Hoşgeldiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


HOŞGELDİNİZ
 
AnasayfaKapıAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
En son konular
» 1.Sezon 13.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:30 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 12.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:29 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 10. ve 11. Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:27 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 9.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:24 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 8.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 7.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:21 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 6.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 5.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:19 pm tarafından Admin

» 1.Sezon 4.Bölüm TR DUBLAJ
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPtsi Haz. 14, 2010 6:17 pm tarafından Admin

En iyi yollayıcılar
OnuRBeRK
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
Admin
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
ßuSRa
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
asram
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
asii25
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
__KiLLiNg__
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
zeynep20
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
dLss
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
by_pesimist
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 
chileqly rocco
A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_lcapA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_voting_barA'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 I_vote_rcap 

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
Yazar Mesaj
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:52 pm


BURUN TIKANIKLIGI


Burun tıkanıklığı, nefes almada zorluk çekme insanlığın en eski
şikayetlerinden biridir. Bazıları için bu çok önemli olmasa bile
kimileri bu şikayetlerden dolayı çok zorluk çeker.


Doktorlar burun tıkanıklarının nedenlerini dört bölümde inceler ve
bunlar arasında bazen benzer noktalarda olabilmektedir. Özellikle
şikayetlerine birden fazla şeyin neden olduğu hastalarda bu ortak
noktalar artmaktadır.


YAPISAL NEDENLER


Bu sınıf içinde burnun ve ince bir kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı
bölüme ayıran burun septumunun bozuklukları incelenir. Bu bozukluklar
genellikle insanın hayatında geçirdiği herhangi bir kaza sonucu
oluşmaktadır. Kaza çocukluk çağında olmuş olabileceği gibi unutulmuş
bile olabilir. Yeni doğan bebeklerin yüzde yedisinde doğum esnasında
burun zedelenmesi olabilmektedir. Şu bir gerçektir ki insan, hayatı
boyunca en az bir kere burnunu bir yere çarpar. Bu nedenlerden dolayı
burun deformiteleri ve septum deviasyonları çok sık görülen
nedenlerdir. Eğer bunlar soluk almayı güçleştirirse cerrahi olarak
düzeltilebilir.


Çocuklarda en sık rastlanan burun tıkanıklığı nedeni geniz etinin
büyümesidir. Bu bademciğe benzeyen ve damağın gerisinde burnun
arkasında yer alan bir dokudur. Bu problemi olan çocuklar geceleri
sesli nefes alırlar, hatta horlarlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar
sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar, yüzlerinde bir mutsuzluk
ifadesi vardır. Hatta dişlerinde de bozukluklar söz konusu olabilir.
Geniz etini almaya yönelik cerrahi girişimler önerilebilir.


Bu kategori içinde yer alan başka nedenler arasında burun tümörleri ve
yabancı cisimler de vardır. Çocuklar küçük parçacıkları burunlarına
sokma eğilimindedir. Bunlar düğme, çengelli iğne, oyuncak parçaları,
bezelye ve nohut olabilir. Tek taraflı kötü kokulu akıntı
hissettiğinizde dikkatli olun. Çünkü bu yabancı cisim tarafından tıkalı
bir burnun uyarısı olabilir. Bu durumda muhakkak bir doktora
başvurulmalıdır.


ENFEKSİYON


Normal bir insan yılda ortalama bir iki kez soğuk algınlığı
geçirebilir. Bu gençlerde daha fazla, bağışıklık sistemi gelişmiş yaşlı
kişilerde ise daha azdır. Soğuk algınlığı virüsler tarafından
oluşturulan bir hastalıktır. Bazı virüsler hava yoluyla geçerken
çoğunlukla el burun yoluyla bulaşır. Virüs bir kere buruna yerleşince
vücutta bulunan histamin adında bir kimyasal maddenin salgılanmasına
neden olur. Bu madde sonucunda buruna giden kan miktarında belirgin bir
artış gözlenir. Sonuç olarak burun zarları şişer. Diğer taraftan burun
zarlarından sıvı salgılanması da artar. Antihistaminikler ve
dekonjestanlar bu şikayetlerin azaltılması için kullanılabilir. Fakat
soğuk algınlığı zaman içinde kendi kendine geçer.


Virüs enfeksiyonları sırasında burnun ve sinüslerin bakteri
enfeksiyonlarına olan direnci azalır. Bu da soğuk algınlığı sırasında
neden sıklıkla burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü açıklar. Burun
akıntısı berrak görünümünden sarı veya yeşile dönerse bu bakteriyel
enfeksiyonu gösterir ve muhakkak doktora başvurulmalıdır.


Ani sinüs enfeksiyonlarında burunda tıkanıklık, Koyu bir akıntı, hangi
sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve üst dişlerde, gözler
arasında ve gerisinde veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur.


Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı yapabilirde yapmayabilir de. Fakat
burun tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır. Bazı hastalarda
sinüslerden polip denilen yapılar gelişir. Hastalık aşağı hava
yollarına da yayılarak kronik öksürük, bronşit ve astıma neden
olabilir. Akut sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine cevap verir,
kronik sinüzit için ise genellikle cerrahi tedavi önerilir.


ALLERJİ


Saman nezlesi allerjik rinite verilen isimdir. Allerji ; yabancı bir
cisim, polen, ev tozu akarı, hayvan atıkları veya ev tozundaki bazı
parçacıklara karşı oluşan aşırı enflamasyon yanıtıdır. Bazen besinler
de rol oynamaktadır. Polenler ilkbaharda veya sonbahar da sorun
yaratırlar. Bunun yanında ev tozu bütün bir yıl boyunca rahatsız
edebilir. Bunun ideal tedavisi şikayetlere neden olan şeylerden uzak
durmaktır. Ancak çoğu zaman bu pratik değildir. Allerjik hastalarda,
soğuk algınlığında olduğu gibi, vücutta histamin salgılanmasına neden
olan parçacıklar sonucunca burun tıkanıklığı ve akıntısı oluşur.
Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini önleyerek şikayetleri
ortadan kaldırılabilir. Dekonjestanlar genişlemiş kan damarlarnı
büzerek burnun açılmasını sağlarlar. Antihistaminiklerin büyük
çoğunluğu uykuya meyli artırırken dekonjestanlar ( Burun damlalari
,Sudafed gibi ilaclar) tam bunun aksi olarak uyarıcı etki gösterir. Bu
nedenle bu ilaçları bir arada kullanmak en doğru seçim olacaktır.


Antihistaminik kullanırken uykuya meyili olanların otomobil
kullanmaları veya tehlikeli işlerde çalışmaları çok sakıncalıdır.
Dekonjestanlar kalp hızını ve kan basıncını artırdıkları için yüksek
tansiyonu, kalbin ritim bozukluğu, glokomu ve idrara çıkmada zorluğu
olan hastalarda kullanılmamalıdır. Hamileler alacakları herhangi bir
ilaç için mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar.


Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik hastada belirgin bir
şekilde etkindir ancak bilinen yan etkilerinden dolayı muhakkak doktor
kontrolunda kullanılmalıdır. Bunun yanında bu ilaçlar burun spreyi
olarak kullanıldıklarında da etkilidirler ve bu kullanım şekli daha
güvenlidir.


Allerji iğneleri en spesifik tedavi yöntemidir ve yüksek düzeyde
başarıya sahiptir. Bazan hastanın hangi maddelere karlı allerjik
oluşunu anlamak için kan ve deri testleri yapılır. Doktor tedavinin
başlangıç şemasını belirleyecektir. Bunlar genelde enjeksiyonlar
şeklinde olacaktır.


Bu tedavi insandaki antikorları bloke ederek allerjik reaksiyonun
önlenmesi yoluyla etki gösterir. Birçok hasta ilaçların yan
etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih eder.


Allerjisi olan hastaların sinüs enfeksiyonu olma eğilimleri daha da artmışdır.


VAZOMOTOR RİNİT


Rinit burunun ve burun zarlarının enflamasyonu demektir. Vazomotor kan
damarları ile ilgili demektir. Burun zarları çok miktarda genişleme ve
daralma yeteneğine sahip atar damar, toplar damar ve kılcal damarlara
sahiptir. Normalde bu damarların yarısı açık yarısı kapalıdır. Fakat
kişi ağır egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili hormonların (adrenalin)
salgılanması artar. Adrenalin damarların büzülmesine neden olur. Bunun
sonucunda zarlar büzülür, hava yolu açılır ve kişi daha rahat nefes
alır.


Bunun tam tersi allerjik atakta veya kişi soğuğa maruz kalınca gelişir.
Kan damarları genişler ve burun tıkanır. Allerji ve enfeksiyonlara ek
olarak bazı başka nedenler de burun damarlarının genişlemesine sebep
olarak vazomotor rinite yol açar. Bunlar arasında stres, tiroid
foksiyonlarında yetersizlik, hamilelik, bazı tansiyon ilaçları, doğum
kontrol hapları ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun kullanılması
sayılabilir.


Bütün bu nedenlerin başlangıcında burun tıkanıklığı geçici ve geri
dönebilir niteliktedir. Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık
düzelecektir. Bunun yanında eğer yeterince uzun sürerse bu sefer de kan
damarları elastikiyetini kaybedecek ve olay geri dönülmez bir duruma
dönüşür. Varisleşmiş damarlara benzerler. Hasta sırt üstü yattığında
veya bir tarafına döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar..




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:53 pm

CEKIC PARMAK


Ayak baş parmağını etkileyen bunyonun tersine, çekiç parmak herhangi
bir ayak parmağında oluşabilir (en sık ikinci parmak). Ayak parmağı
kıvrılır ve ağrır. Genel olarak ayak parmağındaki her iki eklem de
etkilenerek, parmak pençeye benzer bir görünüm alır. çekiç parmak,
küçük ayakkabı giymenin sonucu oluşabilir, ancak kas ve sinir hasarı
oluşmuş şeker hastalarında da meydana gelir.

Belirtiler

- Ayak parmağında sıkılmış pençeye benzer görünüm,

- Ayak parmağında ağrı ve hareket zorluğu;

Çekiç parmak ağrılı olabilir ve yürüme ve diğer hareketleri güçleştirebilir.

Tedavi

Doktorunuz ya da bir ortopedist ayak parmağınızı uygun pozisyonda
tutmak ve ayak parmağına binen yükü ve ağrıyı azaltmak için ortopedik
bir alet verebilir. Ayağınıza tam olarak uyan bir ayakkabı giyin. Bazı
vakalarda şekil bozukluğunu düzeltecek bir ameliyat yapılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:53 pm


CICEK HASTALIGI (SMALLPOX)

Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında
tüm dünyadan kaldırılmıştır. Çiçek hastalığı, Variola virüsü tarafından
meydana getirilmektedir.

Hastalığın kuluçka süresi, virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür, ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir.

Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş,
halsizlik, baş ve sırt ağrısıdır. Hastalarda tipik olarak kırmızı
döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz, kollar ve bacaklarda ortaya
çıkar. Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde
başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar. İkinci haftada bu
düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya
başlar. Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar, ayrılır ve
düşmeye başlar. Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen,
%30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Hastalığın kişiden kişiye geçişi, hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren
tükrük parçacıkları ile olur. Çiçek hastalığı olan kişilerde
bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu
ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır. Ancak
bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam
edebilir.

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında
sona erdi. 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış
olan kişilerin, şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup
olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayısı ile
şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul
edilmektedir.

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden, çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır.

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün
içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç
görülmeyebilir. Çiçek aşısı, vaccinia adı verilen ve variola dan farklı
canlı virüs içeren bir aşıdır. AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ
İÇERMEMEKTEDİR.

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır, ancak şu an için aşı
üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik
çalışmalar bulunmaktadır.

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler
önerilmelidir (serum takılması, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç
verilmesi gibi). Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon
gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:55 pm


CILTTE PIGMENT DEGISIMLERI

Cildimizin rengini, deri hücrelerince üretilen "melanin" pigmenti
belirler. Bazen bu renklendirme mekanizmasına bir şey olur ve cildin
bir bölgesi çok fazla melanin üreterek rengi koyulur (chloasma).

Bunun tersi de olur; cildin bir bölümünde hiç melanin üretilmeyince
orası beyazlaşır. Beyaz bir leke periyodik olarak geliştiğinde
"vitiligio" denen hastalığınız var demek olabilir.

Belirtiler

-Deride yavaş yavaş büyüyen beyaz lekeler,

-Deride koyu kahverengi lekeler.

Chloasma lekeleri en sık yüzde görülür ve pek uzaklara yayıldığı
nadirdir. Bunlar en çok hamilelikle veya doğum kontrol hapı kullanmakla
bağlantılıdır. Fakat hem kadınlar, hem erkekler, görünüşte hiçbir neden
yokken rahatsızlığa tutulabilir.

Vitiligo en fazla 2 ile 30 yaşlarında ilk olarak ortaya çıkarsa da,
herhangi bir yaşta başlayabilir. Yüzünüzde, gözlerin yukarısında, veya
boyunda, koltuk altı, kasık, el veya dizlerde başlayabilir. Bunlar,
çoğunlukla simetriktir ve bütün vücuda yayılabilir. Kalıtım faktörü
sıklık-la söz konusudur.

Neden, melanin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından tahrip
edilmesi olabilir; bazı durumlarda tiroid sorunları veya pernisiyöz
anemi gibi bağlantılı hastalıklar vardır.

Vitiligo da chloasma da hayatı tehdit etmez. Lekeleri gizlemek için
kozmetikler veya cilt boyaları kullanılır. Vitiligo lekeleri güneşte
kolayca yandığı için güneş yağı kullanmak gerekir.

Tedavi

Cildin düzenli rengini geri getirmek için repigmantasyon ve
depigmantasyon tedavileri yapılır. Vitiligo lekelerinin
repigmantasyonu, o bölgeyi lokal veya ağızdan alınan ilaçlarla
(psoralen) duyarlı hale getirdikten sonra güneşe veya ultraviyole
ışınına tutmakla yapılır. Bu 2 ile 3 yıl süreyle haftada 2-3 kere
kullanıldığında 10 kişiden 6 sında işe yarayabilir. Ancak, yan etkileri
olabilir.

Depigmantaspyon, chloasma lekelerinin rengini açan veya eğer
vitilogonuz varsa geriye kalan cildin rengini açan losyonlar (benoquine
veya hydroquinone) kullanarak yapılır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:55 pm


CROHN HASTALIGI


İltihaplı barsak hastalığı terimi genelde nedeni bulunamamış (gastro
entestenial bölgeyle ilgili) iki hastalığın tarifinde kullanılır. Bu
hastalıklar Crohn hastalığı ve ülserleşmiş kolittir. Sık sık ileitis
veya bölgesel enteritis diye de geçen crohn hastalığı barsağın kronik
iltihaplanmasıdır. Daha çok bağırsağın alt kısmında (ileumda) görülür.
Fakat kolonunuzu veya hazım yolları-nın diğer bir bölümünü de
etkileyebilir. Sık sık iltihap bağırsak duvarının tüm kalınlığını
sarabilir. Crohn hastalığı oldukça seyrek görülür. Aşağı yukarı her
50.000 insandan birinde ortaya çıkar. Tipik hasta beyaz ırktandır ve 15
ila 30 yaşları arasındadır.

Belirtiler

- Uzun süreli ishal,

- Düşük tansiyon,

- Yorgunluk,

- Kilo kaybı,

- Karın ağrıları ve göğsün etrafında veya karnın sağ tarafında ağrılar,

- Kas ağrıları,

- Deri lezyonları.

Baryumlu radyografik tetkik Crohn hastalığını belirler.

Crohn hastalığının seyri bir insandan diğerine farklılık gösterir.
Crohn hastalığına yakalanmış birçok hasta da başlangıç safhasında çıkan
bir iki hadiseden sonra hiçbir belirti görülmez. (asemptomatik,
Semptomsuz) Fakat diğer bir çoğunda tekrar tekrar karın ağrısı, ishal
ve düşük tansiyon olayı yaşanır. ishal o derece sulu olur ve gitgide
artan bağırsak tıkanmasının getirdiği karın ağrıları o kadar
şiddetlenebilir ki yemek yememeye başlayabilirsiniz. Crohn hastalığının
komplikasyonları çok ve çeşitlidir. Gitgide artan özellikle ince
bağırsakta görülen bağırsak tıkanması Crohn hastalığında cerrahi
müdahalenin en sık rastlanan nedenidir. Tıkanma belirtileri uzun zaman
içinde gelişir. Anal ve rektal (anüs ve rektumla ilgili) bölgelerin
içinde ve çevresinde sık sık fistül ve fısür görülür. Fistül,
bağırsağın iki bölümü veya bağırsak-la deri arasında oluşan anormal
geçittir. Bir anal fisur anüsde veya etrafındaki deride olan çatlak
veya yarıktır. (Anal Fisürler ve Fistüller). Fistüller oluştuğunda
yemek buradan, olduğu gibi, gerekli özümleme yapılamadan geçer. Crohn
hastalığında kanama da olabilir. Ancak çok miktarlarda kanama görülmez.
Ekseriyetle, artan tıkanma, iltihaplı doku veya fistül ilaçla tedaviye
cevap vermez ve cerrahi müdahale gerekebilir. Crohn hastalığında,
bağırsakla ilgisiz belirtiler ve işaretler de olabilir. Artrit,
özellikle büyük mafsallarda veya gözün veya cildin iltihaplanması ve
nadiren de safra kanalındaki iltihaplanma crohn hastalığı ile ilgili
olabilir. Ayrıca böbrek taşları oluşmasına da sık rastlanır. Crohn
hastalığı ilerleyen bir rahatsızlıktır.

Tedavi

İlaç Tedavisi. Crohn hastalığı belirtisiz ya da hafifleme dönemindeyse,
tedavi gereksiz olabilir. Belirtiler hafifse, örneğin günde birkaç kez
gevşek dışkı söz konusuysa, doktorunuz ishale karşı bir hap ya da
bitkisel lifler içeren bir katılaştırıcı yazabilir.

Hastalığınız daha aktifse, doktorunuz sulfasalazine ve
kortikosteroidler gibi iltihaba karşı ilaçlar vermeyi düşünebilir.
Kolon da rahatsızlığa dahilse, sulfasalazine özellikle etkilidir.

İltihap rektumla sınırlıysa, bir kortikosteroid lavmanı, iltihabın
kontrol altına alınması ve belirtilerin hafiflemesi için yararlı
olabilir. Son yıllarda rektumdaki iltihabı kontrol altına almak için
aspirine benzer ilaçlar içeren yeni lavman preparatları,
kullanılmaktadır. Bunlar yararlı görünmektedirler.

Kortikosteroidler, hastalığın daha önemli alevlenmelerine saklanır.
Hastalığa kolonun ve ince barsağın dahil olduğu durumda etkilidirler.
Bazı doktorlar, azathioprine gibi antikor oluşmasını önleyen bir ilaçla
tedavi önerebilirler. Genellikle, bu ilaçların etkili olması aylar
sürmektedir.

Özellikle anüs bölgesinde fistüller ya da çatlaklar varsa, metronidazol
etkili olabilir. Genellikle bu ilacın yalnızca fistül ya da çatlak
iyileşene kadar değil, tekrarlamayı önlemek için sürekli alınması
gerekir. Bazen, kolondaki Crohn hastalığı için metronidazol kullanılır.
Metronidazol, uzun bir süre kullanılırsa bacak-ta uyuşmaya ve yanmaya
yol açabilir. Böyle bir şey olursa, doktorunuzla görüşün.

Bu ilaçlardan hiçbiri Crohn hastalığını tedavi etmez. Bu ilaçlar,
belirtilerin azalmasını sağlamak için iltihaba karşı maddeler olarak
kullanılırlar.

Bugün, araştırmacılar, ağızdan verilebilen ve ince barsak tarafından
emilmeyen aspirine benzer bileşiklerin kullanımı üzerinde
çalışmaktalar. Böylelikle, bu bileşiklerin iltihaba karşı özellikleri
doğrudan iltihap bölgesinde etkili olabilir. Başka ilaçlar da
araştırılmaya başlanmıştır.

Beslenme

Yeterli besin özümseme kabiliyeti, özellikle hastalık ince barsağın
büyük bir kısmını etkiliyorsa ya da ince barsağın büyük bir kısmı
ameliyatla alınmışsa, Crohn hastalığı olan insanlarda sınırlıdır.

Doktorunuz, yetersizlik kanıtları varsa, bazı vitaminler ya da
mineraller önerebilir. Crohn hastalığı olan kişilerde, ince barsağın
alt kısmında (ileum) emilen B12 vitamini eksikliği seyrek görülen bir
durum değildir. Böyle bir durum varsa, B12 vitamini deriden aylık
enjeksiyonlarla kolayca verilebilir.

Safra tuzları da ince barsağın alt kısmında emilir. Bu emilim
zayıflarsa, doktorunuz düşük yağlı özel bir diyet önerebilir. Safra
asitleri ince barsakta emilmezse, kolonda su emilimine müdahale ederek
ishale neden olabilirler. Bazen, kolestiramin gibi safra asidi
bağlayanbir ilacın kullanımı, dışkı miktarını azaltmakta etkili
olabilir.

Bazı doktorlar, özellikle aktif Crohn hastalığı için, basit şekerler,
amino asitler ve mineraller içeren sıvı preparatlardan oluşan temel
besinlerin kullanımını savunmaktadırlar. Bu beslenme biçiminin
etkililiğine ilişkin uzun dönemli kanıtlar olmadığı halde, bazen
besinlerin daha fazla emilmesini sağlamak üzere barsaktaki iltihabı
azaltabilmektedir. Hastalıktan etkilenen bazı kişilerin, Crohn
hastalığının şiddetli nöbetleri sırasında, haftalar, hatta aylar boyu
damardan beslenmesi gerekmektedir. Ağızdan gıda almaktan kaçınılması,
barsağa dinlenme olanağı sağlamaktadır.

Ameliyat

Crohn hastalığı olanların yaklaşık yüzde 70i, hiç değilse bir kez
ameliyata ihtiyaç duyarlar. Bu ameliyatlar genellikle tıkanma, abse ya
da delinme gibi komplikasyonlar için yapılır. Cerrahi müdahale, yıllar
boyu belirtileri hafifletebilse de, bir tedavi değildir ve hastalığın
tekrarlaması çok yaygındır.

Hastalığın kolon bölgesiyle sınırlı olduğu insanlarda, özellikle ilaçla
tedavi başarısız olursa, kalın barsağın alınması tavsiye edilebilir. Bu
ameliyatta, tüm kolon, rektum ve anüs alınır ve ileumun (ince barsağın
son kısmı) ucu, dışkının geçmesi için karın duvarından çıkarılır.
Deliğin üzerine dışkının boşaltılacağı bir torba takılır Hastalık ince
barsakla sınırlı olduğu zaman, cerrahi müdahale barsağın hastalıklı
kısmının alınmasından ve sağlıklı barsağın iki ucunun
birleştirilmesinden ibarettir

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:55 pm


CUSHING SENDROMU


Bu türden bir hastalık, aşırı miktarda glukorkortikoid hormonlar kanda
dolaşmaya başladığı zaman ortaya çıkar. Bu türden bir aşırılığın ortaya
çıkması adrenal bezlerde fazla üretimin olması veya bir başka
rahatsızlığı tedavi etmek için steroid ilaçların uzun süreyle
kullanılmasının sonucu olabilir. Bu hastalık adını 20.ci yüzyılın
başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den
alır.

Belirtiler

- Birkaç ay ile yıllar arasında değişen bir süreden sonra yüz yuvarlaklaşır ve daha kırmızı bir görünüm alır.

- Omuzlar arasında ve üstünde kambura benzer yağ birikimi

- Gövdenin alt kısmında cilt üzerinde çatlaklar

- Bitkinlik ve kaslarda zayıflık

- Su toplanması (ödem)

- Hipertansiyon

- Aşırı kıllanma

- Ruhsal sarsıntı

- İktidarsızlık veya adetten kesilme

- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz

- Şeker hastalığının başlaması

- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması

Teşhis

Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü
değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir. Yüzde yuvarlaklaşma
ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış,
teşhis açısından önemli bulgulardır. Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda
morluklar da eşlik eder. Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için
(romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid
kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır. Ancak
hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı
testler için hastaneye yatmanız gerekebilir. Bu hormon artışı,
böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin
aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı
olabilir.Karaciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de
Cushlng sendromuna yol açabilirler. Kan ve idrar testleri yapılarak,
steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir. Hipofiz ve
böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir.

İyi huylu bir hipofiz bezi tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal)
tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün başarılı bir
şekilde alınması tam bir iyileşme ile sonuçlanabilir. Ancak uzun süreli
hormon tedavisi gerekebilir. Kalp krizleriyle birlikte ortaya çıkan
hızlı bir ateroskleroz (damar sertliği) ve omurgada çatlaklar sık sık
görülür. Eğer tedavi edilmezse, bu rahatsızlık ölümle sonuçlanabilir.

Eğer nedeni steroidin aşırı dozda kullanımı ise, steroid hormonların dozajı azaldıkça belirtiler yavaşça kaybolur.

İlaç Tedavisi

Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması
nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya
dozajı azaltmayı içerir. Ancak bu türden bir ilaç tedavisini
doktorunuza danışmadan kesmeyin. çünkü steroid tedavisinin aniden
durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya
steroidin önerildiği diğer hastalıklar). Doktorunuz steroid dozajında
kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir. Bazı durumlarda
ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir:
Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra,
yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal
hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve
bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın).

Cerrahi Müdahale

Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde
bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta
eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi
şekli olabilir. Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi
bir çözüm olabilir.

Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları
temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması
için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:57 pm


CİLT SAĞLIĞINDA IŞIK

Sedef hastalığı tedavisinde çok çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.


Tedavi şekli; hastalığın çeşidi ve şiddeti, bulunduğu alan, hastanın yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak seçilir.


Ultraviyole, sedef hastalarının şikayetlerini azaltabilir. Orta ve
şiddetli sedefi olan,, lokal ilaç tedavisine cevap vermeyen veya bu
tedavi için çok yaygın hastalığı olanlarda uygulanabilir.


Güneş ışığı ve suyun sedef hastalarında faydası uzun zamandır bilinir.
Ancak kontrolsüz güneşlenmek hastalara zararlı da olabilmektedir. Güneş
yanığı hastalığın artmasına neden olabilir.


Özellikle açık tenli kişilerde ultraviyole deri kanseri riskini arttırmaktadır.


Ultraviyole ışık kaynakları, güneş ışıklarından ultraviyole A ve B nin
tedavi amaçlı kullanılması için geliştirilmiş yapay cihazlardır.
Böylece ultraviyole, kontrollü ve düzenli bir şekilde doktor tarafından
uygulanabilir. Ultraviyole, sedef hastalarında yüksek olan deri
hücrelerinin gelişme hızını azaltır.


UvA (PUVA)


Psoralen içeren ilacı içen hastaya ultraviyole A tedavisi uygulanır.
Psoralen gözün lens kısmında birikeceğinden hastalar tedavi alırken
güneş batıncaya kadar UvA geçirmeyen güneş gözlükleri kullanmalıdır.


UvB


UvB tedavisi güvenilir ve etkilidir. Ağızdan ilaç alınması gerekmez. Seanslar halinde uygulanır.


BClear - Sedef hastalığı tedavisinde son sistem


B Clear; Sedef hastalığı tedavisinde kullanılan ileri teknolojiyle
geliştirilmiş yeni bir UvB cihazıdır. Fiber optik iletim sistemine
sahiptir. Böylece normalde kabin tedavisi şeklinde uygulanan
ultraviyole tedavisinin sadece hastalıklı bölgelere uygulanmasına
olanak sağlar. Hastalıklı alanlarda yüksek dozlar kullanılarak tedavi
seansları azalır. Sağlıklı cilde ışık verilmediğinden bu alanlarda yan
etki olmaz.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:57 pm


DELİ DANA HASTALIĞI

İngiltere de ilk olarak 1986 yılında patlak veren ve sığır etinden
insanlara da geçebileceği kabul edilen Deli Dana hastalığının başlıca
nedeninin hayvancılığın bir sanayi haline geldiği Avrupa da sığırların
ot yerine etle beslenmesi olduğu sanılıyor. Avrupa ülkelerinde et ve
süt hayvanları ucuz ve karlı olduğu gerekçesiyle, giderek artan
biçimde, bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde
kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle besleniyor. Birçok
bilim adamı doğal beslenme biçimine aykırı bu diyetin tehlikeli hayvan
hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu düşünüyor.


BSE


BSE, Bovine Spongioforme Encephalopathie kelimelerinin kısaltılması.
Türkçesi: Sığırların beyinlerinde süngerimsi biçimde dejeneratif
değişiklerin oluşmasıyla belirgin hastalık. Hastalığa yakalanan
sığırların hareketlerinde anormallik olduğu için, bu hastalığa halk
arasında “deli dana” hastalığı denildi.


BSE’NİN KÖKENİ


Deli dana hastalığına çok benzeyen ve sadece koyunlarda görülen Scarpie
hastalığı, yaklaşık 250 yıldır biliniyor. Bu hastalık, diğer hayvan
türlerine bulaşabiliyor. Scarpie hastalığından ölmüş bir koyun,
sığırlar için hazırlanan yemlere katkı maddesi olarak kullanıldığında,
hastalık sığırlara bulaşıyor.


BSE’NİN SIĞIRLARDAKİ BELİRTİLERİ


Hastalığın ilk belirtileri genellikle bulaşma tarihinden 4-6 yıl sonra
görülüyor. İlk belirtiler, hayvanın temas sırasında çok korkması,
dişlerini gıcırdatması ve saldırgan davranışlar göstermesi. Hastalığın
ileri safhasında sığırlar, burunlarını ve böğürlerini anormal bir
biçimde yalar, kulak hareketleri hızlanır, baş ve kulakların duruşu
anormalleşir. Hayvanlar çok fazla titrer ve bacaklarını kontrol
edemezler. Çok kaşındıkları için, genellikle kafa derileri
yaralanmıştır. Sığırlar, hastalığın son safhasına doğru düşer ve felç
olur. Hastalığın başladığı tarihten 2-3 ay sonra da ölürler.


BSE İNSANA NASIL BULAŞIR?


BSE hastalığının insanlara da bulaştığı biliniyor. BSE’nin insanlarda
görülen biçimi klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığına çok benziyor.
Creutzfeldt-Jakob hastalığı ilk kez 1920’li yıllarda iki Alman Nörolog
tarafından tarif edilmişti. Bu hastalık, insanlarda normalde 60
yaşından sonra görülüyor. Klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığının
nedenleri hala bilinmiyor. Son zamanlarda genç insanlar da
Creutzfeldt-Jakob hastalığının belirtilerine çok benzeyen bir hastalık
nedeniyle hayatını kaybedince, bilim adamları, BSE’nin insanlara da
bulaştigi sonucuna vardilar.


CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIGININ BELIRTILERI


Hastaligin ilk belirtileri yorgunluk, uyku bozuklugu ve iştahsizlik.
Hastalar, dizlerinde agri hisseder ve hareketlerini kontrol etmekte
zorlanirlar. Ardindan hafiza kaybi başlar. Hastaligin son safhasinda
istem dişi kas hareketleri hastayi yataga düşürür ve hasta yataginda
ölümü bekler. Creutzfeldt-Jakob hastaliginin tam teşhisi ancak
otopsiyle yapiliyor. Otopside, hastanin beyninin süngerimsi bir biçim
aldigi görülür.


HASTALIGA YAKALANMAMAK IÇIN NELER YAPMALI?


BSE hastaligina en fazla Ingiltere’de yetiştirilen sigirlarda ve orada
üretilen yemlerde rastlandigi için, Ingiltere’den ithal edilen koyun ve
dana eti alınmamalıdır.


Bilim adamları, hastalıklı sığırlardan yapılan süt ürünlerinde ve et
suyu tabletleri gibi ürünlerde çok az sayıda virüs bulunduğu için,
hastalığın bu ürünlerden bulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde.


Beyin, dalak ve omurilik içeren ürünler ise çok tehlikeli. Sığır
dokuları içeren kozmetik ürünlerinin de tehlikeli olmadığını belirten
bilim adamları, her ihtimale karşı bitkisel maddelerden yapılan
ürünlerin tercih edilmesini öneriyor.


BSE VEYA CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIĞININ TEDAVİSİ


İlaç tedavisi şu an mevcut değil.


BSE HASTALIK ZİNCİRİ NASIL KIRILIR?


Scarpie hastalığı nedeniyle ölmüş koyunların, hayvan yemi olarak kullanılmaması gerekiyor.


Hastalanan sığırlar hemen kesilmeli ve yakılmalıdır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:58 pm


DEMIR EKSIKLIGI ANEMISI

Demir eksikliği anemisi kendi başına bir hastalık değildir, her zaman
başka bir hastalığın bir semptomudur. Nedenleri arasında Uzun süreli
kanamalar; gebelik, emzirme ve gelişme çağı gibi demir gereksiniminin
arttığı durumlar; yiyecek emilim bozukluğu, şpru hastalığı gibi demir
emilim bozuklukları; besinlerle yeter miktarda demir alınamaması
sayılabilir. Özellikle üreme çağındaki bayanlarda çok sık rastlanan bir
durumdur.

Belirtiler

Solukluk, çarpıntı, nefes darlığı, yorgunluk, halsizlik gibi genel
anemi belirtileri yanında dudak köşelerinde çatlaklar, tırnakların
kırılması, saçların kırılıp dökülmesi, dil yanmaları, yutma güçlüğü
(Plummer-Vinson sendromu), iştahsızlık, kabızlık gibi semptomlar da
bulunur.

Laboratuar

Hipokrom anemi bulguları olarak Ortalama Eritrosit Hacmi 81 den az,
Otralama Eritrosit Hemoglobin 27 den düşük bulunur; eritrosit
morfolojisinde mikrositoz, poikilositoz, anülositoz, anizositoz
saptanır. Serum demir düzeyi normalden düşük bulunur. Serum ferritin
düzeyinin veya kemik iliğinde sideroblastların azalmış bulunması tanıyı
kesinleştirici kriterlerdir; kemik iliğinde demir deposunun yokluğunu
ifade ederler. Kemik iliği tetkikinde eritrosit yapım hızının arttığı
saptanır. Serum ferritin düzeyinin azalmış bulunduğu vakalarda kemik
iliği incelemesine gerek kalmaz.

Tedavi

Demir eksikliğini yaratan sebebin araştırılması:

Demir eksikliği anemisi tanısı konduktan sonra demir eksikliği
oluşturan sebebe yönelik inceleme yapılmalıdır. Mesela mide tümörü veya
diyafragma fıtığı gibi uzun süreli kanama yapan bir neden ortaya
çıkarılabildiği takdirde bunun cerrahi yoldan tedavisine çalışılır,
aksi halde demir tedavisi yarar sağlamaz.

Kan verilmesi: Ağır demir eksikliği anemilerinde tedaviye kan
transfüzyonları ile başlanılmasının akut yararı vardır, kemik iliği
uyarılmış olur.

Demir tedavisi: Uzun süreli demir eksikliği anemilerinde demir
tedavisine ağızdan demir ilaçalrıyla başlanmalıdır. Saf demir ilaçları
tercih edilmelidir. Demirli ilaçlar aç karnına veya yemekler arasında
alınırsa daha iyi emilir, fakat hastaların çoğu mide yakınmaları
nedeniyle tok karnına almayı tercih ederler. Ağız yoluyla aşırı dozda
demir alınmasının sakıncası yoktur, zira ince barsaklardan demir
emilimi vücudun gereksinimi oranında olur ve hemosideroz (fazla demir
depolanması) tehlikesi ortaya çıkmaz.

Ağızdan günlük demir elementi dozu 100-200 mg dır. Preparatları
kullanırken her birinin içerdiği demir miktarı göz önünde tutularak
dozlama yapılmalıdır.

Vitamin C, mineral ve diğer vitaminlerle takviye edilmiş demir
preparatlarının saf demir preparatlarına bir üstünlüğü yoktur. Demir
tedavisine başlamadan önce retikülosit sayımı yapılmalı ve hastanın
tedaviye cevabı 7 gün sonraki retikülosit sayımı ile kontrol
edilmelidir.

Retikülosit krizi denen retikülosit artışı (% 20 nin üzerine çıkması)
demir tedavisine cevap alındığını ifade eder. Aksi halde demir
eksikliği dışında bir başka anemi ihtimali araştırılmalıdır (aplastik
anemi?). Demir tedavisine retikülosit kriziyle cevap alındıktan sonra
ağızdan demir verilmeye 3 ay kadar ayni dozda devam edilerek vücudun
demir depoları doldurulmalıdır. Hemoglobin miktarı 10 gün sonra artmağa
başlar ve yeterli hemoglobin artışı tedavinin 25 inci gününden sonra
sağlanmış olur.

Parenteral (iğne şeklinde) demir tedavisi, uzun süreli demir eksikliği
anemilerinde pek gerekmez. Ancak ince barsaklardan emilim bozukluğu
olanlarda veya oral (ağızdan) demir tedavisine tahammül
gösteremeyenlerde başvurulabilir. Kas içi ve damar içi zerkleri
mümkündür. Damar içi zerklerinin teknik zararları ve yan etkileri fazla
olduğu için pek tutulmamaktadır. Kliniklerde kas içi demir zerkleri
tercih edilmektedir. Jectofer ampullerinin i.m. zerkleri ağrılıdır.
Ferrum Hausmann ın i.m. zerkleri ise ağrısızdır.

Ampulünde 100 mg elemanter demir bulunur. Parenteral demir dozajı:
Hemoglobini % 1 g artırabilmek için ortalama 200 mg demir elementine
gereksinim olduğu hesaplanmıştır. Kadınlarda bu miktar 50 mg kadar
fazladır. Hemoglobin açığı (normal miktar - hastadaki HIb miktarı) 200
ile çarpılır. Bulunan rakama depo demiri olarak 1000 mg eklenir ve elde
edilen gr kadar parenteral demir, Ferrum Hausmann ampulündeki 100 mg a
bölünür. Böylece kaç ampul Ferrum Hausmann kullanılacağı hesaplanmış
olur. Bu şekilde bulunan sınırın aşılması doğru olmaz, zira i.m. yoldan
verilen demirin hepsi dolaşıma ulaşacağı için hemosideroz (karaciğer
yetmezliği, diyabet) tehlikesi doğar. Genellikle parenteral demir
tedavisi için 20-30 ampul yeterli olmaktadır.

Demir tedavisinin yan etkileri:

Oral kullanımda bulantı, kusma, mide ağrısı, ishal görülebilir. Kas içi
kullanımda ise zerk yerinde ağrı, iltihaplanma, hafif solunum güçlüğü
ve göğüs ağrısı olabilir. Damar içi zerklerde ise şok, aşırı kusmalar,
terleme, sırt ve göğüs ağrıları olabilmektedir.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 2:59 pm


DEPRESYON


Herkes zaman zaman bir çökkünlük hissedebilir. Ancak haftalarca süren
hüzün, umutsuzluk ya da günlük etkinliklere karşı ilgisizlik, daha
ciddi bir soruna işaret edebilir. Depresyon, özellikle bir kayıp ya da
hayal kırıklığı yaşandıktan sonra ortaya çıktığında, normal bir durum
olarak kabul edilebilir. Depresyon, enfeksiyon gibi başka bir
hastalığın semptomu olarak da görülebilmektedir. Ancak 2 haftadan uzun
sürmesi ve başka belirtilerin de eşlik etmesi durumunda, önemli bir
sıkıntı ve işlevsel yetersizlik nedeni olan depresif hastalık olasılığı
akla gelmelidir. Depresif hastalık, insanların %10-%15 inde,
yaşamlarının bir döneminde görülebilmektedir.
Yaşlılarda (70 yaşın üzerinde) depresyon semptomlarının, fiziksel
kapasiteyi daha fazla azalttığı saptanmıştır. Dört yıllık bir süre
içinde depresif belirtiler, yürüme hızı ve ayakta dururken birkaç
pozisyonda ya da sandalyeden kalkarken dengenin korunması gibi fiziksel
performansla ilgili işlevlerde %55 azalmaya yol açtı. Fiziksel
performanstaki bu azalma, ağır depresyonu olan daha yaşlı erişkinlerde
en belirgin düzeydeydi; ancak depresyonu aynı ölçüde ağır olmayan
yaşlılarda da depresyonun benzer etkileri olduğu görüldü.
Bu hastalığa ait en az 5 tipik belirtinin, en az 2 hafta devam etmesi
durumunda, majör depresyon tanısı konulur. Ancak bu belirtilerin sadece
birkaçının bulunması bile sıkıntıya ve işlev yetersizliğine yol
açabilmektedir. Sürekli olarak depresyon belirtileri bulunan herkesin,
bir hekim tarafından muayene edilmesi gerekir. Neyse ki, depresyonda
etkili olan birkaç tedavi şekli bulunmaktadır.

Depresyon Semptomları:
- Sürekli olarak hüzünlü, kaygılı ya da "boşluk" hissi ile nitelenen duygu durumu.
- Cinsel ilişki de dahil olmak üzere çeşitli etkinliklerden zevk almama ya da bunlara ilgi duymama.
- Huzursuzluk, çabuk irkilme ve aşırı ağlama
- Suçluluk, değersizlik, çaresizlik, umutsuzluk ve kötümserlik duyguları
- Çok az ya da aşırı uyuma
- İştah ve/ya da kilo kaybı ya da aşırı yeme ve kilo alma
- Enerji azalması, yorgunluk, "yavaşlama" hissi
- Dikkatini toplama, hatırlama ya da karar vermede zorluk
- İntihar düşünceleri ya da girişimler.

Tedavi Seçenekleri:
- Psikoterapi : Terapistle görüşmelerin yapıldığı birkaç tedavi
yönteminin etkili olduğu görülmüştür. Bu tedaviler, ilaç uygulamasıyla
birlikte yürütülebilmektedir.
- İlaç Tedavisi : Antidepresan ilaçlar, genellikle hastaların üçte
ikisinden çoğunda etkili olmaktadır. Günümüzde hekimler birkaç tip
antidepresan arasında seçim yapabilmektedir.
- Elektrokonvülsif Tedavi (EKT) : Özellikle diğer tedavilere yanıt vermeyen, daha ağır depresyonu olan hastalara uygulanır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:00 pm


DEPRESYON TEDAVISINDE TERAPI


Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı.

Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda, terapi maliyetinin kısa
dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu, ancak uzun dönemde daha
ekonomik olabileceği belirtildi.

Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr. De Rubeis ve Steven
Hollon, depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini
gözlediler. Hastaların bir kısmına 16 hafta, bilmeye ve kavramaya
yönelik terapi uygulayan araştırmacılar, diğerlerine 16 hafta
depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar zaman zaman psikiyatristle
görüştürüldü. Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar
psikiyatrist ile görüştürüldü. Bilmeye ve kavramaya yönelik kognitif
terapi, hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun,
hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak
biliniyor.

%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ

16 hafta süren araştırma sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi
ile ilaç tedavisinin hastalarda yüzde 57 oranında olumlu etki
gösterdiği saptandı. Depresyon hastalarında ilaç tedavisinin, erken
dönemde psikolojik terapiden daha hızlı etki gösterdiğini belirten
uzmanlar, 4 aylık denemelerden sonra, psikolojik terapinin, ilaç
tedavisi kadar etkili olduğunu belirlediklerini kaydettiler.

Araştırmanın sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulanan
hastaların yüzde 75’inde hastalığın tekrarlanmadığı gözlenirken, bu
oran ilaç tedavisi uygulanan hastalarda yüzde 60 olarak belirlendi.
Placebo ve psikiyatristle görüşme uygulaması yapılan hastalarda ise
hastalığın tekrarlanmama oranı yüzde 19 olarak kaydedildi.
Araştırmacılar, bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin, ilaç
tedavisinden daha uzun etki gösterdiğini savunuyor.

UZUN DÖNEMDE DAHA EKONOMİK

16 haftalık ilaç tedavisinin 2590 dolara malolduğu, bilmeye ve
kavramaya yönelik terapinin maliyetinin ise 2250 dolar olduğu
bildirildi. Uzun dönemde kognitif terapinin daha ucuza mal olduğu
kaydedilirken, ilaç tedavisinde hastaların sürekli ilaç kullanmak
zorunda kalacakları ve bu durumun tedavi masraflarını yükseltebileceği
düşünülüyor.

Konu ile ilgili yorum yapan bazı uzmanlar ise ilaç tedavisinin
beyindeki kimyasal maddelerin oranını azaltmaya yönelik uygulandığını,
bazı ilaçların, beyinde serotonin salgılanması üzerinde etkili olarak
karamsarlığı önleyebildiğini kaydediyor. Depresyon ilaçları pazarının
çok geniş olduğuna dikkat çeken uzmanlar da, ilaç firmalarının
depresyon ilaçlarından yılda milyarlarca dolar kazandıklarını
belirtiyor.

ABD’de 20 milyon kişinin depresyonda olduğu, depresyonun insanları intihara sürükleyebildiği belirtildi.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:02 pm

DEPRESYONUNUZUN SEBEBI KENDINIZ OLMAYIN


Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:

1. Beyaz güneş ışığı eksikliği

2. Şeker ağırlıklı beslenme

3. Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan
günlerinin önemli bir kısmını açık havada, gün ışığında çalışarak
geçirirdi. Köylüler ve işçiler çiftliklerde, inşaatlarda, yol
yapımlarında çalışırlardı. Tezgâhtarlar, memurlar, iş adamları da uzun
uzun yürür ya da ata binerlerdi. Kısacası hergün muazzam bir egzersiz
içerisindeydiler. Yalnızca zenginler eve kapanırdı. Zengin ev hanımları
depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken, köylü hanımlar
dinç, sağlıklı ve üretken konumda idiler. Zenginlerin bu durumunu,
bakın, şu olay nasıl anlatıyor:

Zengin bir ailenin şoförü, bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya
taşır, nereye götürecekse götürür, sonra kucağına alıp eve taşırmış. Bu
adamın birinin dikkatini çekmiş. "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor
mu?" diye sormuş. Kadın "Elbette yürüyebiliyor, ama çok şükür, öyle bir
zorunluluğu yok" diye cevap vermiş.

Rafine şeker kullanımına gelince: Köylüler asırlardır, dünyanın dört
bir yanında pancardan, kuru üzümden, tatlı meyvelerden doğal şeker elde
ediyor, damak tadına uyan değişik tür tatlandırıcılardan
faydalanıyorlardı. Rafine şeker zenginlerin seçimiydi.

Bugün tıp dünyası, şeker ağırlıklı beslenmenin, gut, böbrek
hastalıkları, şeker hastalığı ve hipoglisemin (kan şekerinin düşmesiyle
oluşan karbonhidrat ****bolizması bozukluğu) gibi hastalıkların önemli
bir sebebi olduğunu bildiriyor.

Zenginler eskiden eti öğün için temel besin olarak görüyorlardı. Ete
parası yetmeyen ve zenginlerin topraklarında avlanmaları yasak olan
köylüler ise balık, sebze ve meyvelerle besleniyorlardı. Sonuçta
sağlığı korumak için çok yönlü beslenmenin uzağına düşen zenginler, tek
boyutlu beslenme tarzıyla, guatr başta olmak üzere, çeşitli ****bolizma
hastalıklarına kolayca yenik düştüler.

Üçüncü depresyon kaynağı son yıllarda ortaya çıktı. Artık toplumun her
kesimindeki insanlar toplumdan ve sosyal ilişkilerinden kopar hale
geliyorlar. Kalabalıklar arasında bir tür yalnızlık yaşıyorlar.

Yaşlılar arasında yapılan incelemelerde, emekli olduktan sonra pasif
bir hayatın içine düşenlerin işten ayrılmalarının üçüncü senesine
ulaşmadan hayata veda ettikleri kaydediliyor. İşlerinden nefret
etseler, emekliliklerini iple çekseler ve pasif hayatı özleseler de
aslında çalışma hayatı onların vazgeçemeyecekleri birşey.

Problem ortada. Peki çözüm ne?

Yaşam tarzımızı değiştirmek.

Cep telefonu çalınca açan kişinin tansiyonunun bir derece yükselmesi,
iş hayatının baskıları bizi ilâç kullanmaya yöneltiyor. Kullandığımız
bu ilâçlar ise kimyasal madde özelliği taşıyor.

Kendimizi mi kandırıyoruz? Kitleler halinde dünyanın parasını vererek
sağlık kulüplerinde oksijenden mahrum "adale sporu" yapıyoruz, gün
ışığında koşmak dururken.

Binaları yüksek yaparken havalanmayı ihmal ediyor, "air condition"
kullanıyor ve mikrop, polen ve allerjen maddeleri solumaya başlıyoruz.

Kimyasal işlem gören yiyeceklere bayılıyoruz.

Mahalle pazarı yerine ithal besinlere yöneliyoruz.

İçme suyumuz başlı başına bir mesele.

Her zaman pişirmeye , kızartmaya, doğal yiyeceklerin doğallığını bozmaya çalışıyoruz.

Canımız sıkılınca doktorumuz bize bir mutluluk hapı yazıyor. Bu bir
müddet kendimizi iyi hissettiriyor, ama içme suyumuzu, oturma
şeklimizi, uykumuzu, siyah ekmeğimizi, iş ortamımızı, güneşimizi nereye
kadar ihmal edeceğiz?

Depresyonumuzun sebebi kendimiz olmamalı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:03 pm


DIABETES INSIPIDUS (SEKERSIZ DIYABET)


İsim ve belirtilerdeki benzerliğe rağmen bu rahatsızlık şeker hastalığı
ile karıştırılmamalıdır. İnsülin (hücrelere enerji temin etmek için
vücudun glikozu kullanmasını ve korumasını temin eden hormon)
yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan şeker hastalığının (diabetes
melitus) aksine, şekersiz diyabet (diabetes insipidus) antidiüretik
hormon (ADH) yetersizliği nedeniyle ortaya çıkar. Bu hormon hipofiz
bezinin arka lobu tarafından salgılanır.Eğer antidiüretik hormon
yetersizliği varsa, vücutta su dengesini kontrol olayı kaybolur. Uygun
sıvı seviyesini korumak için gerekli olan suyu yeniden emmenin yerine,
böbrekler suyu dışarı atar.

Belirtiler

- Aşırı susama

- idrar miktarının artışı

- Su kaybı, fiziki çöküntü ve düşük tansiyon koma halini ortaya çıkarabilir.

Şekersiz diyabet hastalığı olanların yaklaşık yarısında rahatsızlığın
nedeni bilinmez. Ancak belirtilerin ortaya çıkmasından birkaç yıl sonra
bir hipofiz tümörü açıkça görülebilir. Kafada herhangi bir yaralanma
veya hipofiz tümörleri için herhangi bir yaralanma veya hipofiz
tümörleri için herhangi bir ameliyat nedeni ile hipofiz bezlerinde
ortaya çıkan zararlar tanımlanabilen nedenler arasındadır.

Teşhis

En önemli bulgu idrar artışıdır. 24 saatte 5 ila 20 litre idrar
çıkarılabilir. Gece ve gündüz her yarım saatte bir idrara çıkılır.
İdrardaki bu artış aşırı su kaybına yol açar, sonuçta deri kuruluğu ve
aşırı susama hissi ortaya çıkar.

Eğer doktorunuz şekersiz diyabetten kuşkulanıyorsa susuzluk testi
yapacaktır. Bu testte şahıs birkaç saat susuz bırakılır. Bu süre
içersinde çıkardığı idrar ölçülür. Bu testte, antidiüretik hormonu
normal düzeyde olan birinde idrar miktarı azalırken, şekersiz diyabeti
olan-da ise idrar miktarı azalmaz. Doktorunuz ayrıca su ve tuz
dengesini saptamak için kan testleri yapacaktır.

Şekersiz diyabet hormon takviyesi ile etkili bir şekilde tedavi
edilebilir. Belirlenen nedenin (bir tümör veya hastalık) sorunları
ortaya çıkardığı durumlar dışında, şekersiz diyabet hastalığı olan bir
kişinin normal bir yaşam sürmesi beklenir.

Tıbbi Tedavi

Bir burun spreyi şeklinde veya sentetik bir hormonun enjekte edilmesi
ile antidiüretik hormon verilecektir. Bu hormon tedavisi genellikle
yaşam boyunca sürer. Ancak bilinen nedenin baştaki bir yaralanma veya
herhangi bir ameliyat olduğu durumlarda bir kaç ay ile bir yıl arasında
değişen bir süre içerisinde bez normal fonksiyonunu yeniden kazanır
hale gelebilir. Bu durumda ilaç tedavisi kesilmelidir.

Thiazid grubundan diüretik bir ilaç da önerilebilir. Diüretiklerin
aslında idrar miktarını artırmak için kullanıldığı gerçeğinin yanı
sıra, thiazidler bazı kişilerde şekersiz diyabetin tedavisinde
etkilidir.

Cerrahi Tedavi

Neden hipofız bezindeki bir tümör ise ameliyat veya radyasyon terapisi uygun olabilir.

Beslenme

Bazı durumlarda sodyumun kısıtlanmasına yardımcı olduğundan, yemeklerde tuz miktarının sınırlandırılması tavsiye edilebilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:05 pm


DIFTERI (KUS PALAZI)

Difterinin nedeni olan Corynebacterium diphtheriae bakterisi oldukça
tehlikeli bir zehir salgılar. Bakterinin salgıladığı bu zehir kalpte ve
sinir sisteminde oldukça ciddi bozukluklara yol açar. Mikrobun kaynağı
hastalar ve bakteriyi taşıyan kişilerdir. Genellikle damlacık yoluyla
bulaşır. Çok ender vakalarda doğrudan temasla geçer. Vücudun hemen
kabul ettiği bir hastalık değildir. Bebeklerde çok ender olarak
rastlanır. Çocuklarda 2-6 yaş arası çok sık görülür. Yaş ilerledikçe
hastalığa yakalanma olasılığı giderek zayıflar.

Oluştuğu yerlere göre difterinin aşağıdaki çeşitleri vardır:

Burun difterisi

Difterinin bebeklerde en çok görülen şeklidir. Bazen çok az ateş yapar.
Solunum güçleşir. En belirgin işareti burun akıntısının iltihaplı ve
kanlı olmasıdır. Burun difterisi çoğu zaman fark edilmez ve ağır
hastalık olması nedeniyle tehlikelidir.

Ağız ve boğaz difterisi

En sık görülen difteri şeklidir (yüzde 50). Boğaz ağrısı ve yutkunma
güçlüğü ile başlar. Bademciklerin üstü ve küçükdil boğazın arka
duvarına (ağır seyreden vakalarda ağız dokusuna) kadar uzanan beyazımsı
gri renkli lekelerle kaplanır. Lekeler, tahta bir spatula ile
kazındığında kanama olmaz. Boyun lenf bezlerinde şişme görülür.

Gırtlak difterisi

Kimi zaman kendiliğinden kimi zaman da boğaz difterisinden yayılarak
oluşur. Çocuklarda 1-4 yaş arası çok sık görülür. Yavaş yavaş sıcak
basması, kuru ve boğucu öksürük ve solunum güçlüğü ile başlar. Bu
belirtiler birkaç gün içinde şiddetlenir. Belirtilerin nedeni gırtlak
zarındaki şişliklerin difteri pasına dönüşmesidir. Eğer gerekli
müdahale yapılmazsa solunum yollarında hayati tehlike oluşturabilen
sıkışmalar olabilir. Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alınırken
ıslığa benzer bir ses duyulur. Boğaz kasları gerilir. Göğüs kafesi ve
karın boşluğu zorlanır. Çocuklarda morarma olur. Yüz soluk, nabız
zayıf, kalp atışları hızlıdır. Boğulma krizleri ölümle sonuçlanabilir.

Göz difterisi

Gözün bağdokusu üzerinde oluşur. Göz şişer ve beyazımsı gri renkli bir
tabakayla kaplanır. Bazı durumlarda göz açılamayacak kadar şişer,
gözden kanla karışık iltihap akar. Saydam tabakanın zedelenmesi sonuçta
kör olma olasılığı vardır.

Deri ve yara difterisi: Oldukça tehlikelidir ve belirli bir yara tabakası oluşturarak kendini belli eder.

Göbek difterisi : Yara difterisinin göbekte görülen şeklidir.

Ortakulak difterisi : Çok ender olarak görülür.

Kuluçka devresi: 1-7 gün.

Belirtileri

Hastalık ateşle başlar. Baş ağrısı, kusma, çocuklarda karın ağrısı
olur. Belirtileri bakterilerin yerleştiği bölgeye göre değişiklik
gösterir.

Seyri

Çok hafif geçen durumlarda hasta olan kişiyi fazla sarsmaz ve ateş
aşırı derecede yükselmez (38,5 dereceye kadar). Çok belirgin olmayan
yutkunma güçlüğü görülür. Kimi zaman, difterinin belirgin özelliği olan
iltihaplı tabaka bile olmaz. Bu takdirde hastalığın hızla yayılma
olasılığı vardır, çünkü hastalık teşhis edilemediği için hastanın
ayrılması söz konusu olmamıştır.

Hastalık sürekli ilerleme gösteriyorsa boğaz, burun ya da gırtlak
difterisi vb. gibi difteriler ortaya çıkabilir. Hastalık seyrinin çok
ağır geçtiği durumlarda kuvvetli zehir etkileri görülür. Çok yüksek
ateş, nabız düzensizliği, huzursuzluk, sürekli kusma, burun ve deride
ufak tefek kanamalar, boğazda şişme gibi ağır yan etkiler ortaya çıkar.

Difteri bakterilerinin salgıladığı zehir kana geçerse kalp, kan
dolaşımı ve sinir sistemlerinde bozukluklar baş gösterir. Sonunda kan
zehirlenmesinden kaçınılamaz.

Hastalığın seyri sırasında en belirgin işaretler şunlardır:

Aşırı solukluk, kusma, nabız atışlarının düzensizliği, soğukluk
duygusu, ısı ve tansiyon düşmesi, 2. ya da 3. hafta içinde kalp
kaslarındaki iltihaplanma sonucu ani ölüm. İyileşme sırasında bile kalp
kaslarının iltihabı sonucu ölüm görülebilir. Diğer bulaşıcı
hastalıklara oranla kalp daha çok etkilenir. 2. ve 4. haftalar arasında
görülen felçler, sinir sisteminin de hastalıktan ötürü etkilendiğine
işarettir. Hastalık nedeniyle oluşan felçler hastayı ve ailesini
korkutursa da, hastalık teşhisinde yardımcıdır ve çoğu kez birkaç ay
sonra felç durumu ortadan kalkar.

Tedavi

En iyi ilaç l894te bulunan difteri serumudur. Difteri serumu, kanda
serbestçe dolaşan zehirli maddeleri yakalar, ama kalp kasları . ya da
sinir sistemine yerleşmiş olan zehirli maddelere ulaşamaz ve hastalığa
neden olan bakterileri öldüremez. Bu nedenle difteri .serumu mümkün
olduğu kadar erken verilmelidir. Serumla birlikte penisilin de
verilmelidir. Penisilin yalnızca difteri bakterilerini yok eder,
zehirleri etkileyemez. Kan dolaşımının sürekli kontrol altında
tutulması çok önemlidir. Kalp üzerindeki yan etkisi dikkate alınarak
hastanın 8-14 gün süreyle yatakta tutulması gerekir. Difterinin her
çeşidinde ve kalpteki yan etkilerinde hastanın mutlaka bir hastane
tedavisi altına alınması zorunludur.

Korunma

Burun ve gırtlak salgılarının .bakteriyolojik laboratuvar
araştırmasında sonuç negatif alındığında hastalık bulaşıcı niteliğini
kaybetmiş demektir. Çocuklara difteri aşısı yapılmalıdır. Hastalığın
bulaşmasını önlemek amacıyla hastanın mutlaka ayrılması gerekir.
Beklenir bir difteri olasılığına karşı çocuklara serum verilebilir.

Difteri aşısı dört haftalık aralarla yapılır. İlk aşı, bir yaşına kadar
yapılmalı, 2 ve 6 yaşlarında tekrarlanmalıdır. Difteri aşısı tetanos
aşısı ile birlikte de yapılabilir. Hastanın evde tedavi edilmesi
halinde, hastaya bakan kişinin hastanın yanına girerken bir maske
takması ve oksijen peroksitli suyla gargara yapması gerekli önlemler
arasında sayılabilir.

Difteride penisilin, eritrosin ve streptomisin kullanılır. Ağır vakalarda kortikosteroidler kullanılabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:05 pm


DIS KULAK ILTIHABI (EXTERNAL OTIT)

Yüzücü Kulağı diye de bilinir. Yüzücü kulağı (External otitis) dış
kulak kanalının ısrarlı biçimde tahriş olması ve iltihaplanması
halidir. Ayrıca bir enfeksiyon da bulunabilir. Kanalda cildin kat kat
soyulması (egzama) gelişebilir. Egzamayı kaşırken cilt çatlar ve kulak
kanalını bakteri ve mantar istila eder. Kirli suda yüzmek bu hastalığı
kapmanın yollarından biridir. Kulak salgısı kanaldan temizlenmeye
kalkışıldığında, cilt tahriş olur, kaşınır veya yırtılır. Bu da o
kişinin en gözde "aletiyle" (toka vs.) kulağını daha fazla
karıştırmasına sebep olur. Bir risk daha da vardır. 0 da kulak zarını
delme olasılığıdır. Saç spreyleri ve saç boyaları da kulak kanalını
tahriş edebilir. Dış otit yüzücü kulağı bazen mantardan kaynaklanır.
Aspergillus niger en sık görülen mantardır. Belirtileri, urukkulosisle
aynıdır. furunkulosis tekrar tekrar çıbanlar çıkması halidir ve kulak
kanalındaki bir tüy kesesinin mikrop kapmasıyla başlar. Bu rahatsızlık
sık sık tekrar eder Dış otit (yüzücü kulağı) genç yetişkinlerde görülür.

Belirtileri

- Dış kulak kanalının kaşınması

- Kulak ağrısı

- Kulakta sarı veya yeşil sarı kötü kokulu cerahat oluşması

- Başın hareketiyle kulakta ağrı duyulması

- Duyma kaybı.

Teşhis

Eğer kulağınızda kaşınma,kulağınızın içinde pullanma ya da kulak
kanalınızda ağrı varsa, bunlar dış kulak yolu iltihabının göstergesi
olabilir. Çoğu kez kulaktan dışarı doğru sarımsı ya da sarımsı yeşil
bir akıntı olur ve bazen bu akıntıdan sonra ağrı hafifler. Eğer iltihap
ya da dokudaki şişme kulak kanalını tıkarsa duyma-da bir azalma
olabilir.

Doktorlar otoskop denen bir aletle kulak kanalına bakarak dış kulak
yolu iltihabı tanısını koyarlar. Eğer iltihap varsa örnek alınarak
laboratuvara gönderilebilir.

Çoğu dış kulak yolu enfeksiyonu rahatsızlık duygusu yaratsa da, uygun
tedavi edildiklerinde genellikle tehlikeli değildirler. Bu
enfeksiyon,özellikle şeker hastalarında tedavi edilmezse çevre
kemiklere ve kıkırdaklara yayılarak hasar verebilir.

Tedavi

Eğer yüzücü kulağı rahatsızlığınız olduğundan şüphelenirseniz, doktora
gitmeden önce sancıyı geçirecek bazı şeyler yapabilirsiniz. Kulağınızın
üzerine ılık (sıcak değil) bir ufak yastık koymak faydalı olur. Aspirin
veya başka bir ağrı kesici de sancıyı azaltır.

Teşhisten sonra doktorunuzun kulak kanalını bir emme aletiyle veya
pamuklu çubukla temizlemesi beklenir. Bu tahrişin ve sancının geçmesini
sağlayabilir. Doktor daha sonra çeşitli tedavi metodlarından birini
önerebilir. Ekseriyetle kortikosteroidli (kaşıntıyı durdurmak ve
iltihabı azaltmak için) bir kulak damlası ve bir antibiyotik
(enfeksiyon kontrol etmek için) verilir. Bazen ağızdan alınan haplar da
kullanılabilir. Şiddetli ağrı olduğundan ağrı kesici tavsiye edilir.
İyileşme sırasında kulağa su kaçmamasına dikkat edilmelidir.

3 veya 4 gün sonra eğer gözle görülür bir iyileşme olmazsa, doktorunuz
ağızdan alınmak üzere antibiyotik verebilir. Enfeksiyona neden olan
organizma laboratuvar testleriyle belirlenmişse, özellikle onu
etkileyecek antibiyotik seçilir. Dış kulak iltihabı (yüzücü kulağı)
mantardan kaynaklanıyorsa sülfanilamid tozu serpilerek urunkolisisden
kaynaklanıyorsa, ağızdan alınan veya kulak damlası şeklinde verilen
antibiyotikle tedavi edilir. Özellikle neden mantar olduğunda bu durum
birçok defa tekrar edebilir.

Önlenmesi

Dış otit ekseriyetle önlenebilir. Pis suda yüzmeyin. Banyodan ve
yüzmeden sonra kulaklarınızı kurutun. Kulak kanalının rutubetli olması
enfeksiyon kapmasını kolaylaştırır. Saçınızı boyarken veya saç spreyi
kullanırken kulak deliklerinizi kuzu yününden ufak toplarla kulağınızı
kapayın. Bunlar suyu geçirmez.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:06 pm


DISKI TUTAMAMA


Abdest tutamama hali bağırsak hareketlerini kontrol edebilme
yeteneğinin kaybolmasıdır. Bu bozukluk yetişkin bir kimsede görülürse
problem bu durumu yaratan şartlardan kaynaklanır. Çocuklarda görülen
benzer durum için (Encopresis) kontrol edememe halini doğurabilecek,
sebebi tespit edebilmek ıçın doktorunuz size sorular soracaktır.

Sorular hapşırmakla, öksürmekle ilgili olabilir, ayrıca bu hal geceleri
mi oluyor ve başka ilgili belirtiler var mı? Doktor bunları da öğrenmek
isteyebilir. Ancak sfinkterinizi (kas) muayene ederek bu bölgedeki
adalelerin sağlam olup olmadığını belirleyecektir. Doktorunuz ayrıca
özel incelemeler de isteyebilir. Elektromiografi veya rektal ve anal
bölgedeki çeşitli baskıları belirlemek için özel aletlerin kullanılması
bu incelemeler içine girer. Dışkıyı tutamamak, rektumdaki, anüsdeki
veya preanal bölgedeki apsenin veya iltihabın arkasından ortaya
çıkabilir. Bu bölgede yapılan bir ameliyatın neticesi olabilir. Doğum
sırasında olabilecek bir yara olaya yol açabilir. Özellikle eğer anal
sfinkter iyiyse bu hal sinir sistemindeki bir rahatsızlıktan bilhassa
omuriliği etkileyen bir bozukluktan sonra meydana gelebilir.

Abdest tutamamak genelde yaşlılarda görülür. İleri yaşlarda küçük ve
büyük abdest kontrol eden kaslar ve bağlar zayıftır ve fiziki
rahatsızlardan daha çabuk etkilenirler. Tutma kabiliyetinin kaybı
yaşlılığın şartı değildir. Ayrıca yaşlılarda dışkıların birikip
sıkışması da daha sık görülür. Genelde kabız kimselerde olur. Fakat
sıkışan dışkı bağırsağı tamamen tıkamaz ve dışkının sıvı halindeki
bölümü geçer ve kontrol edememe halini doğurur.

Yetişkinler arasında özellikle eğer anal sfinkter iyi durumdaysa bu
problemi halletmek için bağırsakları terbiye etme programına
başlanabilir. Bazen hacim genişletici (kronik kabız) de buna dahildir.
Doktorunuz tuvalete çıkmak için her gün belli bir süre tuvalette
oturmanızı tavsiye edebilir.

Bu günün kalan zamanında kontrolü sağlamanızı temin edebilir. Su
içmeniz ve taze meyve sebze yemeniz de tavsiye edilecektir. Bu bazen
daha normal dışkı yapmanızı ve daha seyrek dışarı çıkmanızı sağlar.

Bazı zaman özellikle eğer sfinkter zedelenmiş ise doktorunuz bir cerrahi müdahale tavsiye edebilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:07 pm


DIYAFRAGMATIK FITIK

Diyafragmatik fıtık, diyaframda normal olmayan bir açıklığın karın
bölgesi içeriğinin bir kısmının göğüs bölgesine doğru taşmasını mümkün
kıldığı durumlarda meydana gelir. Çok ciddi vakalarda, mide ve
barsakların büyük bir kısmı, kalp ve akciğerlerin yer değiştirmesine
neden olur.

Bu anormallik doğumdan kısa bir süre sonra bebeğin fıtık yüzünden
solunum güçlüğü çekmesi ile teşhis edilir. Bu durum bebeğin yaşamını
tehdit eden bir durumdur ve acilen ameliyat edilmesi gerekir. Bununla
beraber; çoğunlukla fıtık aylar sonrasına kadar kendini belli
etmeyebilir.

Geç ortaya çıkan diyafragmatik fıtık semptomları arasında kusma, ağır
karın ağrıları, beslenme sonrası rahatsızlık ve kabızlık sayılabilir.
Kimi zaman herhangi bir belirti ortaya çıkmaz ve problem ancak rutin
röntgen çekimleri esnasında keşfedilebilir. Eğer doktorunuz bebeğinizde
diyaframatik fıtıktan kuşkulanıyor ise, teşhisi desteklemek için
röntgen çekimine gerek duyulabilir.

Ameliyat gerekli bir tedavi şeklidir. Doğduktan sonraki ilk 3 gün
esnasında diyafragmatik fıtık teşhisi konan ve hastalıktan ciddi
şekilde etkilenmiş olan bebeklerde, ölüm oranı %50 dir. Bununla
beraber, solunum güçlüğü şikayeti olmayan bebeklerin çoğu hayatta
kalmayı başarabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:07 pm


DIZ YARALANMALARI


Diz eklemi, bacağınızın üstüne bastığınızda ortaya çıkan darbe etkisini
azaltmak için yastık benzeri oluşumları kapsar. Bu oluşumlarda yırtılma
veya zedelenme ortaya çıkarsa ağrılı diz hastalığı da denilen diz
incinmeleri oluşur.

Belirtiler

- Dizde ağrı ve şişme

- Dizin sağlam basamaması, sendeleme duygusu

- Bir patlama sesi, bir sürtünme duygusu veya eklemin fiziki olarak kilitlenmesi

- Diz belirli bir pozisyonda sertçe kilitlenirse veya bir travma olayı
şiddetli bir ağrı meydana getirip de diz normal fonksiyonunu yapamaz
olursa derhal tıbbi yardım sağlayınız.

Diz eklemini yaralanmalara duyarlı hale getiren iki önemli faktör
bulunmaktadır. İlki, dizin konumu, dizi beklenmedik darbelere maruz
kalmasına ve sürekli kullanılan bir eklem olmasına neden olmaktadır.
İkincisi, dizin yapısının karmaşıklığıdır. Dizin hareket aralığı,
vücuttaki diğer eklemlere benzemez: Bükülme dışında, daha karmaşık
hareketleri de yapmamızı sağlar.

Teşhis

Bir diz yaralanmanız olduğu zaman, çeşitli pozisyonlarda muayene
edilmesi gerektiği için, doktorunuz hareket ettirdiğinde ağrıyı
azaltmak amacıyla uyuşturucu bir ilaç verebilir.

Dizin dıştan muayenesinden sonra, dizin içindeki yapıların ve oluşan
hasarın görülmesi-ni sağlayan testler yapılabilir. Geleneksel yöntem
diz röntgeninin çekilmesidir. Diğer yöntemler arasında, artrografi
(eklem boşluğuna boyalı bir madde verildikten sonra röntgen çekilmesi)
ve manyetik rezonans (MRI; manyetik bir alana dokunun verdiği yanıtın
bir bilgisayar tarafından yorumlandığı, eklem yapısını gösteren yöntem)
sayılabilir. Artroskopi (eklem boşluğunun, küçük bir kesiden eklem
içine sokulan fiberoptik bir boru aracılığıyla incelenmesi) de
yapılabilir.

Diz incinmelerinin şiddet derecesi farklılık gösterir, bu mafsalın
uğradığı hasarın tipine bağlıdır. Çoğu diz incinmelerinin
sınıflandırıldığı birkaç ana grup vardır. Hepsi de mafsalda ağrı ve
dengesizlik güçsüzlük meydana getirebilir.

Menisküs Yırtıkları

Menisküs dizde, uyluk kemiğinin ucuyla kaval kemiği uçları arasında
bulunan yarımay şeklinde bir kıkırdaktır. Belirli darbe ve bükme
zedelenmeleri ve menisküsde yırtılmaya yol açar ve mafsalda ağrı yapar.
Bazen zedelenme anında bir ses duyulur.

Çoğu zaman bu zedelenme sizin bükülüp kalmanıza yol açacaktır. Bazı
durumlarda, ayağa kalkıp hatta aktiviteye devam edebilirsiniz, fakat
büyük ihtimalle dizdeki bir kıkırdak yırtılması derhal şişmeye ve
sürekli ağrıya sebep olacaktır. Birkaç haftalık bir sürede iyileşse
bile nüksedebilir.

Serbest Cisimler

Bazı diz zedelenmelerinde diz kapağının veya kıkırdağın (menisküs)
parçaları yerlerinden kopar ve mafsal boşluğunda rasgele dolaşmaya
başlar. Bunun yaptığı etki bir kapıya kalem sıkışmasına benzer. Küçük
bir başıboş kıkırdak parçası bile diz mafsalına takılıp mafsalı
"kilitleyebilir veya ağrı yapabilir.

Tedavi

Diz incinmesi için gereken tedavi her incinmeye göre farklıdır.
Nispeten küçük diz zedelenmeleri için uygun tedavi yaklaşımı koruma,
dinlenme, buz, kompres ve yükseltme olarak özetlenebilir. incittiğiniz
zaman dizinizi kullanmayı bırakın. Şişmeyi sınırlı tutmak için buz ve
bandaj (sarma, sıkıştırma kullanın. Ağrıyı ve şişmeyi azaltmaya
yardımcı olmak için bacağınızı yükseğe kaldırın.

Eğer ekleminiz ağır şekilde hasar görmüşse rekonstrüktif cerrahi
gerekecektir, belki kemikleri, eğer yerinden çıkmış veya kırılmışsa
yerine yerleştirmek için, veya kopan veya yırtılan bağları tekrar
yerine bağlamak için çoğu zaman, ufak zedelenmeler için büyük bir yer
açmadan küçük bir bölgede yapılan bir işlem olan artroskopi ile tamir
edilebilir.

Rehabilitasyon

Ameliyattan sonra, ilk iyileşme süresi içinde bir destek aracı, aparey
veya alçı uygulanabilir. Dizi hareket ettirmenize izin verildikten
sonra hareket kapasitesini geri döndürmek ve mafsalın gücünü tekrar
kazanması için size bir egzersiz program verilecektir. İyileşmenizi bir
fizik tedavi teknisyeni veya rehabilitasyon uzmanı gözlemleyebilir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:08 pm

DOLAMA

Dolama, tırnağın çevresindeki derinin yüzeysel bir enfeksiyonu olup en
büyük sıklıkla stafilakoklar veya mantar tarafından meydana getirilir.
Bu durum genellikle bir şeytan tırnağını ısırıp kopartma gibi bir
yaralanmanın veya tırnak dibindeki deriyi bir işleme tabi tutmak veya
deri itmek gibi hareketlerin sonucu olur.

Tırnağa bitişik olan cildin üzerinde kırmızı, şişkin bölge ile kendini gösterir.

Bakteriyel dolama genellikle ani ve ıstıraplı bir enfeksiyondur.
Yüzeysel cerahat dolu kabarıklar belirebilir. Tutulan bölgeyi
bastırınca cerahat sızıntısı olabilir.

Dolamanın bir başka çeşidine mantar enfeksiyonu sebep olur ve bu, şeker
hastalığı olan kişilerde ve ellerini uzun süre su içinde
bulunduranlarda yaygındır. Mantar enfeksiyonları ağır ağır gelişir,
fakat inatçı olma eğilimi gösterir. Bazen hem bakteriler hem de mantar
vardır, böylece daha fazla şişme ve cerahate yol açılır.

Akut bir enfeksiyon tırnağın çevresinden ve epidermisten dolaşarak
bunların altına işleyip ağrılı bir apse meydana gelmesine yol açar.
Tırnak dibindeki deri kabarır. Tırnak ayrılabilir.

Tırnakta bozulma veya renk atması meydana gelir. Nadir olmakla
birlikte, bu enfeksiyon parmağın içine işleyerek tendon dokusuna
yayılabilir. Deri boyunca görülen kırmızı çizgiler, bakteriler kanınıza
karıştığının işaretidir. Eğer böyle bir durum olursa, doktora gidin.
Teşhis için dolamaya hangi tip mikroorganizmanın neden olduğunu
belirlemek amacıyla cerahat kültürü yapılabilir.

Tedavi

Sıcak banyolar: Dokuların iltihapla şişmesini azaltmaya yardım
edecektir. Bunları takiben bir antibakteriyel madde (bakteri
enfeksiyonları için) sürülebilir veya eğer bir mantar enfeksiyonu varsa
yüzde 1 lik gentian violet solüsyonu kullanılabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:09 pm


DUPUYTREN KONTRAKTURU

Bu hastalık adını 19. yüzyıl başlarında yaşamış ve onu tarif etmiş olan
Fransız cerrahı Baron Dupuytren den almıştır. özelliği cildin altındaki
dokunun üstünün sertleşmesidir (palmar fascia).

Belirtiler

- Bir veya birkaç parmağı açamamak,

- Avuç içinde küçük bir şişkinlik veya sertlik.

Dupuytren kontraktürü genellikle ağrılı değildir, fakat elde ilerleyen
bir deformasyon meydana getirebilir. Aynı zamanda ayak tabanında da
buna benzer doku sertleşmesi ve çekmesi görülebilir. Bu rahatsızlık en
çok yüzük parmağı ve küçük parmakta oluşur fakat herhangi bir parmağı,
ayak tabanını hatta penisi etkileyebilir.

Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Fakat kalıtım öğesi güçlü
görülmektedir. Çünkü bu problem aynı ailenin bireylerinde daha fazla
görülür. Bir diğer ortak özellik, orta yaşlı erkekler olup bazıları
alkolik veya epileptiktir. Bu bağlantının nedeni bilinmiyor. Tek bir
travmatik olaya bağlı olma ihtimali fazla değildir.

Teşhis

Bu hastalığın teşhisi için fizik muayene genellikle yeterlidir. Hasta
bölgenin üzerindeki derinin çukurlaşması oldukça karakteristiktir.
Derinin altında, hareket ettirilemeyen bir doku şeridi de olabilir.
Bileğin pozisyonundaki bir değişiklik kontraktürü etkilemez.

Teşhis koyulduktan sonra, hastalığın ilerlemesini gözlem altında tutmak
önemlidir. Doktorunuz avuç içiniz aşağı gelecek şekilde elinizi düz bir
yüzeye koymanızı isteyebilir. Eğer bu durumda parmağınızı açamazsanız,
tedavi gerekebilir. Testin sonucu negatif bile olsa, zaman zaman bu
testi tekrarlamanız gereklidir. Sonuç, durumun kötüleştiğini
gösterirse, ameliyat yapılabilir.

Bu sık rastlanan hastalık, çoğunlukla ağrılı olmamasına rağmen
parmakların esnekliğinin gittikçe azalması zaman içinde rahatsızlığa
yol açabilir. Fakat birçok vakada tedavi gerekmez.

Ameliyat gerekli olduğu zaman sıklıkla, normal hareket yeteneğinin
tamamı veya çoğu geri dönebilir, yine de, bazı kimselerde rahatsızlık
nüksedebilir.

Tedavi Ameliyat

Ameliyat, büzüşmüş dokuların çıkarılması ve bazı vakalarda vücudun
diğer bölgelerinden alınan derinin bu bölgeye nakledilmesi (gref) ya da
diğer cerrahi girişimlerden oluşur. El birkaç gün ya da hafta açık
pozisyonda parmaklarla birlikte sarılacak ve daha sonra parmak ve el
egzersizlerinden oluşan fizik tedavi başlayacaktır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:10 pm


DUSUK TANSIYON (HIPOTANSIYON)

Kan basıncının düşük olması nadir olarak görülen bir durumdur. Genel
olarak sağlık açısından her hangi bir tehlikesi yoktur; dahası
tansiyonu düşük insanların daha uzun yaşasığını ve kalp ve böbrek
hastalıklarına daha az yakalandıklarına dair bulgular mevcuttur.
Bununla birlikte, bazı araştırmacılar tarafından sikulatuvar asteni
(dolaşım zayıflığı denebilir) denilen bir hastalık tanımlamışlar ve
bunun tedavisine yönelik oalrak, kan basıncını yükselten ilaç
geliştirmişlerdir.

Tansiyon düşüklüğü olanlarda ani kalkışlar sırasında; hafif bir
başağrısı ve zihin bulanuklığı olabilir. Bunu engellemenin en iyi yolu
pozisyon değiştirirken dikkatli olmaktır.

Sürekli yorgunluk ve halsizlik hissedenlerin bazılarında sinirsel
kaynaklı tansiyon düşüklüğü olduğu ileri sürülmektedir. Bu kişilerde
uzun süre ayakta durmaya, egzersize veya sıcak ortamlarda uzun süre
kalmaya bağlı olarak ani tansiyon düşmeleri meydana gelmektedir. Johns
Hopkins Universitesinde gerçekleştirilen bir çalışmada, bu tür
rahatsızlığı olanlara bol-tuzlu diyet ve kan basıncını yükselten ilaç
vermeyi müteakip hastaların %75 inde, yorgunluk şikayetlerinin ortadan
kalktığı gözlenmiştir.

Benzer bir durum yaşlılarda da meydana gelebilir. Yaşlılarda özellikle
yemeklerden sonra kanın sindirim organlarına hücum etmesine bağlı
olarak, bir halsizlik hissedilebilir. Bu duruma yemek-sonrası tansiyon
düşüklüğü adı verilir ve genellikle tansiyonu yüksek olan hastalarda
gözlenir. Bu kişilerde asıl problem, kan basıncının yüksekliğinden
dolayı, göreceli olarak dolaşımda azalmış olan kanın hayati organlardan
olan beyne pompalanmasının azalmaya uğramasıdır. Eğer böyle bir
probleminiz varsa, günde en az 6 bardak su içerek damar içinde dolaşan
kan miktarını arttırın ve yemeklerden sonra az bir miktar yürüyün.

Kan basıncı düşük olan yaşlılarda ölüm oranının daha fazla olduğunu
iddia eden araştırmacılar bulunmakla birlikte, sorunun kanbasıncından
kaynaklanmadığını öne sürenler de vardır; bunlara göre sorun kalpten
kaynaklanmaktadır ve tedavi edilebilmektedir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:10 pm

EGZAMA


Atopik dermatit oalrak da bilinen egzama, allerjik bir deri
hastalığıdır. Yeni doğanlarda, çocuklarda ve genç yetişkinlerde sık
olarak gözlenir. Kaşıntılı, kalınlaşmış, kırmızı alanlarla kendini
gösterir ve vücudun değişik yerlerinde olabilir. Kaybolup tekrar ortaya
çıkabilir ve astım gibi allerjik hastalıklarla birlikte bulunabilir.

Tedavide genelde steroidli pomadlar kullanılmaktadır. Ancak uzun süre
bu tür tedaviler almış ve tedavi olamamışsanız, aşağıdaki tedavi
yöntemi sizin için uygun olabilir.

- Diyetinizden süt ve tüm süt ürünlerini çıkarın.

- Günde iki kez 500 mg kuş üzümü yağı veya bulamıyorsanız 50şer gram
kuş üzümü yiyin. 12 yaşından daha küçükler için miktarların yarısını
verin. Buna 6-8 hafta devam edin.

- Sizi rahatlatacak herhangi bir yöntem bulun, bu hipnoz olabilir.
Hipnozun allerjik durumlarda fayda sağladığını ortaya koyan sonuçlar
vardır.

- Kaplıcalar egzamada son derece faydalı olabilir. Bunun için uzun süre
her gün kaplıca suyu ile yıkanmanız gerekir. Bu süre içerisinde ilaç
kullanmamanız daha iyi olabilir.

- Sarı sabır bitkisinden elde edilen krem ve nergis losyonu etkilenen bölgelere sürülebilir.

- Protein tüketiminizi azaltın, günlük kalori alımınızın %10unu
geçmesin. Protein kaynağı olarak hayvansal ürünler yerine bitkisel
ürünleri tercih edin.

- Doğal şartlarda yetiştirilmiş sebze ve meyveleri tüketin, suni gübre ve ilaçlarla yetiştirilen besinlerden uzak durun.

- omega-3 yağ asitlerini daha fazla tüketin.

- hidrojenize veya kısmen hidrojenize yağlardan kaçının (margarinler, hamburger yağları...)

- banyodan sonra sadece kurulanın, derinizi ovalamayın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:11 pm


EKTODERMAL DISPLAZI (Ectodermal Dysplasia)


Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri)
gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır.
Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık
rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik
ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi)
ve sadece erkeklerde gözlenir. Otozomal kromozomlara (cinsiyet
kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın)
geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı
oranda gözlenir. Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen
şikayetler ve belirtiler aynıdır.

Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde
etkilenmiş olabilir. Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin
anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir. Etkilenen
bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif
hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi
gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan
kalkmaktadır. Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve
çalışmak zorlaşır.

Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda
burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu
enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı
gelebilir. Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler
görülebilir. Cİlt ince ve rengi açık olabilir. Diş gelişimi anormaldir
ve bir çok diş eksik olabilir.

Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde
ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi
genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat
etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir
analiz bulunmamaktadır.

Belirtiler ve Şikayetler

- diş sayısının az olması

- sivri dişler

- diş çıkmasının gecikmesi

- terleme yokluğu

- gözyaşı yokluğu (nadiren)

- ince deri

- cilt rengi açıklığı

- kötü kokulu burun akıntısı

- sıcağa tahammül edememe

- vücut sıcaklığınd aani yükselmeler

- ince saş telleri

- saç yokluğu

- tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma)

- burunda basıklık

Tanı

Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır).

Tedavi

Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur.

Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez,
saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir. Gözlerde kurumayı
engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir. Burundaki
akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim
tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir.

Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir. Erken aşamada protezlerin
kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir.
Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği
kemik implantları kullanmaktır.

Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk
su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler
kullanmak gerekebilir. Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve
hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir.

Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve
tedavi edilmelidir. Hastaların çoğunun derisi kurudur ve
nemlendiriciler kullanılmalıdır. Palmoplantar keratoderma varsa
keratolitikler kullanılır.

Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral
stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve
diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir. Mukozal
lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis
konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir.

Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır. Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır.

Sonuç

Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında
hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Ancak
özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat
edilmelidir.

Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle
dikkat edilmelidir. Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler
beyinde hasara neden olabilir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:11 pm


EPIGLOTIT (NEFES BORUSU KAPAKCIGI ILTIHABI)


Epiglotit nefes borusunun üstündeki ufak kıkırdağın iltihabıdır. En sık
2-5 yaş arasındaki çocuklarda görülür ama yetişkinlerde de rastlanır.
Erkeklerde kadınlardan, beyaz ırkta diğerlerinden daha sıktır.
Epiglotit bakteri enfeksiyonudur. Hodgkin hastalığı, lösemi ve
bağışıklığı yok edici hastalıklar epiglottitisli ortam yaratırlar.

Belirtiler

- Boğaz ağrısı

- Ateş,

- Yutma zorluğu

- Kısık-boğuk ses.

- Nefes alma güçlüğü (acil).

Teşhis

Epiglotit belirtileri farenjit ve bademcik iltihabı belirtilerine
benzer. Çocuğunuzda boğaz ağrısı görülür ve yutma çok güçleşir.
Ateşlenirler ve sesleri kısılır. 1-2 günden uzun sürerse doktora
başvurun. Doktor boğazını muayene edip, kültür testi yaptırmak için
örnek alacaktır. Bakteri bulunursa, doktor antibiyotik tedavisine
başlar. Belki boğaz röntgeni de ister. iltihap hızlı bir şekilde
başlayıp 1-2 saatte akut hale gelir. Küçük dil şişince nefes borusunu
tıkayıp nefes almayı güçleştirebilir. Kişi boynunu ileri uzatıp öne
eğilerek daha yi nefes almaya çalışır. Böyle bir durumda derhal
ambülans çağırın ve hastaneye ulaşın.

Tedavi

Genelde antibiyotik tedavisiyle bakteri yok edilebilir. Çok güç nefes
alma hallerinde nefes borusundan içeri tüp sokularak nefes almaya
yardımcı olunur (tracheostomi).




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
asram
asram

Rütbe: Moderatör
Rütbe Kademesi:Moderatör
Üyelik tarihi:28/09/08
Mesajlar:1370
Nerden: Şehr-i Hüzün !
MesajKonu: Geri: A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar ! - Sayfa 3 EmptyPaz Ocak 25, 2009 3:12 pm


EPILEPSI (SARA)

Epilepsi (nöbetleri), beyindeki ani elektriksel aktivite artışları
sonucu meydana gelen ve beynin normal işlevlerini hasara uğratan bir
durumdur. Epilepsili hastalar, genelde doğumsal olarak bu hastalığı
taşırlar, ancak bazılarında daha sonraki yıllarda (kaza sonrası gibi)
gelişebilir. Epilepsi ataklarının şiddeti çok değişken olabilir. İlk
kez gözlendiğinde kesinlikle bir acil servise ve nöroloji uzmanına
müracaat etmek gerekir.

Epilepsi tedavisinde antikonvülzan adı verilen ilaç grubu kullanılır,
bunlar genelde yatıştırıcı etki gösterirler. Bunlardan en eskisi
fenobatbital ve fenitoindir. Şu an için piyasada bu amaçla kullanılan
çok sayıda ilaç bulunmaktadır. İlaçlarınızı kesinlikle bir nöroloji
uzmanının kontrolünde kullanmanız gerekir.

Epilepsi için önerilen tedaviye yardımcı yöntemlerden birisi ketojenik
diyettir. Bu diyet yüksek oranda yağ, az miktarda karbohidrat ve
protein ile sınırlı miktarda sıvı içerir. Bu diyet vücutta keton
cisimlerinin artmasına yani ketozise neden olur. Nedeni tam olarak
bilinmemekle birlikte bu durum (ketozis) epilepsi ataklarının sıklığını
ve oluşumunu azaltır. Özellikle 1-10 yaş arasındaki çocuklarda ve
ilaçlarla yeterli derecede tedavi edilemeyen (ilaçlardan fayda
görmeyen) hastalarda etkilidir. Yetişkinlerde ve adölesan dönemde etkin
olmadığı gözlenmiştir.

Aşağıda epilepsi hastalarının tedavilerine yardımcı olabilecek bazı
öneriler sunulmuştur, ancak BU YÖNTEMLERDEN FAYDA GÖRSENİZ BİLE
KESİNLİKLE HEKİMİNİZE DANIŞMADAN İLAÇALRINIZI BIRAKMAYI VEYA İLAÇ
DOZUNU DEĞİŞTİRMEYİN.

- uyarıcı özelliğe sahip tüm alışkanlıklarınızı bırakın: tütün, kahve, kola, çikolata gibi.

- yemeklerle birlikte hergün 3 kez 500 mg kalsiyum ve 250 mg magnezyum
alın. Bunlar sinirlerin aşırı uyarılabilirliğini azaltmaya yöneliktir.

- vitamin - E alın. bu konudaki çalışmalar yetersiz olmakla birlikte,
fayda sağladığı hastalar bulunmaktadır. önerilen doz 40 yaş
altındakiler için 400 IU / gün, daha yaşlılar içinse günde 800 IU dir.

- solunum egzersizleri ve stres kontrol egzersizleri yapın.

- bu yöntemler muhtemelen ilaç kullanma gereksiniminizi ortadan
kaldırmayacaktır, ancak uzun sürede ilaç dozunu azaltmanıza yardımcı
olacaktır.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek

A'Dan Z'ye Tüm HastaLıkLar !

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
3 sayfadaki 9 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hoşgeldiniz :: ––––•(-• Her TeLden •-)•–––– :: SagLık KöşeSi -


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB Group
Türkçe Çeviri: phpBB Turkey & MasteRR BeLa
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar