce bazı koruyucu ilaçları kullanmış
olduğundan koruyucu migren tedavisinde uygun ilaçların seçilmesi zor
olmaz. Önceden kullanılmış ilaçların dikkatle sorgulanması, birkaç
seçenek arasından ilaç seçiminin yapılmasını sağlayabilir.

Kronik bir hastalığın tedavisinde bir ilaç uzun süre kullanılınca
hastada bazı yan etkilere yol açabilir. İlacın tedavi edici değeri
yüksek olduğu halde, hasta yan etkileri nedeniyle tedaviye ara
verebilir.

Migrenin belirtilere yönelik tedavisinde kullanılan ilaçlar son 30-40
yılda fazla değişmemiştir. Bunların başlıcaları ağrı kesiciler,
çavdarmahmuzu türevleri, barbitürat-ağrı kesici karışımları ve ağrı
kesici etkisi olan küçük ve büyük grup uyuşturuculardır (narkotik).

Migrene karşı etkileri iyi bilinen aspirin, steroid yapısında olmayan
öbür iltihap giderici ilaçlar ve asetaminofen en çok kullanılan ağrı
kesicilerdir. Bunlar genellikle reçeteyle değil, hastaların kendi
kendilerine aldıkları ilaçlardır. Aspirin bazı hastaların ara sıra
gelen baş ağrılarını gidermede de çok etkilidir.

Çavdarmahmuzu türevlerinin migrene iyi geldiği geçen yüzyıldan beri
bilinmektedir. Bu konudaki araştırmaların büyük bir bölümü de bu
yüzyılın başlarında yapılmıştır. Ayda iki defadan fazla baş ağrısı
nöbeti tutmayan hastalarda çavdarmahmuzu türevleri çok yararlı olabilir.

Bu ilaçlarla tedavi edilen hastalar, ilaç kesildikten sonra "geri
gelen" (rebound ) baş ağrıları ve kolayca oluşan ilaç bağımlılığı
nedeniyle yakından izlenmelidir. Baş ağrısı başladığında ağız ya da
dilaltı yoluyla 1-2 mg.lık dozlar önerilir; bu miktar 30-60 dakika
sonra yeniden verilebilir ve gerekirse bir saatlik aralarla yinelenir.
Hastaya verilecek en yüksek doz 6 günde mg ı, haftada ise 10-12 mg ı
geçmemelidir.

20. yüzyılın başında kullanıma giren barbitüratlar da migren
tedavisinde yararlanılan ilaçlardır. Ama özellikle kısa etkili
barbitüratların alışkanlık yapma tehlikesi oldukça yüksektir.
Çavdarmahmuzu türevleri gibi bu ilaçların da aralıklı olarak
kullanılması yeterlidir. Bir ay içinde 20 den fazla kısa etkili
barbitürat tableti alan bir hastada alışkanlık oluştuğunu düşünmek
gerekir.

Küçük uyuşturucular grubuna giren ilaçların başlıcaları kodein ve
asetaminofendir. Bunlar özellikle hafif ağrı kesici ya da barbitürat
tedavisine yanıt vermeyen ve çavdarmahmuzu türevlerini alamayan
hastalarda yararlıdırlar. Bu ilaçlarda da alışkanlık tehlikesi vardır
ve ayda 20 tabletten fazla alan hastalarda bağımlılık geliştiği
düşünülmelidir.

Ağrı kesici etkisi bulunan büyük uyuşturucular ise morfin ve
türevleridir. Bunlar da bazen migren ve öbür baş ağrılarının
tedavisinde kullanılır.

İlaç bağımlılığı tehlikesinin yukarıda sayılan bütün ilaçlar için
geçerli olduğu unutulmamalıdır. Alışkanlık gelişen bir hastada ilaç
kesildikten sonra "geri gelen" baş ağrısı nöbetleri görülebilir.
Örneğin, barbitüratlarla tedavi edilen bir hasta, baş ağrısını
hafifletmek için düzenli olarak günde birkaç kez ilaç alabilir. Hasta
dikkatle izlendiğinde barbitürat yoksunluğu belirtileri gösterdiği ve
bu belirtilerden biri olan baş ağrısını gidermek için ilacın dozunu
gittikçe artırdığı görülür. Aynı süreç çavdarmahmuzu türevleri, çeşitli
ağrı kesiciler ve her iki gruptan uyuşturucular için de geçerlidir.
Tedavinin önemli bir yönü de nöbetin ortaya çıktığı koşulların
değerlendirilmesi ve olabildiğince düzeltilmesidir.

Nöbeti başlatan ruhsal gerginlik, heyecan, hafta sonu ya da tatillerin
ilk günlerindeki ani gevşemeler, peynir, çikolata, şarap gibi tiramin
ya da feniletilamin içeren yiyecek ve içecekler, yaşam
alışkanlıklarında önemli değişiklikler, açlık, iklim değişildiği ve
hormonal etkenler dikkatle izlenmelidir.

Hastanın daha önceki tedavilere verdiği yanıt çok önemlidir. Hastalık
öyküsü alınırken bu konu üzerinde özellikle durulmalıdır. Baş ağrısını
şiddetlendiren menopoz, yüksek tansiyon, boyun ve/ya da ağız-çene
bölgelerinde çeşitli işlev bozukluklarıyla ruhsal ve duygusal
bozukluklar da titizlikle değerlendirilmelidir.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:57 pm


MULTIPLE SKLEROZ (MS)


MS merkezi sinir sisteminde iltihabi değişikliklere neden olabilen bir
hastalıktır. Hastalık çoğunlukla ataklarla ve düzelmelerle seyreder,
bazılarında ise sürekli ilerleyen (yavaş veya hızlı) bir durum gösterir.

Hastalık beynin beyaz cevherinde ve merkezi sinir sisteminde hızlı
iletimi sağlayan sinirsel yapıları kaplayan kılıflarda (myelin) hasar
meydana getirir. Hastalığın gelişiminde bağışıklık sisteminin myelin
kılıfını yanlışlıkla yabancı gibi tanıyarak savunma mekanizmasını
çalıştırmasının etkili olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte
genetik olarak hastalığa yatkın kişilerde virüslerle bu hastalığın
meydana gelebileceği üzerinde de durulmaktadır.

Farklı zamanlarda ortaya çıkabilen bu iltihabi durum ve kılıf hasarı,
beyin ve omuriliğin herhangi bir seviyesinde gelişebileceğinden,
hastada ortaya çıkan belirtiler son derece değişken ve çeşitlidir.

MS bulaşıcı veya kalıtsal (anne-babadan geçen) bir hastalık değildir.


Belirtiler

MS sıklıkla 20-40 yaşları arasında, genellikle duyu kaybı, görme
bozuklukları, kuvvet ve denge kayıpları, idrar tutma bozukluklarından
bir veya birkaçı ile birlikte başlar. Başlangıçta belirtiler çok hafif
olabileceği gibi çok şiddetli bir şekilde de başlayabilir.

Beyindeki ventriküller civarında yerleşen MS plakları sık olmakla birlikte genelde belirtilere neden olmazlar.

Beyin sapı ve beyincikte yerleşim durumunda; çift görme, gözlede kayma
(nistagmus), konuşma ve yutma bozukluğu, denge bozukluğu, yürüme
zorluğu, kol ve bacak hareketlerinde zorlanma gibi belirtiler meydana
gelir.

Göz sinirlerinin tutulması MS de en sık rastlanılan başlangıç bulgularındandır. Görme keskinliğinde azalma meydana gelir.

Omuriliğin boyun bölgesinde meydana gelen tutulum mevcutsa; kol ve
bacaklarda kuvvet kaybı ve hareket bozukluğu, duyu kaybı, idrar tutma
bozukluğu, cinsel fonksiyon bozukluğu meydana gelir.

İlk 5 yıl; hastaların %65 inde düzelme ve ataklarla seyreden bir durum
vardır. %15-20 hastada hem ataklar hem de ilerleme devam eder. İlk 5
yılın sonunda ise hastaların %10-20 si normal hayatlarına devam
ederken, %10-25 i yardımcı yürüme cihazlarına gereksinim duyarlar.


Tanı

Doktorunuz MS tanısını muayene sonucunda koyar.

Manyetik Rezonans, Beyin Omurilik Sıvısı analizi gibi laboratuvar yöntemleri muayene bulgularını destekleyen yöntemlerdir.


Tedavi

1. Atak Tedavisi: İlk beş yıl ataklar kendiliğinden düzelebilr. Ancak 5
yıldan sonra her atak bir sekel bırakarak hastalık ilerler. Ataklar
sırasında 5-7 gün süreyle damardan (infüzyon şeklinde) metilprednizolon
verilir. Sık atak geçirenlede bu tedavi ayda 1 gram olacak şekilde
tekrarlanır.

2. Şikayetlerin Tedavisi: Hastadaki kas sertliği hareket zorluğunun
temel nedenidir. Bunu gidermek için, baclofen ve tizanidin gibi ilaçlar
kontrollü olarak kullanılabilir. Hasta ayrıca fizik tedavi ve egzersiz
programına alınmalıdır.

Mesane kontrolünü sağlamak için; idrar tutamama gibi durumlarda
oxybutinin, yapamama durumunda ise aralıklı mesae sondası uygulaması
kullanılır.

Erkeklerdeki iktidarsızlık sorunu şeker hastalarındaki gibi penise papaverin uygulanması ile geçici olarak çözülebilir.

Aralıklı oalrak görülen yanma, batma, uyuşukluk ve ağrı gibi
şikayetlerde amitriptilin, karbamazepin ve sodyum valproat gibi ilaçlar
kullanılabilir.

3. Bağışıklık Sistemini Etkileyen İlaçlar Kullanılabilir: Yaygın kullanım kazanmamıştır.


MULTIPLE SKLEROZ HASTALARI ICIN BESLENME ONERILERI


1. Günlük olarak tükettiğiniz protein miktarını azaltın; günlük kalori
gereksiniminizin %10 unu proteinlerden temin edin. Hayvansal proteinler
yerine mümkün olduğunca bitkisel proteinler tüketin (mercimek, soya
gibi).

2. Süt ve süt ürünlerini azaltın, bunların yerine diğer kalsiyum kaynaklarını kullanın.

3. Mümkün olduğunca suni gübreler kullanılmadan ve mevsiminde üretilen
(sera olmayan) meyveler yiyin. Ekmek ve benzeri yiyeceklerin
hammaddelerinin de bu şekilde üretilmiş olmasına özen gösterin.

4. Poliunsature (çok zincirli doymamış) bitkisel yağları, margarinleri,
tüm hidrojenize yağları, kısacası tüm yağları diyetinizden çıkarın.
SADECE SAF ZEYTİN YAĞI KULLANIN (mümkünse doğrudan bahçesinde zeytin
üreten ve bundan yağ elde edenlerden alın).

5. Omega-3-yağ asitlerini düzenli olarak tüketin (balık, keten tohumu yağı, kenevir yağı).

6. Daha çok sebze ve meyve tüketin.

7. Zencefil ve zerdeçal ı düzenli olarak yiyin.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:57 pm


MULTIPLE SKLEROZ VE D-VITAMINI


ABD li bilim adamları, D vitamininin multiple sclerosis (MS) hastalarında pozitif etki yaptığını saptadı.

Günde 1000 ünite D vitaminini 6 ay kullanan hastalarda, D vitamininin
kandaki kimyasal etkiyi değiştirerek, hastalarda pozitif etki yarattığı
gözlendi.

Yapılan araştırmanın küçük boyutta olduğuna değinen araştırmacılar, 6
ay sonra hastaların kanlarında yapılan araştırmada, büyüme faktörü olan
beta-1 in (TGF-Beta) değişiminin yükseldiğini belirledi. Beta-1 in
vücudun bağışıklık sisteminin eksilme ve sindirilmesinde önemli rolü
olduğu biliniyor.

Araştırmada, vitamin D kullanan hastalarda, interleuken-2 oranının da
düştüğü gözlendi. İnterleuken-2 nin hücrelerle ilişkili olarak,
multiple skleroza neden olduğu biliniyor.

Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda ise, D vitamininin MS hastalığının oluşmasını önlediği belirlendi.

D vitaminini vücudun cilt vasıtasıyla güneş ışınlarından aldığına
değinen araştırmacılar, multiple skleroz hastalığının ekvator
ülkelerinde sıfıra yakın oranda olduğunu açıkladı.

Güneş ışınlarının yüksek bölgelerde cilde daha iyi etki yaptığına
değinen bilim adamları, bu yüzden MS hastalığının rakımı düşük
bölgelerde daha çok görüldüğüne işaret ediyor.

D vitamininin, bağışıklık sisteminde olduğu gibi, kemik sağlığında da yararlı olduğu biliniyor




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:58 pm


MUSKULER DISTROFI


Müsküler distrofi ilerleyici bir hastalıktır. BU hastalıkta kas dokusu
küçülür ve zayıflar. Bu ender görülen hastalığın en yaygın tipine
Duchenne müsküler distrofisi denir. Bunun en duyulmuş eş anlamlısı
alancı hipertrofik müsküler distrofıdir.

Belirtiler

- Belirgin bir koordinasyon yokluğu ile karakterize adale zayıflığı,
yürüme bozukluğu ve kolları başın yukarısına kaldıramamak, ilerleyen
rahatsızlık, sonuçta hareket yeteneğinin kaybına varır.

Henüz anlaşılmamış olan nedenlerden bu hastalığa tutulan kişilerde
adale fonksiyonu için şart olan temel bir protein yoktur. Bu proteinin
yokluğunda adaleler gittikçe zayıflar yine de normalden büyük
görülebilir çünkü kaybedilen adalenin yerini yağ dokusu alır.

Bu ender görülen hastalığa yatkınlık kalıtımsaldır. Genellikle erken
yaşta (çoğu zaman 5 yaşından önce) başlar ve yalnız erkeklerde görülür.

Teşhis

Küçük çocukta hareket güçlüğü -yürüme, tırmanma, merdiven çıkma, elleri
başın üzerine kaldırma zorluğu- Duchenne musküler distrofisi
bulunduğunu gösterebilir. Doktor büyük ihtimalle adale dokusunun
biyopsisini isteyecektir.

Müsküler Distrofi ilerleyici bir hastalıktır. Çoğu vakalarda kollar,
bacaklar ve belkemiği gittikçe deforme olur. Çoğu hastaların yirmi
yaşına gelmeden tekerlekli sandalyeye ihtiyaçları olur. Göğüs
enfeksiyonuna yatkınlıkları nedeniyle birçok hastalar yetişkin çağa
gelmeden ölür, bunun sebebi genellikle zatüre veya diğer bir göğüs
enfeksiyonudur.

Tedavi

Tedavisi yoktur. Yapılacak en iyi tedavi fizik tedavi yoluyla şekil bozukluklarını en aza indirmeye çalışmaktır.

Korunma

Tedavisi hakkında pek bir şey bilinmemekle birlikte, vakaların
yarısından fazlasında hastalığın kalıtımsal olduğu açıktır. Etkilenen
genler bayanlar tarafından taşındığı için, ailesinde müsküler distrofi
bulunan herhangi bir bayan. hamileliği düşünmeden önce doktora
danışmalıdır. Taşıyıcının erkek çocuğunun bu hastalığa tutulma ihtimali
% 50 dir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:59 pm


MİDE YANMASI (EKŞİMESİ)


Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında birçok insanda görülen çok yaygın
bir rahatsızlık. Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya
da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin
bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara
gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç
yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli
değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik,
aşırı asit ortamına ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma
hissine neden oluyor.


Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek
içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir
yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi
öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri
azaltacağını söylüyorlar.


Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin.
Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman
ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.



Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları
daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu,
midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar.


Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek
yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler.
Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi
dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi
sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru
sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek
yiyin.


Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde
mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç
saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın. Gece
yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan
gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda
yanma hissi oluşabilir.


Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.


Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar
verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen
gösterin.


Sigaradan uzak durun.


Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez
ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.


Bunlardan Uzak Durun


Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan
uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.
Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye
zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ
içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata
sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.


Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi
içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet
ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih
edin.


Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya
portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu
nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.


Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.


Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.


Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.


Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.


Mide ağrılarınıza son verecek sağlıklı ve dost besinlerle yemek yemenin keyfini çıkartabilirsiniz...


Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından
koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato
maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor.


Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde
doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı
miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit
ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler
halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip
dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah
akşam suyunu için.


Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi
soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz
suyu ile karıştırıp için.


Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın.


Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor.


Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin.


Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma
süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını
artırıyor.


Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.


Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz
yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri
ve hücrelerinin üretimini de artırıyor.


Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.


Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 5:59 pm


NASIR


Nasırlar cilt üzerine sürekli basınç veya tekrarlanan sürtünme sonucu
oluşur. Sıklıkla, ayaktaki nasırların nedeni iyi uymayan
ayakkabılardır. Ellerdeki nasırlar genellikle tekrarlanan işlerin
yarattığı basınç ve sürtünmeden meydana gelir. Eğer her gün kürek veya
diğer bir el aleti kullanıyorsanız zaman geçtikçe ellerinizin nasır
kaplandığını farkedersiniz.

Belirtiler : Sıklıkla ayak parmakları arasında görülen kalınlaşmış deri tabakası.

Nasır yaygın olarak görülür ve nadir olarak hafif bir rahatsızlık
duygusu yaratmanın ötesi-ne geçer. Bununla birlikte, şeker hastalarında
enfeksiyon ve diğer komplikasyonlar gelişebilir, bu nedenle uygun
bakımın yapılması gereklidir. Nasır ağrılı olmaya ya da üzeri
ülserleşmeye başlarsa doktorunuza başvurun.

Tedavi

Çoğu kimselerde nasır tedavisi, nedeni ortadan kaldırmak meselesidir.
Eğer nasırın nedeni uygun olmayan ayakkabı giymekse, yumuşak deriden,
uygun biçimde ayakkabılar giyiniz. Birkaç haftada nasıl kaybolmalıdır.
Eğer problem devam ederse doktorunuz sizi, dokuyu cerrahi olarak
çıkartabilecek olan bir podiatriste gönderebilir.

Banyodan sonra nasırınız yumuşadıktan sonra, üzerindeki kalınlaşmış
deriyi bir havluyla ovalayarak aşama aşama inceltebilirsiniz. Suyla
birlikte sabunun alkalen özelliği deriyi yumuşatacaktır, böylece üst
tabakayı soyabilirsiniz.

Banyo sırasında ya da sonrasında nasır dokusunun kalınlığını azaltmak
için bir sünger taşı kullanın. Bununla birlikte, şeker hastalığı ya da
dolaşım bozukluğunun olduğu durumlarda bu yöntem önerilmemektedir




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:00 pm


NAZOLAKRIMAL KANALIN DOGUSTAN TIKANIKLIGI


Nazolakrimal kanalın (burun ve gözyaşı kanalı) doğuştan tıkalı olması,
gözyaşı drenaj (boşaltım) sisteminin gelişiminin tamamlanmamış
olmasından kaynaklanan bir durumdur.

Normal olarak, gözyaşları ve göz sekresyonları gözyaşı kanalından drene
olur (akar). Bu kanal, göz kapaklarının iç köşesindeki iki ufak
delikten geçerek önce burna yönelmekte, sonra da daha aşağıya inerek
burun boşluğu içine ulaşmaktadır. Bu drenaj sistemi kısmen ya da
tamamen tıkalı ise gözyaşları gözlerden drene olamaz.

Bu durumda genellikle doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde
karşılaşılır. Soğukalma ya da cereyanda kalma veya çevre sıcaklığının
düşmesi durumunda sorun genellikle ciddiyetini artırır. Ana babanın
durumu tipik olarak farkettikleri ilk işaret bebeğin gözlerinde
gözyaşlarının belirmesi olacaktır. Gözyaşı gözde havuzlanmış olarak
görülebileceği gibi damlalar halinde akıyor da olabilir. Ayrıca göz
kenarlarında beyaz ya da sarı renkte akıntılar ve bebek bir süre
uyuduktan sonra göz kapaklarının yapışmasına neden olan bir çapaklanma
da görülebilir.

Nazolakrimal kanal tıkanması olan bebeklerde bazen kanal bölgesinde
iltihap da gelişebilmektedir. Göz altına gelen alanın şiştiği,
kızardığı ve hassaslaştığı görülebilir. Ayrıca bebeğin ateşi
yükselebilir ve tahriş duyarlığı artabilir.

Bu oldukça yaygın bir durumdur ve aylarca sürse bile göze nadiren zarar
verir. Başlıca tedavi yolu, bebeğin gözkapaklarının günde iki ya da üç
kez ılık su ile temizlenmesi ve etkilenen alana masaj yapılmasından
oluşur. Enfeksiyonun önlenmesi için antibakteriyel damlalar da
kullanılmaktadır.

Çoğu vakada gereken tek tedavi budur ve sorun bebek bir yaşını
doldurmadan çözülür. İnatçı vakalarda hekimin kanalı genişletmesi
gerekli olabilir. Bazen tüp sokulması veya rekonstrüktif cerrahi
gerekir.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:00 pm


NEFES DARLIGI (DISPNE)

Nefes darlığı, hastanın güçlükle nefes alıp vermesi halidir. Nefes
darlığı, sübjektif olarak duyulan rahatsız edici bir duyudur. Hasta
soluma eforunun arttığını duyar. Nefes darlığına "zorlu solunum" demek
de mümkündür. Normal bir insanın alışkın olduğundan fazla bir iş
yaparken fazla solunum gereksinmesi (hiperpe) bir nefes darlığı
değildir. Her kişinin bir iş kapasitesi vardır. Bunu aşınca normalden
daha derin ve daha hızlı solumaya başlar. Özellikle hareketsiz bir
hayat yaşayanlar, yaşlılar, şişmanlar ve kadınlar küçük bir eforla daha
fazla solunum gereksinmesi ile karşılaşırlar. Bunları nefes darlıkları
arasına katmamak gerekir. Kısacası dispne bir hastalık halidir.
İstirahat halinde bir şahsın bir dakikada soluduğu hava (dakika solunum
hacmi), zorlu şekilde bir dakikada soluduğu havanın (maksimum solunum
kapasitesi) 1/3 ünden azdır. Bu oranın büyümesi, yani solunum yedeğinin
azalması, dispneye neden olur.

Dispneye neden olan başlıca hastalıklar ve nedenler şunlardır:

1-HİPERVANTILASYONA (SOLUNUM ARTIŞI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE
Anemi
Karbonmonoksid zehirlenmesi
Methemoglobinemi
Sulfhemoglobinemi
Oksijen basıncının düşmesi
Ateşli hastalıklar
Hipertiroidi
Asidoz
2-HİPOVANTILASYONA (SOLUNUM AZALMASI) YOL AÇAN NEDENLERLE DİSPNE
Aşırı şişmanlık
Diyafragma inişinin engellenmesi
Diyafragma hernileri
Solunum kasları yetersizliği
Solunum merkezi baskılanması
Göğüs deformitelerl
Ankllozan spondilit
3-HAVA YOLLARINDA TIKANMAYA BAĞLI DİSPNELER
Farinks ve larinks hastalıkları
Retrofarenjeal abse
Farinks tümörü
Yabancı cisim, yapışkan balgam
Akut larenjit, difteri
Kronik larenjit
Larlnks spazmı, allerjik ödem
Larinks tümörü
Travma
Ses telleri felci
Larinks, trekea ve bronşların sıkıştırılması
Guatr
Aorta anevrizması, vasküler halka
Mediasten tümörleri, adenomegalilerl
Özofagus kanseri
Bronş kanseri
Bronş stenozu
4-AKCİĞER HASTALIKLARINA BAĞLI DİSPNELER
Akut bronşit
Bronkopnömoni
Kronik bronşlt
Aınfizem
Bronşial astma
Bronşektazl
Atelektazi
Absorpsiyon atelektazisi
Dıştan baskı ile atelektazi
Bronş kanseri
Bronşioler kanser
Akciğerlere kanser ****stazı
Pnömoniler
Pnömokok pnömonisi
Stafiokok pnömonisi
Streptokok pnömonisi
Friedlaender pnömorıisi
Pseudomonas pnömonisi
Influenza pnömorıisi
Diğer virus pnömonileıi
Mikoplasma pnömonisi
Psittacosis pnömoms:
Q ateşi pnömorüsi
Tüberküloz Prı~monisi
Mikotik pnömoniler
Allerjik alveolit
Aspirasyon pnömonisi (Mendelshon sendromu)
Löffler sendromu
Akciğer emboli ve infarktüsü
Multiple Akciğer Embolisi
İnterstisyel akciğer hastalıkalrı ve yaygın fibroz
Pnömokonvozlar
Antrakoz
Silikoz
Berilloz
Akciğer sarkoidozu
Lymphangitis cartinomatosa ve alveoler karsinoma
Milyer tüberküloz
Akciğerlerin mantar infeksiyonları
Histoplasmosis
Coccidioidomycosis
Blastomycosis
Nocardlosis
Cryptococcosis
Torulosis
Actinomycosis
Aspergillosis
Moniliasis
Kollajen hastalıklar
Polyarteritis nodosa
Romatoid artrit
Sistemik eritemli Lupus
Skleroderma
Diğer akciğer fibrozları
Radiasyon fibrozu
Idiopatik pulmoner fibroz
Pülmoner alveoler proteinoz
Pülmoner alveoler mikrolitiaz
5-PLEVRA HASTALIKLARINDA DİSPNE
Pnömotoraks
Plevra boşluğunda sıvı
6-KARDİAK DİSPNE
Efor dispnesl
Kardiak astma
Akut akciğer ödemi
Periyodik solunum
7-NON-KARDİYOJENİK AKCİĞER ÖDEMİ
8-PSİKOJENİK DİSPNE

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:01 pm


NEVRALJI


Nevralji sinir yollarının biri boyunca duyulan şiddetli ağrı
spazmlarından oluşur. Bu spazmlar sinirin zedelenmesi veya tahrişi
sonucu ortaya çıkabilir. Ancak birçok vakaların olarak nedeni
bilinmemektedir.

Belirtiler : Son derece keskin, batıcı ağrı veya sürekli yanma duygusu ile birlikte gelen ağrı krizleri.

Ağrılar genelde keskin ve batıcı niteliktedir. Saniyeler ya da
dakikalar süren kesik krizler halinde gelen ağrılar günler, hatta
haftalar sürebilir.

Bu rahatsızlığın okut bir döneminde, hassasiyet o kadar artar ki bazen
en ufak bir temas bile çok şiddetli acı duyulmasına neden olabilir.

Bazı tür nevraljiler herpes enfeksiyonu (zona) sonucu ortaya çıkabilir.
Aksırmak veya yemek yemek gibi hareketler spazm krizlerini teşvik
edebilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:02 pm


NÖROPATİK AĞRI


Beyin veya omurilikte bir hasar sonrası ortaya çıkan bu ağrı türü, kendini genellikle önce bacak ve ayaklarda hissettiriyor


Nöropatik ağrı, merkezi ya da çevresel sinir sisteminin hasar görmesi
sonucunda ortaya çıkan süreğen ağrıya verilen isimdir. Nöropatik ağrı,
çevresel ve merkezi sinir sistemi arasındaki karmaşık etkileşimlerle
ortaya çıkar.


Nöropatik ağrı, hastalar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanabilir.
En sık kullanılan tanımlayıcı sözcükler batıcı, delici, saplanıcı,
yakıcı, iğnelenme tarzında ağrıdır. Ağrı çok şiddetli olabilir, uzun
sürelidir ve standart ağrı kesici ilaçlara yanıt vermez. Nöropatik
ağrı, diğer birçok ağrının aksine genellikle geceleri artar. Nöropatik
ağrıya neden olan durumlar arasında şeker hastalığı, böbrek
yetersizliği, zona gibi enfeksiyon hastalıkları, çeşitli damar
hastalıkları, alkolizm, bazı nörolojik hastalıklar ve kanser yer alır.
Bu gibi hastalıkları olan kişilerde uzun süreli ağrı ortaya çıktığında
nöropatik ağrı olabileceği düşünülmelidir. Nöropatik ağrı tanısında
ağrının niteliği, zamanı, dağılımı, eşlik eden diğer belirtilerin
dikkatle araştırılması önem taşır. Ağrının değerlendirilmesinde en
güvenilir kanıt hastanın bildirimidir. Nöropatik ağrı, sinir dağılımına
uygun şekilde özel bir yerleşim sergiler, örneğin şeker hastalarında
çorap-eldiven tarzında ağrı oluşması tipiktir. Tanı konması için
hastaların duysal yakınmalarının yanı sıra sinirlerde hasar oluştuğunun
gösterilmesi yeterlidir.


Nöropatik ağrıya neden olan hastalığın tedavi edilmesi gerekir, örneğin
şeker hastalarında kan şekerinin sıkı kontrol altında tutulması
önemlidir. Nöropatik ağrı tedavisinin temelini ağız yolundan alınan
ilaçlar oluşturmaktadır. Nöropatik ağrı, standart ağrı kesici ilaçlara
yeterince yanıt vermez, ancak günümüzde etkili ve güvenilir tedavi
yöntemleri vardır. Bunların dışında çağın kabusu haline gelen stresi
azaltmaya yönelik davranışsal terapilerin de ağrının azaltılmasında
yararlı olduğu bilinmektedir.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:02 pm


ORAK HUCRELI ANEMI



Orak hücreli anemi kalıtsal bir kan bozukluğudur. Hem annenizden hem de
babanızdan orak hücreli gen geçerse orak hücreli anemili olarak
doğarsınız. Annebabanızın birinden orak hücreli, diğerinden normal gen
geçerse orak hücre özelliğinizin olduğu söylenir. Bu durum, orak
hemoglobin taşıyıcısı olduğunuz ve orak hücre özelliğinizin çocuğunuza
da geçebileceği anlamına gelir.

Orak Hücreli Anemi Nedir?
Anemiye ve belirli aralıklarla tekrarlanan ağrıya neden olan bir kan
bozukluğudur. Orak hücreli anemili kişilerde hemoglobinin (alyuvarlarda
[eritrosit] oksijeni akciğerlerden vücudun diğer bölümlerine taşıyan
bir molekül) bir bölümü uygun biçimde iş göremez. Hemoglobinin bir
bölümü alyuvarları sert ve orak şekline dönüştüren çubuk benzeri
yapılar oluşturur. Bu hücreler küçük kan damarlarını tıkayarak bazı
organların ya da dokuların yeterli oksijen almasını engeller. Bu durum,
şiddetli ağrı ataklarına neden olabilir.
Eşinizde orak hücre özelliği ya da orak hücreli anemi varsa, çocuğunuza
orak hücreli anemi de geçirebilirsiniz. Orak hücreli anemi özellikle,
ataları Güney ve Orta Amerika, Küba, Suudi Arabistan, Hindistan,
Türkiye, Yunanistan ve Italya dan göç edenler arasında sık görülür. Bu
hastalık iyileşmez.

Orak Hücreli Anemiye İlişkin Bulgu Ve Belirtiler:
- Kemiklerde, kaslarda ya da karında günlerce ya da haftalarca süren şiddetli ağrı (ağrılı krizler olarak adlandırılır).
- Halsizlik, solgunluk ve nefes darlığı. Tüm bunlar anemi ya da alyuvar eksikliği belirtileridir.
- Vücudun herhangi bir bölümünde ya da eklemde öngörülemeyen ağrı
- Retina (gözün görüntüyü alan arka bölümü) dolaşımdaki alyuvarlardan yeterince beslenemediğinde görme sorunları ya da körlük.
- Karaciğerde işlev bozukluğu (sarılık) nedeniyle derinin ve gözlerin sararması.
- Çocuklarda büyümenin ve pubertenin gecikmesi ve eriçkinlerde ince yapı.
- Enfeksiyonlara yüksek düzeyde yatkınlık.
- Beyindeki küçük kan damarlarının beynin bazı bölümlerinde hasara neden olabilecek biçimde daralması ya da tıkanması (inme)
- Enfeksiyonun ya da akciğerde sıkışıp kalan orak hücrelerin neden olduğu komplikasyonlar.

Tanı:
Birçok eyalette yeni doğan tüm bebeklere diğer tarama testleriyle aynı
anda, orak hücreli hastalık ya da orak hücre özelliği açısından basit
bir kan testi de yapılması da öneriliyor. Orak hücreli anemiye erken
evrede tanı konması önemlidir çünkü, bu bozukluğun bulunduğu çocuklar
için uygun bir tedavi şekli bulunabilir. Çocuklara ve erişkinlere basit
bir kan testiyle tanı konulabilmektedir.

Tedavi:
- Antibiyotikler bebeklerde enfeksiyonları önlemeye yardımcı olur ve
ağrı kesiciler (ağızdan ya da damar yoluyla), damar yoluyla alınan
sıvılar ve oksijen solumak ağrı ataklarının tedavisinde yararlı olur.
- Kan transfüzyonu, dolaşımdaki alyuvar sayısını artırarak aneminin düzeltilmesine yardımcı olur.
- Diğer ilaçlar ve işlemler halen araştırılıyor. Hidroksiüre bazı
erişkinlerde yararlı olabilir, ancak çocuklarda tedaviye ilişkin
araştırmalar devam ediyor




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:03 pm


OSTEOMIYELIT


Osteomiyelit kemik iliğinin iltihabıdır. Genellikle bir bakteri
enfeksiyonunun sonucunda ortaya çıkar, sıklıkla yaralanma, kırık veya
başka bir zedelenme sırasında giren bir bakteridir. Aynı zamanda,
kemiğe kan yoluyla da taşınabilir.

Belirtiler

- Hassasiyet ve şişme,

- Tutulan kemikte ağrı ve sıcaklık duygusu,

- Ateş,

- Halsizlik.

Osteomiyelit büyüklere kıyasla çocuklarda daha yaygındır. Genellikle,
antibiyotiklerde başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir Fakat
nüksedebilir.

Teşhis

Osteomyelitten kuşkulanıldığında, teşhis için kan tahlilleri, röntgen,
radyoaktif izotoplarla kemik taraması ya da iğne biyopsisi
kullanılabilir.

Kemik biyopsisi de gerekebilir; bu yöntemde derindeki bir apseden kemik
örneği, cerahat ya da başka dokular çıkarılarak laboratuvarda incelenir.

Tedavi

Tedavide 3 hafta ya da daha uzun bir süreyle penisilin veya diğer bir
antibiyotik kullanılır. Yatak istirahati ve etkilenen kemiklerin
sabitlenmesi de önerilmektedir. Bazı vakalarda, enfeksiyonun olduğu
dokuların ameliyatla çıkarılması gerekebilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:04 pm


OSTEOPOROZ (Osteoporosis)


Kemik yoğunluğunun yaygın olarak azaldığı ve kemik yıkımının, kemik
yapımından fazla olduğu durumdur. Normalde kemiğin yapım ve yıkımı
arasında bir denge vardır. Herhangi bir nedenle kemik yapımının
azalması veya yıkımının artması sonucu osteoporoz meydana gelir.

Uzun süre hareket edememe, felç, yetersiz beslenme, yetersiz kemik
dokusu yapımı (osteogenesis imperfekta hastalığı), hormonal nedenler
(Cushing hastalığı, menapoz sonrası (Tip I osteoporoz)) ve yaşlılık
(Tip II osteoporoz) osteoporoza neden olan başlıca durumlardır.

Kadınlar osteoporoza daha erken yaşlarda duyarlı hale gelmektedirler,
çünkü hormonları yaklaşık 50 yaş civarında iyice azalmaktadır. Buna
karşın erkeklerde hormon düzeyleri 70 yaşlarına kadar yüksek düzeyde
devam eder. Menapoza bağlı osteoporoz, en sık rastlanan ****bolik kemik
hastalığıdır.

Eğer hastalık mevcut ise kemik - yoğunluk ölçümleri yapılabilir, bu
ölçümler ne kadar kemik kaybınız olduğunu gösterir. Bu ölçümler
osteoporoz riski olanlarda riski saptamak için yapılabileceği gibi
osteoporozlu hastalarda da tedavinin veya durumun değerlendirilmesi
amacı ile yapılabilir.

Başlıca belirtiler:

- kemik ağrıları (özellikle sırtta)

- yuvarlak - hafif bir kamburluk meydana gelmiştir, boy kısalması
vardır (omurga kemiklerinde eydana gelen kırılmalar nedenni ile)

Tedavi

Hastalığın nedenine göre teadvi seçenekleri değişebilir. Özellikle
menapoz durumunda düşük dozlarda östrojen ve progesteron verilmelidir,
doz düşük tutulduğu sürece 10-20 yıl süre kullanılabilir, ancak 6 ayda
bir jinekolojik muayene gerekir. Böbrekleri normal olanlarda kalsiyum,
sodyum florid ve Vitamin D verilebilir. Böbrek problemi olanlarda
kalsitonin kullanılmalıdır.

En iyi tedavilerden birisi kalsitonin (calcitonin (som balığı
paratiroid beslerinden elde edilen hormon)) adı verilen ve vücutta
kalsiyum dengesini sağlayan hormondur.

Diyetinizde dikkat etmeniz gerekenler

- Protein alımını azaltın

- Hayvansal protein yerine bitkisel proteinler alın

- Soyalı gıdalar kullanabilirsiniz

- kıvırcık lahana (broccoli) ve yeşil yapraklı sebzeler tüketin. Bunlar
kemiklerin korunmasına yardımcı olan K vitamini içerirler.


Osteoporoz olmamak için kemiklerinizi koruyun: bunun için günde 1 - 1.5
gram kalsiyum ve 400 IU D vitamini alın. Bol miktarda yeşil yapraklı
sebzeler tüketin ve düzenli egzersiz yapın. Özellikle yürüme, koşma ve
ağırlık kaldırma gibi egzersizlerin ileriki yıllarda kemik erimesi
oranını azalttığı saptanmıştır. Ayrıca zayıf olanların, normal kiloda
olanlara göre daha fazla risk altında oldukları da gözlenmiştir





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:04 pm


PAGET HASTALIGI (KEMIKTE)


Paget hastalığı denen rahatsızlık (aynı zamanda ostejtis deformans
tıbbi adıyla da bilinir) adını 19. yüzyılın ortalarında yaşamış olan
bir Ingiliz cerrahından almıştır ve osteoporozun aksi (tersi)
durumudur. Paget kemik hastalığı başlangıçta çok fazla kemik dokusu
parçalandığı zaman meydana gelir. Buna tepki olarak bir vücut yeni
kemik yapma hızını artırır. Fakat yeni kemikler düzensiz bir şekilde
yerleşir ve normal kemikten daha yumuşak ve daha zayıf olabilir. Fakat
Paget hastalığının sonucu bir bakıma osteoporozunkine benzer, çünkü
kemikler zayıflar ve deforme olabilir, hatta kırılabilir.

Belirtiler

- Etkilenen kemiklerde ağrı ve sıcaklık hissi,

- Başağrısı,

- Bacak bükülmesi,

- işitme kaybı.

Paget kemik hastalığı vakalarının çoğu 50 ile 70 yaş arasındaki
hastalarda teşhis edilir.Ancak bazı ender durumlarda genç yetişkinlerde
de bulunmuştur. Bazen aileyi özellik gösterir.

Teşhis

Doktorunuz kemiklerinizde Paget hastalığı olduğundan kuşkulanırsa,
kemik yıkım ürünlerinin normalden fazla olup olmadığını belirlemek için
kan ve idrar tahlilleri yaptırabilir. Röntgen ve radyoaktif izotoplarla
kemik taraması da gerekebilir. Gerekli tedaviye karar vermek için
nadiren kemik biyopsisi de yapılabilir.

Bu hastalık birçok insanda belirti vermez. Başka bir nedenle röntgen
çekildiğinde ya da kan tahlili yapıldığında rastlantıyla ortaya
çıkarılabilir. Genellikle vücudun tek bir bölümü etki?enir (çoğu kez
omurga, kafatası, kalça, uyluk ya d~ bacağın alt bölümü), ancak birden
çok bölge de tutulabilir. Hastalıktan etkilenen kemikler deforme olur
ve daha kolay kırılırlar. Hastalık genellikle yavaş ilerler.

Nadir olarak sağırlık, konjestif kalp yetmezliği ya da habis kemik tümörleri gibi ciddi sorunlar ortaya çıkabilir.

Tedavi

Hastalık sorun yaratmadıkça tedavi gerekmez.

İlaç Tedavisi

Hastalığın erken dönemlerinde tek yapılması gereken, ağrı ve iltihabın
tedavi edilmesidir. Aspirin veya diğer hafif antienflamatuar ve ağrı
kesici ilaçlar yeterlidir. Bununla birlikte, hastalık ilerlerse,
kalsitonin hormonu gibi daha güçlü ilaçların kullanılması gerekebilir.
Tedavi etkisiz olduğunda doktorunuz etidronat ya da mitramisin
verebilir.

Ameliyat

Kemikte şekil bozukluğu oluştuğunda nadiren ameliyat gerekebilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:09 pm


PARKINSON HASTALIGI


Hastalık ilk kez 1817 de İngiliz doktor James Parkinson tarafından
tanımlanmış ve Dr. Parkinson hastalığı "sallayıcı felç" olarak kaleme
almış.

Yaşlılık döneminde ortaya çıkan, hareketlerde yavaşlama, istirahat
halinde ellerde ve daha nadiren ayaklarda titreme, kaslarda sertlik ve
denge dozukluğuyla ile gelişen Parkinson hastalığı ile ilgili merak
ettikleriniz...

PARKİNSONİZM NEDİR?

Parkinsonizm kelimesi belli bir hastalıktan çok, değişik nedenlere
bağlı olarak ortaya çıkan bir dizi belirtiyle tanınan bir durumu
çağrıştırır. Bu belirtilerin en önemlileri uzuvların titremesi,
kasların sertliği ve vücut hareketlerinin yavaşlığıdır. Bu üçlemeye
eklenebilecek diğer belirtiler arasında, öne eğik duruş şekli, küçük
adımlarla ve ayaklarını sürüyerek yürüme, yumuşak, hızlı ve aynı tonda
konuşma sayılabilir. Parkinson hastalığı, çeşitli parkinsonizm
tabloları arasında kendine özgü belirtiler ve beyinde oluşturduğu
değişikliklerle ayrı bir yere sahiptir ve ileride ayrıntılarıyla ele
alınacaktır.

Parkinsonizmdeki titreme, özellikle elleri ve ayakları, bazen
dudakları, dili, çeneyi, seyrek olarak da gövdeyi etkileyebilir. El
veya ayakta dinlenme halinde ortaya çıkan titreme bir hareket sırasında
kaybolur. Örneğin uzanıp bir cismi tutma hareketi sırasında eldeki
titreme kaybolur, dinlenme haline geçince tekrar ortaya çıkar.
Titremenin tıbbi karşılığı "tremor"dur. Dinlenme sırasında ortaya çıkma
özelliği diğer hastalıklarda görülebilen çeşitli titremelerden
ayırdedilmesine yardımcıdır.

Parkinsonizmde kaslarda dinlenme halinde bile değişmeyen bir sertlik
bulunur. Hastayı muayene eden doktor uzuvları pasif olarak hareket
ettirdiğinde sabit ve değişmeyen bir dirençle karşılaşır. Ancak
etkilenmiş kaslar gevşeyemez gibi görünürse de, bu istenilen şekle
sokulabilen bir sertliktir. Kaslardaki bu sertlik haline "rijidite"
denir.

Üçüncü belirti vücut hareketlerinin yavaşlamasıdır ve "bradikinezi"
olarak isimlendirilir (Yunanca’da "brady "yavaş, "kinesis" ise hareket
manası taşır). Yeni bir harekete başlarken tereddüt, o eylemi yaparken
yavaşlık ve hızla yorulma ile şekillenen karmaşık bir olaydır.
Bradikinezi, gözleri kırpma, yürürken kolları sallama, konuşurken
açıklayıcı olarak yapılan el ya da beden hareketleri veya yüz ifadesini
yaratan hareketler gibi farkında olmadan yaptığımız otomatik
hareketleri yapmaktaki yetersizliği de içerir. Hastalarda tüm bu
hareketler yavaşlamıştır.

PARKİNSONİZMİN NEDENİ

Parkinsonizm adı altında toplanan karmaşık belirtiler beyinde
"substansiya nigra" denilen özel sinir hücrelerinin oluşturduğu bir
çekirdeğin iyi işlev görememesinden ileri gelir. Latince’de kelime
anlamı "kara madde" olan bu çekirdeğin otopsi incelemesinde çıplak
gözle hemen farkedilebilecek biçimde derinlemesine koyu renkte olduğu
bilinir. Mikroskopla bakıldığında bu çekirdek içinde yer alan sinir
hücrelerinde yoğun halde boya (pigment) zerrecikleri görülür.

Substansiya nigranın sinir hücreleri "dopamin" denilen kimyasal bir
madde yapar ve depolar. Bu hücreler beynin derinliğinde bulunan ve
komşu konumdaki küçük bir gri cevherden oluşan ve "korpus striatum"
(çizgili cisim) denilen bir yapının sinir hücreleriyle bağlantılıdır.
Substansiya nigra hücrelerinin yaptığı dopamin, sinir lifleriyle korpus
striatuma taşınır ve oradaki hücreler arasında kimyasal iletici olarak
görev alır. Substansiya nigra hücreleri hasara uğrarsa dopamin yapıp
depolayamaz ve striatumda dopamin eksilir. Bu eksiklik ciddi boyutta
olduğunda parkinsonizm belirtileri ortaya çıkmaya başlar.

Beyinde dopamin eksikliğine yol açan nedenler:

1- Substansiya nigranın sinir hücreleri çeşitli sebeplerden yok
olabilir: Bu durumun en sık rastlanan örneği Parkinson hastalığıdır.
Diğer nedenler arasında beyinde adı geçen bölümün damar hastalıkları ve
tümörleri, bazı kimyasal maddelerin harabedici etkisi, ansefalitler
(beyin dokusu iltihabı) sayılabilir.

2- Bazı ilaçlar dopaminin striatumdaki doğal etkisini engeller, böylece
dopamin kimyasal mesajını iletemez ve dopamin eksikliği varmış gibi bir
sonuç doğar. Psikiyatri hastalarında kullanılan bazı ilaçlar (majör
trankilizanlar) ile içinde rezerpin bulunan tansiyon düşürücü ilaçlar,
kusmaya karşı kullanılan bir çok ilaç parkinsonizm tablosuna yol
açabilir, fakat sorumlu ilacın kesilmesiyle bu durum düzelir.

3- Substansiya nigra hücrelerinin yanı sıra, striatumdaki sinir
hücrelerinin de hasara uğradığı durumlarda, dopamin eksikliğinde oluşan
tablolarla benzerlik ortaya çıkar. "Mültisistem dejenerasyonlar" adıyla
tanınan bu hastalıklarda parkinsonizm dışında beynin başka bölgelerini
de ilgilendiren nörolojik belirtiler söz konusudur. Bu hastalıkların
küçük bir bölümünün kalıtımla geçtiği bilinir.

Daha fazla ayrıntıya girmeksizin görülmektedir ki parkinsonizmin birçok
olası nedeni vardır ve bunların içinde en sık rastlananı Parkinson
hastalığıdır.

PARKİNSON HASTALIĞI’NIN İLK BELİRTİLERİ

Parkinson hastalığı belirtileri genellikle çok sinsi ve yavaş bir
biçimde başlar, öyle ki hastalar çoğu zaman hastalığın başlangıç
tarihini kesin olarak söyleyemezler. Hastalar ilk belirtinin farkına
vardıkları zaman hastalığın bazı belirtileri uzun zaman önce başlamış
olabilir. Bir elinde titreme yakınmasıyla başvuran bir hastanın 5-6 yıl
öncesine ait çekilmiş video filmlerinde yürürken bir kolunu sallamadığı
fark edilebilir ya da bazen hastanın eski fotoğraflarında öne eğik
duruş özelliği dikkati çekebilir. Nitekim Parkinson hastalarının büyük
çoğunluğunda sıklıkla ilk belirti titremedir, kimi hasta ise örnekte
olduğu gibi titreme ortaya çıkınca hekime getirilir. Bunun gibi bazı
hastalık belirtilerinin uzun süre devam etmesine karşın, Parkinson
hastalığına ait bilgi eksikliği nedeniyle hekime geç başvurulduğuna
tanık olmaktayız.

PARKİNSON HASTALIĞI’NIN TEMEL BELİRTİLERİ

Titreme (Tremor)

Parkinson hastalığının titreme, kas sertliği ve hareket azlığı ile
şekillenen üç temel belirtisinden en belirgini olan titreme genellikle
hastanın doktora en sık başvurma nedenidir. Parkinson hastalarının
yaklaşık % 80’inde titreme ortaya çıkmaktadır.

Titreme sıklıkla bir taraftaki elde, bazen de bir ayakta ortaya çıkar.
Titreme tek bir parmağın titremesine sınırlı kalabildiği gibi bazen de
dili, dudakları ve çeneyi etkileyebilir ancak baş veya ses titremesine
yol açmaz.

Titreme ufak salınımlı, yukarı-aşağı basit kol ve/veya bacak hareketi
şeklinde olabildiği gibi daha sıklıkla karmaşık bir hareket halini de
alabilir. Ön kolun hafifçe dışa dönmesi, baş parmak ve işaret
parmakların ileri-geri hareketleri ve elin bozuk para sayma ya da bir
çakıl taşını baş parmak ve işaret parmak arasında yuvarlama hareketi
şeklinde olabilir. Titreme ayakta ortaya çıktığı zaman pedala basma
hareketini andırır.

Düzenli ve belli bir hızda olan titreme saniyede 5 ya da 6 vurumludur.
Parkinson hastalığında etkilenmiş olan el veya ayak, diğer
hastalıklarda görülebilen titremelere benzemeksizin, dinlenme sırasında
titrer. Titreme uyku sırasında ve o uzvun harekete başlamasıyla
kaybolur. Sinirlilik, yürüme, stres altında kalma ya da zihinsel
faaliyetle aşırı meşgul olma titremeyi arttırır. Böylece aralıklı
olarak ortaya çıkabilen titreme hastanın ruh halini yansıtabilir.
Örneğin evde gazete okurken titremesi olmayan bir hastanın ziyaretçisi
gelince titremesi tekrar ortaya çıkabilir. Titremenin bu yönü
hastaların toplum içinde sıkıntıya girmelerine yol açmaktadır ve bir
çoğu bu nedenle arkadaşları arasında olmaktan vazgeçmektedirler.

Hastalar gözle fark edilemeyecek kadar ince titremeyi bile
hissedebilirler ve bunu titreşim hissi gibi algılarlar. Nadir olarak
görülen karın kaslarının titremesi, içerde titreyen bir şey varmış gibi
hissedilir. Diyafram veya göğüs kasları titremesi "çarpıntı" gibi
hissedilir ve hasta kalple ilgili bir sorun olduğunu düşünerek ilgili
hekime başvurur. Bu şekildeki titreme kalp elektrosunda (EKG )
saptanabilir.

Titremesi olan her kişinin Parkinson hastası olmadığını vurgulamak
gerekir. Sağlıklı insanlarda korku, heyecan gibi stresli durumlarda
ellerde, bacaklarda geçici olarak titreme ortaya çıkabilir. Bunun
dışında her yaşta görülebilen ve "esansiyel tremor" adı verilen iyi
huylu, ailevi bir hastalıkta, kollar öne doğru uzatılınca ellerde
titreme olur. El titremesinin yanı sıra özellikle yaşlı hastaların
başında da titreme görülebilir. Bu hastalığın bir çok özelliği gibi
tedavisi de Parkinson hastalığından farklıdır. Bunun dışında titremeye
yol açan çeşitli nedenler arasında bazı ilaçların kullanımı, tiroid
bezinin aşırı çalışması veya beyincik hastalıkları sayılabilir.

Kas sertliği (Rijidite)

Bazı hastalar uzuvlarında sertlik hissinden yakınırlar. Bununla
birlikte kas sertliği çoğu kez hastanın bir yakınması olmayıp hekimin
fizik muayenede pasif harekete karşı olan bir direncin varlığını
saptaması ile tanınır. Hekim hastaya gevşemesini söyleyerek, hastanın
uzuvlarını eklem yerlerinden bir çok kez nazikçe gerer ve büker ve bu
pasif harekete karşı eklem çevresinde direnç arar. Böyle pasif harekete
karşı sürekli bir direnç bulunmasına "rijidite" denilir. Normalde
kasların dinlenme halinde yumuşak ve gevşek olması gerekirken rijidite
varlığında dinlenme halinde bile sabit biçimde gergin ve elle
hissedilebilen belli bir sertlikte olduğu görülür. Parkinson
hastalığında rijidite en sık el, ayak bileği, dirsek veya diz gibi
eklemlerde saptanır.

Bazen kas sertliği hekim tarafından eklemde sanki "dişli çark"
takılması varmış gibi hissedilir. Hastalar kas sertliğini yorgunluk,
batma hissi, ağrı veya kramp şeklinde hissedebilirler. Omurga çevresi
kasların sertliği oldukça seyrek görülür, sırt ağrısı ya da bel ağrısı
yaratabilir ve genellikle öne eğik durmakla şiddetlenir. Baldır ve ayak
kasları sertliği ağrılı kramplar şeklinde ortaya çıkabilir.

Hareketlerde yavaşlama (Bradikinezi)

Parkinson hastalığının belki de özürlülük yaratan en temel belirtisi
olan hareketlerdeki yavaşlama yani "bradikinezi", her hastada erken
veya geç olarak gelişir. Hareket yavaşlığı günlük yaşamdaki
faaliyetlerin tümünün belli bir yavaşlıkta olmasına yol açar.
Hareketlerin düzenli aralarla tekrarı ve eklemlerin hareket açıklığı
azalmıştır. Hastaların basit günlük işlerini yapma sırasında, örneğin
düğme ilikleme, kravat ve ayakkabı bağlama, yazı yazma ve çatal-bıçak
kullanma gibi incelik isteyen işlerde başlangıçta hafif derecede
hissettikleri güçlük giderek artar. Zamanla istemli hareketlerin
çoğunun yapılmasında, örneğin yemek yerken ve çiğnerken, alçak bir
koltuktan doğrulurken, otomobile binerken ve inerken, yatakta bir
taraftan diğer tarafa dönerken zorlanmalar dikkati çeker. Yukarıda sözü
edilen istemli hareketlerin yavaşlamasının yanı sıra, gözleri kırpmak
ve yürürken kolları sallamak gibi otomatik olarak yapılan, birbirinin
aynı olan hareketler de azalır ya da kaybolur.

Hareket yavaşlığı ne çok kadar belirgin olsa da hastaların kas gücü,
yani kuvveti normaldir. Hastanın bu yöndeki yakınması genel bir
yorgunluk hali, örneğin yürürken ya da diş fırçalarken yapılması
gereken ardısıra hareketlere kumanda ederken uzuvlarda hissettiği
tutukluktur. Hareketlerdeki bu tür yavaşlık zamanla hastaları
başkalarına bağımlı hale getirebilir. Yavaşlığı ağır derecede olan bir
hastada titreme ya da rijidite bulunmayabilir.

"Akinezi" ise hareketsizlik anlamı taşır ve genellikle hastalığın
ilerlemiş olduğu dönemlerde ortaya çıkar. Bu durumdaki Parkinson
hastaları uzun süre izlendiğinde, gözle görülür bir hareket yapma
yeteneğini yitirdikleri görülür: göz kırpma, doğal yüz ifadesini
oluşturan hareketler (mimikler), oturuşu düzeltmek gibi yardımcı
hareketler gözlenmez. Böyle hastalar sadece kıpırdamadan oturur ve
sabit bir bakışla bakarlar.

Parkinson Hastalarında Beden Eğitiminin Yeri

Parkinson hastalarında tıbbi tedavinin yanı sıra beden eğitimi
hareketleri de çok önemlidir. Fiziksel olarak zinde olan hastaların
uzun hastalık seyriyle daha iyi başa çıktıkları bilinen bir gerçektir.

Beden eğitiminin, yapılabildiği ölçüde, özellikle kas sertliği ve
hareket yavaşlığı üzerine olumlu etkisi nedeniyle hastanın kendisini
daha iyi hissetmesine katkısı vardır. Bilindiği gibi kullanılmayan
kasların zamanla kitlesi azalır ve boyu kısalır (kontraktür),
dolayısıyla vücudun kas yapısının korunması için beden hareketleri
yapmak zorunludur. Benzer biçimde, eklemlerin her gün normal hareket
menzilinde hareket ettirilmeleri gereklidir, aksi takdirde
kullanılmayan bir eklemi kuşatan bağ dokusu sertleşir ve eklem hareket
yeteneğini kaybederek kalıcı biçimde işlev kaybına uğrar. Böylece
düzenli kas faaliyeti kasları ve eklemleri korur, ayrıca kalbin
çalışmasına, kan dolaşımına ve akciğerlerin havalanmasına da katkıda
bulunur.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:10 pm








PERIFERIK NOROPATILER


Periferik sinir sistemi tüm hareketleri (motor sinirleri) ve duyumları
(duyum sinirleri) denetleyen sinir şebekesidir. Bu sinir şebekesi
merkezi sinir sitemine beyin sapından ve omuriliğin birçok noktasından
bağlıdır. Vücudun en uzak köşelerine bile uzanabilen bir şebekedir.

Belirtiler

- El ve ayaklarda karıncalanma hissi;

- Aynı yörelerde uyuşma;

- Dengesizlik veya koordinasyon bozukluğu;

- El ve ayaklarda zafiyet ve ağrı.

Periferik sinir sistemi, beyin ile organlar, kan damarları, kaslar ve
deri arasındaki iletişimi sağlar. Beynin emirleri motor sinirleri ile
iletilir ve gerekli bilgi duyum sinirleri ile beyne geri gelir.

Periferik sinirlerden birinin zedelenmesi 0 yöre ile beyin arasındaki
iletişimi etkiler. Bu kasları harekete geçirmeye veya ilgili periferik
sinir boyunca ağrıya da neden olabilir. Periferik nöropati, beyini ve
omuriliği etkilemeden periferik sinirlerin zedelenmesine verilen addır.
Önemsiz zedelenmelerde, akut ve yakıcı bir ağrı duyulur. Ciddi
durumlarda ise denge bozuklukları, kas zafiyeti hatta felç görülebilir,

"Carpal Tunnel" sendromunda olduğu gibi bir tek sinir zedelenmiş
olabilir, ya da GuillainBarre sendromunda olduğu gibi birçok sinir aynı
anda hasara uğrayabilir.

Periferik nöropatinin birçok nedeni vardır. Zedelenme, sinir üzerine
devamlı baskı ve hastalıktan ya da zehirlenmeden kaynaklanan sinir
tahribatı bu nedenlerden bazılarıdır. Periferik nöropatinin en yaygın
nedenleri şeker hastalığı, vitamin eksikliği, dengesiz beslenme ve
alkolizm ile kalıtımsal bozukluklardır.

Sinir üzerinde basınç bir tümörden kaynaklanabileceği gibi, alçıda
olmak veya yürürken koltuk değneği kullanmak ya da uzun süre sıkışık
bir pozisyonda kalmak da böyle bir basınca neden olabilir. Romotoid
artirit, bazı aletlerin yarattığı şiddetli titreşimler, sinir kanaması,
fırlamış diskler, soğuğa veya radyasyona maruz kalmak ve bazı kanser
türleri de sinirler üzerinde basınç oluşturabilir. Yaygın bir periferik
nöropati cinsi olan "nevralgia paresthetica yanma duygusu, uyuşma ve
bacakların ön kısımlarında hassasiyet ile ortaya çıkar.

Mikroorganizmaların sinirlere doğrudan saldırıya geçip, periferik sinir
hasarına yol açmaları da mümkündür. Ayrıca toksik (zehirli) maddeler
(kurşun, cıva, arsenik) de bu hastalığa neden olabilir.

Belirtiler genelde aylarca süren bir dönem boyunca ortaya çıkar. Ancak
arsenik zehirlenmesi gibi vakalarda belirtiler hemen görülür. Önceleri
ayak parmaklarında başlayan karıncalanma yavaş yavaş yukarılara
yayılır. Bazen de ellerde başlayıp, kollara yayılır.

Aynı şekilde uyuşma da yayılır. Deri hassaslaşır ve hatta bazen en ufak
bir temas acı verir. Ciddi durumlarda, kaslarda giderek yaygınlaşan bir
zafiyet belirir.

Şeker hastalığı vakalarında, periferik nöropatinin belirtileri
hastalığın başlangıcından 15-20 yıl sonrasına kadar ortaya
çıkmayabilir. Ancak kan şekeri düzeyi iyi kontrol edilmezse, belirtiler
çok daha önceden baş gösterebilir.

B12 vitamini eksikliğinin ağır durumlarında pernisyöz anemi), periferik
nöropati başlamadan önce, solgunluk, güçsüzlük, yorgunluk veya nefes
tıkanıklığı gibi belirtiler başlar. Deri sarımtırak bir renk alır ve
ağızla dilde hassasiyet görülür.

Periferik nöropatiye en çok alkolikler tutulabilir. Genelde yetersiz
beslenme ile birlikte gelen alkolizm nöropatiye yol açar. Kansızlık da
ortaya çıkınca, periferik nöropati kaçınılmaz olur.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:12 pm


PERITONSILER ABSE


Anjin de denen bu hastalıkta bademciklerden biri iltihaplanır ve bu
bademcikle çevresindeki yumuşak dokular arasında abse olur. Abseden
önce yumuşak dokuda yayılan enfeksiyon absenin de çok geniş bölgelere
yayılmasına neden olur. Enfeksiyon boyuna ve hatta göğüse iner.
Peritonsiler abse gençlerde görülür.

Belirtiler

- Boğaz ve yumuşak damak ağrısı,

- Yutkunmada büyük acı,

- Ateş,

- Başı acının ters yönünde bir tarafa yatırmak ihtiyacı.

Teşhis

Boğaz ağrısı ve huzursuzluk vardır. Doktorunuz şişmiş bir bademcik ve
bunu örtecek kadar şişmiş damak arkası yumuşak dokusu görürse buna
anjin diyebilir.

Doğru tedavi edilmezse abse boyuna, göğüse, kalbe, akciğer arasındaki
zara kadar inebilir. Bazen çok şiddetli bir şişmeyle ağzın damak
tarafında dile yaklaşır ve nefes borusunun tıkanmasına neden olur.

Tedavi

Bu enfeksiyon antibiyotikle tedavi edilebilir. Cerahat varsa ve
kendiliğinden akmazsa, doktorunuz abseyi ameliyatla akıtabilir. Bu
antibiyotik tedavisi başladıktan hemen sonra veya enfeksiyonun
bitmesinden 6 hafta geçtikten sonra olabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 7 EmptyPaz Ocak 25, 2009 6:12 pm


PILONOIDAL SINUS (SINUS PILONOIDALIS)


Sakral sinüs olarak da adlandırılan pilonoidal sinüs, kuyruk sokumu
bölgesinde meydana gelir ve küçük bir çukur veya geniş bir açıklık
şeklinde gözlenebilir.

Pilonoidal sinüslerin çoğunluğu doğuştan itibaren vardır ve zararsız
küçük bir çukur şeklinde farkedilmeden durabilir. Bu çukurluklar
bazılarında fazla miktarda kıl içerebilir. Pilonoidal sinüsler aynı
zamanda derin bir kanala dönüşebilirler, bu durumda bu kanal içerisinde
kıl olan bir sinüs meydana gelebilir. Kanal şeklindeki sinüsler
mikropla enfekte olabilir ve akıntı oluşabilir. Çok nadir olarak bu
kanal ilerleyerek omuriliğe ulaşabilir.

Ergenlik döneminde pilonoidal çukur veya kanalcıklar enfekte olarak
kist şeklinde bir yapı meydana getirebilirler buna pilonoidal kist veya
sakral kist adı verilir. İşte böyle durumlarda o bölgede tekrar tekrar
enfeksiyon gelişmesini engellemek için cerrahi olarak ya o bölge
tamamen çıkarılır ya da kist boşaltılır.

Nedenleri

- Doğuştan pilonoidal sinüs olması

- ciltte doğuştan kanal şeklinde sinüs bulunması

Evde Yapabilecekleriniz

O bölgeyi düzenli olarak temizleyip banyo yaparak, pilonoidal sinüsün
temiz tutun ve ölü dokuları temizleyin. Koyu veya açık olsun her hangi
bir akıntı meydana geliyorsa hekiminize müracaat edin.

Belirtiler

Bu bögede şişlik, kızarıklık, akıntı veya hassasiyet hissederseniz hekiminize müracaat edin.

Bebeklik ve çocukluk döneminde yapılan düzenli hekim muayeneleri
sırasında nadiren bu durum saptanmaktadır ve genelde belirti
vermayeceğinden gözden kaçmaktadır.

İlerlemiş hastalarda bacaklarda hareket sırasında meydana gelen
ağrılar, idrarını tutamama gibi ciddi şikayetler meydana gelebilir.

Tedavi

Hafif bir ağrı ve akıntı olan durumlarda kuvvetli antibiyotik ve
antiinflamatuvar ilaçlar denenebilir, ancak kist oluşan durumlarda
cerrahi tedavi gerekmektedir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
7 sayfadaki 9 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hoşgeldiniz :: ––––•(-• Her TeLden •-)•–––– :: SagLık KöşeSi -


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & MasteRR BeLa
Forum kurma | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar